Sabah erkenden ilk işim hastaneye gitmek oldu. Önce bir diyetisyene uğradım. Öyle bir diyet verdi ki. Bir inek gündelik öğünlerde ne yiyorsa bende yiyormuşum gibi. Belki de kilo vermekten vazgeçmeliyimdir ha? Hayır mı? Ama bu diyet çok acımasız dostlar!
Diyetisyenin odasından çıkıp, hastanenin diş hekimliği bölümüne gittim. Beyaz ama yamuk olan dişlerime bir çare bulmam kaçınılmazdı.
Yeşil, deri koltuğa uzanıp ağzımı açtım. Doktor erkekti kahretsin! Güzel olsaydım şu yavru doktorda benim olsaydı, yellozda çatlasaydı.
Bırak şimdi o yellozu sen işine bak. Diyen minik tilkimle tokalaşıp tekrar doktora odaklandım.
"Arka dişler gayet normal ve düz. Ancak ön dişlerde inanılmaz bir yamukluk söz konusu." Dedi civan doktor.
Eli ağzımın içinde olduğu için konuşamıyordum. Ne kadar miğdesiz insanlardı bu doktorlar. Ben bir diş için saatlerce kusabilirdim.
"Tel takımı sizi zorlar ama şu anlık için en iyi yöntem bu." Sadece gözlerimi kırpıp kabul ettim. Ağzıma alet sokmamıştı be daha ne olsun!
"Herhangi bir çürüme yok gayet sağlıklı. İsterseniz bu gün formlarımızı doldurun. Haftasonu da tel takımı için kliniğimize gelin." Diye devam etti elindeki eldiveni çıkartırken.
"Haftasonundan daha erken bir saate alma şansımız yok mu doktor bey?" Sese cilve mode:on.
"Maalesef Demet hanım. Bütün randevular dolmuş. Haftasonu en erken." Kafamı sallayıp koltuktan kalktım. Bir kaç form doldurup, diş hekimliğini de terk ettim.
Şimdi sırada ne var? Tabi ki de markete gidip, abur cubur alacağım. Diyetime pazartesi başlasam da olur. Hem haftanın ortasına gelmişiz ne diyeti? İş başı gibi iyidir.Markete girip koşar adımlarla cips reyonuna girdim. Beş altı paket cipsi kucağıma toplayıp, biraların bulunduğu yere gittim. Bira önemli. Yanlızlığımı unutturur. Ah bakın yine aklıma geldi o yelloz! Hatırlatında onu bir güzel yolayım.
İki birayıda parmaklarımın arasına sıkıştırıp, kasaya yürüdüm. Kasanın yanında duran çikolatalardan da on tane falan alıp, kasiyerin önüne attım. Kasiyer bana ülkemizin yeni hanzosuymuşum gibi bakarken, bende çantamda cüzdanımı arıyordum.
"65lira 75kuruş." Üç tane birşey aldım, bu nasıl paradır? Kayra'nın verdiği ilk avansım vardı hele ki. Yoksa en fazla elli kağıt olurdu bende.
Poşetleri koluma takıp, marketten çıktım. Evime fazla uzak değildim zaten.
Evin kapısını alelacele açıp poşetleri orta sehpaya bıraktım.Evim duman altı. O kadar çok dağınık ki. Bir an önce temizlemeliydim. Temizliği ertesi güne iteleyip, televizyonu açtım.
Tom ve jerry'nin olduğunu gördüğüm an durdum. Şu kedi benim olmalıydı ya! Yazık, hayvancağız ölüyor bir farenin peşinde.
Tom'u izlerken iki paket cips ve bir biram bitmişti.
Yemek çok güzel bir şeydi. Diyet yapmasam? Gerçekten ama ölüm gibi bir şey.
Sinsi tilkim beynimin bir lobuna kuyruğunu takıp, kulağıma eğildi. Hani yemek basacaktın? Bu kılıklamı gideceksin o yemeğe! Diye bağırdı.
Evet! Yemek basacaktım. Hemde Kayra'nın ağzının suyunu akıta akıta! Kaldırın şunları gaza geldim, diyet başlasın!Ve son:) sabahın körü. Ve de cumartesi. Ezan sesine uyanıyorum ve yataktan 'Allah alarmı duymadım! Kesin staja geç kaldım.' Diye zıplıyorum düşünün. Sonra aklıma Çirkinlerim geliyor ve yazıyorum.
Oy ve yorum yapın bol bol lütfen. Yorumlarınızdan güç alıpta yazıyorum. 😍😘😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAKLI BELA #Wattys2016
Teen FictionO çirkindi. Sivilceli, kilolu ve gözlüklü bir bela. İşsiz kalan çirkin genç bir kız iş ilanlarına bakarken, gözüne takılan yüksek maaşlı bir iş yerine baş vuruyor. Seçmeler de yakışıklı patronunun sorduğu soruya zekice cevap verip, sek...