Jungkook
Biri vardı: zifiri karanlıklarıma bakışlarındaki minik parıltılarla ışık olan. Küçücük omuzlarına kendininkiler yetmezmiş gibi bir de benim dertlerimi sırtlanan. Biri vardı, o gülünce çocuklar mutlu, anneler sağ, dünya huzurlu... Bazen gözlerimin içine öyle bir bakardı ki unuturdum her şeyi. Çocukların savaşta yok olduğunu, annemin öldüğünü ya da dünyada huzurun var olmadığını... Bana dair her şeyi tersine çevirirdi. Kocaman adam olmuştum, yanında çocuktum. Duş jelimi paylaşmaktan hoşlanmazdım, fakat onun tenine çok yakıştığını inkar edemiyordum. Romantizmden nefret ederdim, ona bir gül almadığım kalmıştı. İnsanlardan çekinirdim, insanlarla iletişim kurmada iyi değildim. Onun yanında susmak bilmiyordum. Annemden sonra sevemem sanmıştım kimseleri, annemin koca yokluğunu dolduracak minik varlığıyla karşılaşmadan önce. Kimseyi sevemem sanmıştım fakat kendimi sevmediğim kadar çok sevmiştim onu. Öyle biriydi ki o, öyle naif öyle kırılgan... Elleri minik, kalbi minik, bedeni minik fakat sevgisi yüce ve sığdırmaya kalksan şu koca evrene taşacak kadar kocamandı. Bir çocuktu sevdiğim. Bazen de koca bir adam. Annemdi, hiç sevgisini tadamadığım babam belki. Mutluluğumdu o benim, çorak hücrelerimde sevginin yeniden yeşermesini sağlayan güneşimdi. Bilseydim, bir gün olacakları görebilseydim, kendimden bile sakındığım o adamı saklamaz mıydım kalbimin en gizli köşelerine? Engel olmaz mıydım batırmalarına güneşimi?
Olamadım.
Hücrelerimde yeşeren sevda çiçeğimi soldurmuşlardı. Park Jimin, abisinin silahından çıkan kurşunla kollarımın arasında can vermişti. Yemin ediyorum size atmıyordu o delisi olduğum kalbi. Haykırmıştım, boğazım acıyana kadar bağırmıştım adını.
Uyanmamıştı.
O kadar çok kan kaybetmişti ki kıyafetlerim ıslaktı. Sevdiğim adamın kanı vardı avuç içlerimde. Minik bedenini bağrıma basmıştım. Üşüyordu. O gülüşü bile etrafına sıcaklık yayan adam buz gibiydi. Isınsın istemiştim fakat onu çekip aldılar kollarımdan.
Yoongi'ydi.
Jimin'in öylece soğuk zeminde yatan bedenine eğilmiş, pamuklara sarıp yüreğimin en derin köşelerine saklamak istediğim kalbine masaj yapmaya başlamıştı. Ağlıyordu üstelik. Buz gibi görünürdü dışarıdan Yoongi. Çok sık gülmez, üzülmez, şaşırmazdı. İfadesizdi genelde suratı. Fakat o an Jimin'ime kalp masajı yapıyorken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
"Sana!" diyen sesi yankılanıyordu ıssız gecede. "Sana ölmen için kim izin verdi sanıyorsun?"
Daha çok bastırdı sonra, daha hızlı kalkıp indi miniğimin göğsü. Canım acıdı. Yoongi tüm gücünü kullanarak bir umutla göğsüne elini bastırdıkça miniğimin, benim canım acıdı. "Ölemezsin anladın mı?" diye bağırıyordu. "İzin vermiyorum o kalbin durmasına."
İşe yaramadı.
Sonunda pes ettiğinde bir yumruk atmıştı kalbine Jimin'in. Sonra başka bir tane ve birkaç tane daha... Yüreği parça parça olup ağzından gelecek sandığım acı dolu bir feryat koparmıştı en sonunda da. Bense yere yığılıp kalmış bedenimi oradan kaldıramadan dua ediyordum sadece. Lanet olası elimden gelen Tanrı'ya dua etmekten başka bir şey değildi çünkü. Deli gibi yalvarıyordum ona. İlk defa bu kadar çok dua ediyordum.
Akan gözyaşlarımın arasından belli belirsiz görüntüler takılmaya başlamıştı gözlerime bir an sonra. Uzaktan, bir çınlama gibi siren sesleri yokluyordu kulaklarımı. Ambulans gelmişti. Birkaç görevli indi koşa koşa içinden. Kaldırmışlardı miniğimin bedenini soğuk zeminden. Ambulansa bindirirlerken yapabildiğim arkasından öylece bakmaktı. Kalbim sökülmüş de onu götürüyorlarmış gibi bağırdım onlara. Onu da annemi koydukları o buzdolabına koyacaklardı. Jimin, o daha yeni iyileşmişti. Zar zor ateşini düşüreli daha bir gün olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Give Me Love ° Jikook
Fiksi PenggemarO zeytin gözler, ailemdi benim. Beni onların muhteşem dünyasıyla tanıştıran biricik dostum Gözde'ye -@jikookbtsx- ithaftır. 💜 07.01.2017 - 09.03.2017