Bölüm 2

21.7K 651 245
                                    

2 gün sonra..

Ayağımın üzerine daha fazla basmamak için lavaboya dirseklerimi dayayıp biraz eğildim ve dişlerimi fırçalamaya öyle devam ettim. Sadece bir ayağımın üzerine basınca normal olarak ağrıyordu ve bende alçılı bacağıma yüklenmek zorunda kalıyordum ama o da can yakıyordu.

Kapı açılıp içeri Pelin girdiğinde ona aynadan bakıp sırıttım. Duruşuma kahkaha atıp kollarını sıvadı ve benim diğer tarafımda kalan diş fırçasını almak için arkamdan geçmeye çalıştı. Ama banyo dar olduğu için bu baya zor oluyordu.

Onun geçmesi için dikleşiyordum ki belimin iki yanından tutup diğer tarafa kayıverdi.

Bende bir şey demeden işime devam ettim. Yanıma gelip o da dişlerini fırçalamaya başladı. Bir iki dakika daha fırçalayıp ağzıma su aldım ve işimi bitirip çıktım.

Yatağıma oturup televizyonu açtım ve izlenecek bir şeyler olup olmadığına baktım. Normal kanallarda izlenmeye değer bir şey bulamama sayarken aklıma küçükken sabahları kalkıp izlediğim çizgi filmler geldi.

Tatillerde daha herkesin uyanmasına saatler varken biz ablamla kalkar ve yastığımızı, battaniyemizi kaptığımız gibi televizyonun başına geçerdik. Hatta bazen gizli gizli abur cubur bile aşırırdık. Her ne kadar şimdi tatillerde erken kalkmak saçmalık olarak görülse de küçükken bu güzel bir şeydi.
Bir de en güzel çizgi filmler sabahları veriliyordu ya. Kalkamadığım zamanlar çok canım sıkılıyordu.

Salak saçma programların olduğu kanallardan vazgeçip biraz daha ileri gittim ve çizgi film kanalı buldum. Tabiki eskisi kadar güzelleri yoktu ama en azından eğlendiriyordu.

Kumandayı yastığımın yanına koyup yatağın içinde aşağı doğru kaydım ve yorganı da kafama kadar çektim. İşte şimdi çok keyifli hissediyordum. Ben televizyona dalmışken beş dakika sonra Pelin çıktı ve izlediğim şeye bakıp gülümsedi. "Böyle kanallar var mıymış ya? Ben sadece ana kanallar var sanıyordum."

"Biraz daha ilerlesek bulacakmışız da işte. İşimize gelmemiş."

Dolabından aldığı kıyafetleri yatağının üzerine koyup saçlarını topladı ve üzerini çıkarmaya başladı. Ona bakış atıp önüme döndüm.

Pelin biraz rahat bir kızdır. Yani ben onun yanında atletle bile durmaktan utanırken o çamaşırını bile değiştirebiliyordu. Ben utanıp kafamı çevirdiğimde ise gülüyordu. Bilmiyorum, her zaman mı böyle, yoksa biz oda arkadaşı olduğumuz için benimle birlikteyken mi rahattı.

Pantolonunu da giydiğini gördüğümde rahatça sırt üstü döndüm. "Bugün de kursa kalacağım, haberin olsun. Belki öğle arası gelebilirim ama çok kalmam. Sana yiyecek bir şeyler alıp koyarım." Az önce izlediğim çizgi film bittiğinde kanalı değiştirip şarkı açtım. Şansıma eğlenceli bir şarkı vardı ki içim sıkılmaya başlamıştı.

"Hayır gerek yok. Ben kendim aşağı inip yiyeceğim. Bir hafta daha bacağımda bununla yaşayacağım. Alışmam lazım." Sırıtıp çantasını karıştırdı ve ağzını kapatıp koluna taktı. "Tamam o zaman, şimdi kahvaltıya ineceksen beraber inelim." Kafamı sallayıp yataktan çıktım ve değneklerimle yanına gittim. En azından artık biraz da olsa hızlıydım. İki gün önceki halime nazaran.

Birlikte dışarı çıktıktan sonra Pelin kapıyı kilitledi ve aşağı indik.

Beni bir masaya oturttu ve bana tepsi hazırlamaya gitti. Bende telefonumu çıkarıp fotoğraf çekilmeye karar verdim. Kameraya girdiğimde arka kamera açıktı. Tam ön tarafı açıyordum ki bir şey farkettim. Dilek o kızla konuşuyordu.

Telefonu aşağı indirmeden kameradan onları izlemeye başladım. İki kızın ilişkisi bana ilginç gelmeye başlamıştı sanırım.

Dilek önde sevgilisi arkada yemek sırasında ilerlerken kız sürekli omzunun üzerinden uzanıp ona bir şeyler söylüyordu hararetli hararetli. Dilek ise hiç ona dönmeden ilerlemeye devam ediyordu.

Bu olayda şöyle bir şeydi vardı. Dilek onu takmıyormuş gibi gözükse de kaşları gergin gözleri ise parlaktı. Ayrıca o kadar kahvaltılığın yanından geçmesine rağmen tabağına tek bir şey bile almamıştı. Bunları görüyorum çünkü onların tam karşısında oturuyorum. Ayrıca bayağı da yakınım.

