Sınır koymuyorum, her akşam bölüm de paylaşıyorum. Tek ricam emeğimin karşılığını alabilmek. Lütfen emeğime oy verin. Keyifli okumalar
***
Titreyen ellerimi büktüğüm dizlerime koyup oradan destek alarak midemde bir şey kalmayıncaya dek kusmuştum. Hatta boğazımı yakan çirkin bir sıvı bile çıkmıştı ağzımdan en sonunda. Boğazım kavruluyormuş gibi hissederken neden bu kadar güçsüz bir tepki verdiğimi düşünüyordum.
Ben bir polistim.
Zaten sürekli korkunç cesetler görmüş ya da bir zamanlar herkes gibi gülen, eğlenen, gezen o insanları öldüren katillerle konuşmuş onları yakalamıştım. Neden şimdi böyle bir tepki veriyordum? Neden çoktandır yanan gözlerimdeki yaşları geri itemiyordum?
Asla güçsüz biri olmamıştım. Hatta başımdan geçen onca şeye rağmen bir yolunu bulup yaşamaya devam etmiştim bile. Bu şekilde güçsüz hissediyor olmamın nedeni bu olayın bana bir dejavu yaşatıyor oluşuydu. Korkunç bir dejavu.
Kendimi, yine yurt odasına kapanıp ailemden sağ kalan bir tek ben oldum diye suçladığım günlere dönerken bulmaktan korkuyordum. Bu şehri terk ettiğim altı seneden beri senede birkaç gün dışında ailemi hatırlayıp üzülmemiştim çünkü Tae buna izin vermeyerek hep benimle vakit geçmişti. O kabusu sık aralıklarla görüyordum evet ama o kadar da suçlu hissetmiyordum kendimi o zamanlar.
Ama şimdi karşımda benim yüzünden öldüğünü bildiğim bir beden duruyorken ve ben yine bu aptal şehre dönüp o kabus dahil her şeyi baştan yaşıyorken güçlü duramıyordum. Kusmaktan ya da ağlamaktan çok daha fazlasını yapmak istiyordum.
Bağırıp küfretmek gibi, içip sarhoş olarak ismimi dahi unutmak istemek gibi ya da... bu dünyadan siktirolup gitmek gibi.
Derin bir nefes aldım. Gerçekten de hayatım başa sarıyordu ve ben buna bu kez izin vermeyecektim. Bu hikayenin sonunda başka bir can yanacaksa bu benimki olmalıydı. Öyle de olacaktı. Bu kaçık insan her kimse ona istediğini vermeyecektim.
Doğrulup omuzlarımı silktim ve ağzımın kenarındaki tatsız sıvıyla gözlerimden akıp yanaklarıma süzülmesini engelleyemediğim birkaç damla gözyaşını montumun koluna sildim. Elimi cebime atıp telefonu çıkardığımda ellerim hala titriyordu. Sabit tutmaya çalıştığım parmaklarımı ekranda gezdirip Hoseok'un kaydettiği numarayı tuşladım.
Daha ikinci kez çalmadan açmıştı.
"Jimin?" soru sorar gibi çıkan sesine başımı aşağı yukarı sallayarak cevap vermiştim. "Benim hyung. Onu buldum"
Başka bir cümle kurmaya cesaret edememiştim çünkü sesim bana ihanet ederek titremişti. Derin bir nefesi daha akciğerlerime doldurduğumda Hoseok "Bana konumunu biraz tarif et" diyordu.
O zaman akıl edip gözlerimi etrafta gezdirmiştim. Burası arazinin ortası değildi hatta önümdeki ceset etrafı otlardan temizlenmiş küçük bir açıklıkta toprak zemin üzerinde yatıyordu. O toprak zeminin birkaç adım ilerisinde bu ölü bedenin aksine o kadar güzel bir manzara vardı ki bir süre telefonda gördüklerimi anlattığım Hoseok'a hiçbir şey söylemeden bir an duraksadım.
Kocaman bir ağacın uğurunda bir göl vardı. Ağacın yaprakları dökülmüş olsa da ya da gölün üstü soğuk havadan dolayı biraz buzlanmış olsa da gördüğüm manzara çok güzeldi.
"Devam etsene Jimin? İyi misin?"
Kafamı sağa sola sallayıp ona gölden de bahsettikten sonra telefonu kapayıp diğerlerinin gelmesini beklemiştim. Gözlerimi cesetten uzakta tutmuş ona yaklaşmamıştım. Çoktan kustuğum için olay yerindeki diğer delilleri yok etmemek istiyordum en azından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Give Me Love ° Jikook
FanficO zeytin gözler, ailemdi benim. Beni onların muhteşem dünyasıyla tanıştıran biricik dostum Gözde'ye -@jikookbtsx- ithaftır. 💜 07.01.2017 - 09.03.2017