medya.edis
"Ya kızım yavaş sallasana, güzel kalçama zarar gelmesini istemiyorum!" diye bağıran Meriç'e gözlerimi devirdim. Evet, o salıncakta oturuyordu ve bende onu sallıyordum. Hırsımı çıkartmak için daha hızlı ittirdim salıncağı.
"İn artık Meriç ya! Sabahtan beri sen sallanıyorsun!" diye cırladım bininci kez. Dilini şaklatıp ilk bindiği andan beri bağırarak söylediği şarkıyı söylemeye başladı.
"Uçacaksın, uçacaksın, havalara uçacaksın. Ayağını yerden kesicem senin kalbime konacaksın!" yüzümü buruşturup, kulaklarımı kapattım.
"Eğer şimdi susmazsan seni bırakıp eve giderim." Diye tehdit ettim gözlerimi kısarak. Elini beni geçiştirir gibi salladıktan sonra şarkısına daha sessiz bir şekilde devam etti.
Sabah kahvaltı yaptıktan sonra spor yapmaya çıkmıştım ve Meriç'te peşime takılmıştı. Parkta koşmaya başladığım anda küçük yaramaz bir bebek gibi salıncakta sallanmak için bana yalvarmıştı. Çevrede bize tuhaf bakışlar atan kadınlara dil çıkartıp, Meriç'i ayaklarından tekrar ittirdim.
"Ben gidiyorum!" deyip kenara koyduğum kapüşonlumu aldım ve yürümeye başladım. Koşsam bu kadar yorulmazdım herhalde. Onun o koca cüssesini ittirmek bile bileklerimi sızlatmaya yetiyordu.
"Ya mızıkçılık yapıyorsun bana ne! Hakkımızı vermeyen kel tavuk!"
"Ne mızıkçılık mı?" diye cırladım. Yüzünü buruşturunca sırıttım ama hemen ciddileşip, kaşlarımı çattım. "Sabahtan beri sallanıyorsun! Sordun mu sende sallanmak ister misin diye? Defol Meriç, geber Meriç, ya da geberme Meriç ama mızıkçılık yapan sensin!" deyip kollarımı göğsümde kavuşturdum. Salıncak sallanırken havalı bir şekilde salıncaktan atlayıp, yanıma geldi.
"Ay sen sallanmak mı istiyorsun? Tamam, önce bir öpeyim sonra sabaha kadar sallarım," deyince gülüp, kollarının arasına girdim. Saçlarımın arasına bir sürü öpücük koyarken ben hala gülüyordum. Kardeş, gerçekten güzel bir şeymiş.
Meriç'e daha sıkı sarılırken, tanıdık sesle olduğum yerde kaldım.
"Çüş lan yavaş."
Edis? Hızla Meriç'in kollarından çıkıp, kaşları gözleriyle birleşecek olan Edis'e baktım.
"Bu kim?" dedi korkunç ses tonuyla. Onu burada görmek beni afallattığı için birkaç dakika Meriç'e baktım. Dilim mi tutulmuştu?
"Anlaşıldı..." deyip Meriç'in tam karşısında durdu. Kollarım Meriç'in beline sarılırken, Edis önce bana sonra Meriç'i sardığım kollarıma baktı.
"Edis o..." dememe kalmadan Meriç geriye doğru savrulunca çığlık attım.
"Kimsin lan sen! Ulan bir de saçlarını öpüyor, sikerim belanı!" Edis'i durdurmaya çalışırken Meriç'te karşılık verince ikisine gücümün yetmeyeceğini anladım. Parkın kenarındaki çıkıntılı yere oturup, kısa bir süre onları izledim. Ne araya girip, dayak mı yiyeyim?
"İşinizi biraz sessiz halledin de rahat konuşabileyim," dedim birbirine girmiş olan bay kaslara bakarken. Aslında manzara gayet hoştu. Edis'in kasları gerilmiş, damarları belirginleşmişti. Kafamı hızla iki yana sallayıp, sapık düşüncelerimi tilkilerimden uzaklaştırdım.
"Bak Meriç biraz yavaş vur, çünkü o taş varlık benim çocukluk arkadaşım. E Edis bence sende durmayı denemelisin çünkü Meriç benim kardeşim, öz. Yani bende geç öğrendim evet ama kardeşim yani. Senin o devasa kaslarına yem olmasına izin veremem. Meriç sende yüze çalışma ablacım, çocuğun ekmek kazanacağı tek yeri yüzü. Yani sanırım, belki kaslı kolları da olabilir her neyse. Fazla dağıtıp, geleceğimle oynama olur mu? Edis çok döversen babama söylerim, fön makinasıyla kovalar seni... Hey neden yumruk sesi yok?" kaşlarımı çatıp, bakışlarımı yerdeki taşlardan çektim ve nefes nefese beni dinleyen kardeşim ve Edis'e çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAKLI BELA #Wattys2016
Teen FictionO çirkindi. Sivilceli, kilolu ve gözlüklü bir bela. İşsiz kalan çirkin genç bir kız iş ilanlarına bakarken, gözüne takılan yüksek maaşlı bir iş yerine baş vuruyor. Seçmeler de yakışıklı patronunun sorduğu soruya zekice cevap verip, sek...