"Eylül ne yapıyorsun?" Bir anda Pelin arkamda belirdiğinde telefonun ekranını kapatıp masaya koydum. Kimi izlediğimi anlamış mıdır? "Hiç, fotoğraf çekiliyordum. Sen ne çabuk geldin?" Kısık gözlerini benden ayırmadan yanımdan geçip karşıma oturdu. "Arka kamerayla mı çekiliyordun?" Elindeki tepsiyi önüme çekip rahat bir tavır takındım.

"Hayır, tam açmıştım gözüm daldı. Zaten ben çekilene kadar da sen geldin." Anlamış gibi kafasını sallayıp tepsideki çatalı alıp kağıdından çıkardı ve önüme bıraktı. "Neyse hadi başla. O tabak bitecek." Şöyle tabağa baktığımda tek kaşım havalandı.

"Cidden tabaktaki her şeyi yiyebileceğimi mi düşünüyorsun?" Hiç tereddütsüz kafasını salladığında gözlerimi kocaman açtım. "Yok artık! Neden bu kadar çok şey var? Bu peynir neden bu kadar büyük?" Ben çatalın kenarıyla peyniri kesmeye çalışırken elimden alıp kendisi yapmaya başladı.

"Kalsiyuma ihtiyacın var. Hiç bir şey yemeden o bacağın kendi kendine iyileşeceğini düşünmüyordun herhalde." Omuz silkip kafamı salladım. "Düşünüyordum aslında." Bir anda masanın üzerinden uzanıp işaret parmağıyla alnıma vurduğunda yüzümü buruşturdum ve saçlarımı geriye atıp yemeye başladım. "Gitmiyor musun sen? Geç kalacaksın." Kolundaki saate bakıp bana döndü. "Sen ye, öyle giderim ben. Yukarı bırakırım seni."

Ağzımdaki lokmayı yutmadan elimi gitmesi için salladım. Burada beni beklemek zorunda değildi. Tek başıma da çıkarım yukarı sanki ne olacak? Hem zaten asansörün olması işimi kolaylaştırıyordu.

"Çıkabilecek misin tek başına?" Kafamı olumlu anlamda salladığımda iç çekip ayağa kalktı ve çantasını aldı. "İyi öyle olsun. Yukarı çıktığında arayacaksın o zaman." Ağzımda ki ekmeği yutup ona baktım ve gülümsedim. "Tamam merak etme." El sallayıp sonunda onu gönderebildiğimde derin bir nefes aldım. Eğer burada kalsaydı cidden bu tabağın hepsini yemek zorunda kalacaktım.

Rahat rahat karnımı doyurduktan sonra iki değnek ve bir tepsiyle nasıl ayağa kalkacağımı düşünmeye başlamıştım. Bir değneğimi bırakıp öyle mi gitsem acaba? Ama tepsiyi nasıl tek elimle taşıyacağım ki çok ağır. 

Boş boş önüme bakmayı kesip masadan destek alarak ayağa kalktım. Bir şekilde yapmam gerekiyordu. Zaten yurttaki insanların pek sağlıklı olduklarını düşünmediğim için hiç biriyle tanışma girişiminde bulunmadım bu zamana kadar. "Keşke bir iki kişiyle iletişim kursaydım en azından." En sonunda değneklerin ikisini de almaktan vazgeçip tepsiyi elime aldım ve topallayarak bir iki adım attım. Daha gram ilerlememe rağmen az kalsın düşüyordum. 

Yapacak bir şeyin olmadığını düşünerek masalara yaslana yaslana yürümeye çalıştım. Bir kaç masa geçmişti ki yaslandığım sandalye kayıp gıcık bir ses çıkararak yemekhanede yankılandı. Kimse bakıyor mu diye etrafıma bakınırken biri tepsiyi çekiştirdi. "Yardım edeyim." Dilek denilen kız tepsimi tutarken bir an duraksadım. Bunu beklediğim söylenemezdi. Onun burada olduğunu bile bilmiyordum. "Gerek yok, ben götürürüm." Bunu kabul edip gitmesini beklerken ısrarla bir kez daha almaya çalıştı. Kalbim ağzımda atarken yutkundum ve nazik olmamaya çalıştım. Ona karşı olan bakışlarımı fark etmesine rağmen nasıl hala yanıma gelebiliyordu anlamıyorum. Ben böyle şeylerden hoşlanmam, hatta nefret ederim. Bir çok kez de bahsettiğim gibi. "Cidden gerek yok. Kimseden yardım istemedim." 

Elini en sonunda tepsiden çekip cebine koydu ve kenara çekildi. "Peki, hadi git bakalım." Ona yandan bir bakış atıp dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladım. Düşüp de ona bu kadar artistlik yaptıktan sonra dediklerimle kalmak istemiyorum. Olabildiğince dikkatle yürürken korktuğum başıma geldi.

VOTE VERMEYİ İHMAL ETMEYİN. TEŞEKKÜRLER  ^.^

2HEART (girlxgirl)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin