"Madem izin vermeyecektin, neden aldın o saçma şeyi?" Diye bağırdım salona doğru. Bir ton laf etmişti ve asla bir daha bu elbiseyi üzerimde görmeyeceğini tekrar etmişti.
"Kes artık, yarım saat önce bu konu kapandı." Deyince iyice sinirlerim tepeme çıktı. Elbise çok şirindi bir kere! Giydirmeyeceksin niye alıyorsun be adam?
Üzerinde şirinlerin olduğu pijamalarımı giyip, salona yürüdüm. Edis çoktan üzerini değişmiş, eşofmanıyla koltuğumda yayılıyordu.
"Daha ne kadar benim evimde yaşayacaksın?" Diye sordum tuhaf tuhaf yüzüne bakarak.
"Bu bir nevi seni kovuyorum git artık demek mi oluyor?" Dedi yapmacık bir ciddiyetle. Tabii ki de böyle bir şey istemiyordum ama merak etmiştim bir kere.
"Saçmalama Edis. Çocukluk arkadaşımı evimden kovmak gibi bir niyetim yok, merak ettim sadece," deyip yanında koltuğa uzandım.
"Gitmeyeceğim," deyip sırıtınca yüzüne baktım. Gitmesini isteyen kimdi ki?
"Pekâlâ." Dedim ve gülümsedim.
Gözlerimi kapattığım sırada vücudum havalandı. Hey bir dakika o nasıl oluyor? Hemen gözlerimi açıp, beni kucağına almış olan Edise baktım.
"Ne yapıyorsun?" Diye fısıldadım. Niye fısıldadığımı inanın bende bilmiyorum heyecanlanan tilkilerim.
"Bir de senin yatağını deneyeceğim, koltuk belimi ağrıtıyor," dediğinde gözlerimi kocaman açtım. Birlikte mi uyumak istiyordu? Ama okuduğum romanlarda çocuk zor durumda olurdu, kız da onunla birlikte uyumayı teklif ederdi. Biz de neden tam tersi hatta alakasız bir şeyler olmuştu?
"Seninle uyumak istediğime emin değilim Edis," diye homurdandım. Yüzüme bakıp, nefesini yüzüme üfledi.
"Sorun yok güzelim, salon senindir," deyip sırıtarak beni bir anda yere bıraktı. Popomun acısıyla çığlık atmıştım. Edise baktığımda dudakları alayla kıvrılmış bir şekilde bana bakıyordu.
"İyi geceler şirine," deyip odamın kapısını yüzüme çarpınca bu sefer sinirden çığlık attım. Öküz! Ayı! Mankafa!
Sen göreceksin Edis bey, bak bakalım uykunu ne şekilde böleceğim.
Koşarak salondaki sehpadan telefonumu aldım. Kayra'nın numarasını tuşlayıp, kulağıma götürdüm. İkinci çalışta açmıştı.
"Alo?" Gece gece senin sesini duymakta tuhafmış be patron!
"Nasılsın Kayracığım, sana bir elveda bile diyemeden çıkmıştım değil mi şirketten? Ah, kusuruma bakma sen benim," diye sesimi yükselterek konuşmaya başladım. Gözüm de odamın kapısındaydı.
"Bu saatte bunun için mi aradın Demet? Şirkette söyleseydin, neyse özürünü bir yemekle kabul edebilirim," Fırsatçı!
Ama ben Demetsem Edis o odadan çıkacaktı.
"Tabii canım tabii, hem yemek yeriz hemde birşeyler konuşuruz. Yani mühim şeyler kayracığım,"
Allahım! Yelloz gibi konuşuyordum resmen!
"Tamam o zaman nerede, ne zaman ve saat kaçta?"
Hadi Edis çık şu odadan yoksa Kayrayla yemeğe gideceğim. Bu konuşmadan sonra yüzüne bakabilirsem tabii.
Gergince parmaklarımı dudaklarıma vurdum. Nefes nefese kalmıştım bağırmaktan.
"Yarın saa-" konuşmamı tamamlayamadan Edis odadan çıkıp dibime girdi. Nefes nefese kaldığım için, göğsüm hızla inip kalkıyordu.
"Biraz daha hızlan bebeğim, ah evet işte böyle," dedi Edis sesinin en mükemmel tonuyla. Ne dediğini anlayınca gözlerimi kocaman açıp, telefonu Kayra'nın yüzüne kapattım. Ne yapmıştı bu çocuk!
"Yuh! Neler söylüyorsun? Adam çok yanlış anlayacak! Neden yaptın bunu?" Diye sordum hayretler içerisinde.
"O saçma yemeği iptal etmenin en mantıklı yolu buydu. Hem nefes alış verişinde hızlıydı," deyip sırıtınca kaşlarımı çatıp, kollarımı göğsümde kavuşturdum.
"Tescilli bir sapıksın sen! İnanmıyorum patronuma rezil oldum," deyip elimi anlıma vurdum. Ne diyecektim, nasıl açıklayacaktım.
