"Eğer uykumu bölmenize değecek kadar ciddi bir mesele değilse ikinizi de elime bir güzel alır seksen yedi ayrı yerinizden bıçaklar, parçalarına ayırdığım bedeninizi farklı köpeklere yedirirken zevkle onları izle-"
"Hyung"
Kendini savurduğu tehditlere gereğinden fazla kaptırmış Yoongi'ye hayıflanarak söylediğimde gözlerine yerleştirdiği ölümcül tohumları benimkilere ekmek istermiş gibi bana bakmıştı. Tamam. Ondan korkmam gerektiğini kendime bir kez daha hatırlatmama neden olmuştu en azından. Güzel.
"Ne halt yemeye Busan'a gönderiliyoruz?"
Sabırsızca sorduğunda Suho'nun odasında yaşanan her şeyi ayrıntısıyla ikisine de anlatmıştım.
Tae uykusunun ne kadar ağır olduğunu unuttuğumuz Yoongi'yi en az on defa aramıştı ama açılmayan telefon bizi o unuttuğumuz gerçekle yüzleştirdiğinde onu evine gidip bizzat biz almıştık. Kapıyı parçalayacak kadar sert vurup zili de bozacak kadar çaldığımız kısımları geçiyorum.
Gerçekten. Bir polisin uykusu nasıl o kadar ağır olabilirdi? Ayrıca neden onu evinden aldığımızdan beri kapanmak bilmeyen ağzından bizi gebertmesiyle ilgili tehditlerini salıyordu?
"Sen de hemen kabul mü ettin yani?" kaşlarını kaldırıp terslenerek sorduğunda kafamı aşağı yukarı sallamıştım. "Ne yapayım o Suho"
Yanına aldığı koca valizi trenden içeri sokmaya çalışan Tae söylendi.
"Hadi seni 'bu dava seni aşıyor' diye gönderiyor, bizi ne diye yanında sürüklüyor ki?" bir türlü trene koyamadığı valizinin ucundan Yoongi tutunca rahatça bir nefes alıp eklemişti. "Boyunun kısa olması bizim sorunumuz mu?"
İkisi de Tae'nin kendince yaptığı aptal espriye gülüp yumruklarını tokuştururken sinirle onları izledim. Sonra da sonum olabileceğini düşündüğüm ama o an için umursamadığım cümle ağzımdan çıkıvermişti.
"Yoongi Hyung benden sadece 2 santimetre uzun"
Ve beklediğim gibi Yoongi, Tae'ye yardım etmek için tuttuğu valizi aniden bırakıp onun gürültülü bir şekilde düşmesine neden olduktan sonra birkaç adımda yanıma gelerek kafama bir güzel patlatmıştı.
"Ya hyung" Tae sinirle ve yayarak konuşup sanki bebeğinin cesedini inceliyormuş gibi bir hüzünle valizinin başına eğilmişti. "İçinde kırılacak eşyalarım vardı"
"Kim sana birkaç hafta için bu kadar eşya al dedi?"
Herkes gerçekten gücünün yettiğine laf yetiştirebiliyordu. Tae'ye bunu söylediğimde suratındaki ölümcül ifadeyle bir süre bana bakmıştı. Cevap vermesini beklerken o aksine hüzünlü bir edayla valizini yeniden kaldırdı ve tanımadığı birinden yardım isteyerek onu trene sokmayı sonunda başardı.
Yanına o kadar ağır ne almıştı çok merak ediyordum doğrusu.
Sonunda trene geçip oturduğumuzda Yoongi "Şu dosyayı inceleyelim bir" dedikten sonra çantamdan dosyayı çıkarmamı bekledi. Eline alıp incelemeye başladığında çatılan kaşları yüzüne yayılan gerginliği ortaya çıkarmıştı.
Onun çocuklara karşı bir zaafının olduğunu biliyordum. Özellikle de kız çocuklarına karşı. Eğer katilin kim olduğunu bulursak ona yapacağı şeyleri dört gözle beklediğim söylenemezdi. Bir süre daha sessizce dosyayı inceleyip yüzünü bana döndürdüğünde konuştu.
"Katil profilinden önce kurban profili çizmemiz gerek"
Onu onaylayarak başımı aşağı yukarı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Give Me Love ° Jikook
FanfictionO zeytin gözler, ailemdi benim. Beni onların muhteşem dünyasıyla tanıştıran biricik dostum Gözde'ye -@jikookbtsx- ithaftır. 💜 07.01.2017 - 09.03.2017