"Senin suçun," deyip omuz silkince hayretle yüzüne baktım.
"Beni kışkırtıp odadan çıkartmaya çalıştığını anlamak hiç de zor bir şey değil bücür, oltaya gelen sen oldun," deyince sinirle odama yürüdüm ve kapıda ona dil çıkartıp, kapıyı sertçe örttüm. En azından odama kavuşmuştum.Gece boyunca yatağımda dönüp durdum. Sabah olmasına yakın gözlerim isyan bayraklarını çekmişlerdi. Rüyamda Edis'in beni sürekli rezil ettiğini gördüm. Nasıl bu kadar rahattı bu çocuk? Tamam, küçükkende böyleydi ama bu kadar ayıp şeyler söyleyeceği aklımın ucundan geçmezdi.
Esneyerek yatağımdan doğruldum. Hala uykum vardı! Allah seni bildiği gibi yapsın Edis. İçimden Edis'e saydırarak mutfağa yürüdüm. Esnemekten artık ağzım ayrılacaktı.
Dolaptan kendime soğuk bir su doldurdum. Tam içecekken bardak elimden yok oldu. Ne? Uykusuzluktan kafayı falan yemedim. Bildiğiniz kayboldu işte!
Arkamı döndüğüm sırada, Edis dibimde doldurduğum suyu içiyordu.
"O benimdi bir kere!" Diye bağırdım kaşlarımı çatarak. Suyunu bitirip, bardağı arkamdaki tezgaha koymak için iyice yaklaştı.
"Sabah sabah bu kadar soğuk su içemezsin," dedi kesin bir ses tonuyla.
Omuzlarından itip, mutfaktan çıktım. Ona sinirliydim. Beni patronuma rezil etmişti. Hangi yüzle gidip o şirkette işlerime bakacaktım?
Salonda serilmiş olan saçma yatağa bakıp sırıttım. Aklınca yatak açmıştı kendisine. Çarşaf başka yerde, yastık başka bir yerdeydi. Huysuz huysuz gidip Edis'in yeni çıktığı hala sıcak olan yatağına girdim. Ne şikayet ediyordu benim canım koltuklarımdan? Çok rahattı bir kere!
"Bu akşam arkadaşlarım gelecek," dedi edis tekli koltuğa yayılırken. Ona küsmüştüm bir kere konuşmayacaktım. Omuz silkip, kumandaya uzandım ve en sevdiğim çizgifilm kanalını açtım.
"Bebek. Bu yaşta böyle şeyler mi izliyorsun?" Diye sordu alayla. Ona ters bir bakış atıp, tekrar televizyona döndüm. Benim küstüğüm zaman nasıl davrandığımı anlıyordu ve bu yüzden sürekli konuşma çabasındaydı.
"Buket?" İçimden gülmek geçse de, kendimi zorladım. Bana buket demesi güzeldi. Her ne kadar iğrenç bir espri olsa da.
"Hadi ama güzellik, beni tanımıyormuş gibi davranma, küçük aptal bir şakaydı." Dedi. Omuz silkip, kollarımı göğsümde kavuşturdum. Yanıma yaklaşınca yüzüne baktım. Tepemde dikilmişti ve bana yukarıdan bakıyordu. Aklından ne geçtiğini anlayınca gözlerimi kocaman açıp, karşı koltuğa zıpladım. Ordan hemen sırtına sarıldım arkadan.
"Ha ha! Eskisi gibi gıdıklayacaktın değil mi? Asla Edis, bu sefer aptal değilim," deyip sırtına dişlerimi geçirdim.
"Siktir," deyip beni sırtından indirdi ve sırt üstü yatağa uzandırdı. Elleri bileklerimi kelepçelemişti. Bu küfür bu sıralar ağzına dolanmıştı sanırım. Göğsüm hızla inip kalkarken, aramızda çok kısa bir mesafe olması beni korkutmuştu.
"Omzumda izin kalacak," diye hırladı. Korkmuştum ama alayla güldüm.
"Sevgilin mi kızar? Ay yazık," dedim ve başımı yana eğdim. Söylediğim şeyin doğru olma ihtimali bile beni ezerken vereceği cevabı deli gibi merak ettim.
"Neler hissedebileceğimi bilmeden hareket ediyorsun, başın fena bela da. Bir an önce kendini frenle," deyince kaşlarımı çattım. Ben bir şey anlamamıştım tilkilerim ya siz?
"Şey Edis, biz... Hah kahvaltı! Evet kahvaltı yapmayı şeyettik. Kahvaltıya götürür müsün beni?" Dedim aramızdaki yakınlığı bozmak için. Yoksa daha fazla dayanamayıp ölebilirdik. Evet, tilkilerim ve ben.
Sesli bir şekilde oflayarak üzerimden kalktı. Ben hala yaşadığım şeyin şokunu yaşıyordum. Tilkilerim kafamın içinde bir sürü farklı şey konuşuyordu ve düşüncelerim birbirine girmişti.
"Üzerini giyin gel, ben arabada bekliyor olacağım." Birşey demeden küçük bir köpek yavrusu gibi hızla kafamı salladım. Odama girip, hemen dolabıma göz gezdirdim. Dizlerinin üzerinde yırtıklar olan buz mavisi kotumu seçip, üzerine de bordo yarım kazağımı giyindim. Makyaj yapmadan, saçlarımı yana aldım ve bol bir şekilde ördüm. Hardal sarısı ceketimi giyindim ve ayağıma da montumla aynı renk olan yarım topuklu botlarımı giyindim. Hazır olduğuma karar verip, telefonumu cebime attım ve evden çıktım.
Havanın bu kadar soğuk olduğunu tahmin etmemiştim. Hızla arabadaki yerime yerleşip, kollarımı bedenime sardım. Edis ısıtıcıyı açıp, bana döndü.
"Sen beyinsiz falan mısın?" Deyince kaşlarımı çattım. Yine ne yapmıştım Allah aşkına?
"Bu havada şu giydiklerine bak, hasta olup başımı ağrıtacaksın," deyince gözlerimi devirdim bu sefer.
"Ne o? Küçükken çok etlisin bir şey giymesen bile yağların seni korur diyordun, beni umursamıyordun. Şimdi ne değişti?" Dedim alayla. Tamam küçükken dış görünüşümle dalga geçenleri dövüyordu ama kendisi de benimle uğraşmayı ihmal etmiyordu.
"Hiç bir zaman seni dış görünüşünle yargılayan o itlerden olmadım," dedi ve bana kısa bir bakış attı. "Tombul, gözlüklü bir çocukkende benim için Bukettin, büyüdün değiştin ama hala benim için aynı Buketsin." Gülümsedim. Sadece gülümsedim. Kimlikte her ne kadar Demet yazıyor olsa da, yanımda oturan bu aptal insan için minik bir Bukettim.
Edis arabayı dikkatle kullanırken onu inceledim. Küçükken yanakları biraz etliydi, ama şimdi bütün yüzü kemikliydi. Burnuna bakınca küçük bir tebessüm ettim. Çocukken burnunu kıskanıp kırmıştım ve o da ceza olarak benim gözlüklerimin üzerinde zıplamıştı.
"Gözlük katili," deyip tekrar güldüm. Bana bakıp sırıtınca hatırladığını anladım.
"Burnumun hesabını bir şekilde vermeliydin," deyince omuz silkip dışarı çevirdim kafamı.
"Hiçte bile, ben sadece senin ki gibi kalkık bir burun istemiştim. O zamanlar burnum yüzüme göre biraz büyüktü," deyip yüzümü buruşturdum. Edis küçük çaplı gülünce yüzüne baktım.
"Biraz mı? Bütün sokağın çocukları kafalarını sokmayı teklif ettiler," deyince kahkahamı tutamadım. Minik tilkilerim bana yüzünü buruşturmuş, tip tip bakıyorlardı sanki içimde.
"Abartma." Dedim ve kahkahamı durdurmaya çalıştım. Edis ise sadece sırıtıyordu. Küçükkende hiç kahkaha atmamıştı acaba neden?
Araba durunca etrafıma baktım. Daha önce hiç görmediğim güzel bir kahvaltı evindeydik. Biraz köy evi havası verilmişti. Hava çok soğuk olduğundan dışarıdaki masaların üzerini ahşap örtülerle kapatmışlardı.
Arabadan inip, Edis'i bekledim. Oda çıktı ve arabayı kilitleyip yanıma geldi. Beni kolunun altına alır almaz hızlı adımlarla sevimli yere yürümeye başladı.
Tahta kapıyı açıp, cam kenarında pembe örtülü masaya oturduk. İçeride soba olmasını sevmiştim. Burası çok güzel bir yerdi.
"Ne alırdınız gençler?" Kafamı kaldırıp, bize gülümseyerek bakan kadına baktım. Yüzündeki tontiş gülümseme beni de gülümsetmişti.
"Kahvaltı servisi açılsın," dedi Edis katı bir sesle. Kadın ona değişik bir bakış attı ve masadan uzaklaştı.
"Öküzlük doğanda var anladım ben," diye mırıldandım. Yalan mıydı? Asla! Öyle şirin bir kadına ancak kendi kadar şirin bir cevap verilmeliydi değil mi? Edisden nasıl bir şirinlik bekliyorsun? Diyen en akıllı tilkimi tebrik edip, zihnimin tahtına oturttum.
"Çok konuşma istersen," deyince dil çıkartıp, dışarıyı izlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAKLI BELA #Wattys2016
Teen FictionO çirkindi. Sivilceli, kilolu ve gözlüklü bir bela. İşsiz kalan çirkin genç bir kız iş ilanlarına bakarken, gözüne takılan yüksek maaşlı bir iş yerine baş vuruyor. Seçmeler de yakışıklı patronunun sorduğu soruya zekice cevap verip, sek...