Şuraya da öf öf dedirtecek karakterlerimi bırakıp gidiyorum.
Derin bir nefes alırken soğuktan uyuşmaya başlamış parmaklarımı hareket ettirmeye çalıştım ama bu sadece canımı yakmıştı. Artık ilk dakikalardaki gibi acı veren bir soğuk hissetmiyordum. Aksine sanki vücudum ısınmaya başlamıştı. "Duyman gereken bir şey yok." Ne kadar ısınmış gibi hissetsem de bedenimi kıpırdatamıyordum. Tenim hiçbir şey hissetmeyecek kadar uyuşmuştu ama hala soğuktan nefret ediyordum. "Yapma Eylül. Anlat ve şu ceketi giyin," diye sitem ederken bana daha çok yaklaştı. Cidden o cekete ihtiyacım vardı ama duygularımı ortaya çıkarmak konusunda kararsızdım. Biz daha doğru düzgün vakit bile geçirmemiştik. Birbirimizi tanımıyorduk bile. Benim hakkımda ne kadar bilgiye sahipti de şimdi bana böyle bir şey yapıyordu.
Bakışlarım yine onu bulduğunda eskisinden daha da soluk olan tenine ve moraran dudaklarına baktım. Ceketimi sıkıca kavrayan eli şiddetle titriyor ayrıca baygın bakıyordu. Üstünde hiçbir şey olmayan bendim ama o benden daha kötü gözüküyordu. "Dayanamayacağım," dedikten sonra bana hızla yaklaşmış ve sonunda ceketimi bana giydirmeye başlamıştı. Soğuğun kemiklerime kadar işlemesi hareket kabiliyetimi güçsüzleştirmişti. "Çok üzgünüm çok üzgünüm. Bunu sana yapmamalıydım." Pişman bir şekilde hızlı hızlı kendi montunun düğmelerini açmaya başladı. Ben reddedene kadar ise çoktan sırtıma atmıştı.
Gelişimizin aksine nazik bir şekilde kolumdan kavradığında onu takip edip ayağa kalktım. Sıcak bir ortama ihtiyacım vardı. Onun neyinin olduğuna anlayabilmem için kendime gelmeliydim. Bu yüzden hızla yurda geri dönmek üzere parktan çıktık.
...
Ben yürüdüğümüz için kanımın hızlanmasıyla kendime gelmeye başlamışken Mert korkutucu bir şekilde yalpalamaya başlamıştı. Sürekli benden özür dileyip dururken ise kelimeler ağzında yuvarlanıp anlamsız nidalara dönüşüyordu.
Sarsak adımlarla sonunda odaya varabildiğimizde ben onu taşımaya başlamıştım. Hemen içeri girip onu yatağına oturttum ama o bir ölü gibi yana doğru yığıldı. "Mert!" Korkuyla bağırdıktan sonra hemen yüzünü kavrayıp kendime çevirdim. Gözleri yarı kapalı bir şekilde bakıyordu. Bir kaç kez sarstım onu kendine gelmesi için. "Hipo-," zorlukla gözlerini açmaya çalışırken. "Hipotermi." Fısıltıyla çıkan sesinin ardından teninin soğukluğu bir tokat gibi derime işlemişti. Gözlerimi üstümdeki kabanda gezdirirken tutamadığım bir damla yaş onun saçına düştü. "Niye, niye bana söylemedin?" Onu omuzlarından kavrayıp kaldırdığımda istemeden kollarımı bedenine sardım. Sırtına ellerimi hızlıca sürtmeye başlarken diğer elimi ondan çekip yorganını kavradım ve açıp içine girmesini sağladım.
Mert'i pençesine alan hastalığın ciddiliği beynimde yankılanıyordu ve ne yapmam gerektiğini bilmiyor oluşum ise başımı döndürüyordu. Onu sıcak tutmaya çalışmam dışında bir şey bilmiyordum. Eğer bir şeyler daha yapmazsam durumu daha da kötüleşecekti. "Tamam," deyip kendi battaniyemi de onun üstüne örttüm. "Seni iyileştireceğim." Gözleri kapalı bir şekilde gülümsediğinde soğuk yanağını okşadım.
Yanından yeniden ayrılıp dolaplarını karıştırmaya başladım termometre bulma umuduyla. Çok eskiden merak edip araştırdığım bir hastalık şimdi karşıma çıkıyordu ve ben birkaç şey hatırlıyordum. En azından ateşini kontrol etmeliydim. Eğer vücut ısısı düşmüş ise yükseltecek şeyler yapmam gerekiyordu. Ve bende bu yüzden sabaha kadar onu ısıtmaya çalıştım.
...
Tedirginlikle otobüs durağına ilerlerken dönüp bir kez daha arkama baktım. Dünden sonra onu öylece odada tek başına bırakmak içimde bir korkuya sebep olmuştu. Sandığımdan daha uzun sürse de onu kendine getirebilmiştim. Sabaha kadar uyumuştu ve sabahta iyi olacağını söyleyip beni zorla göndermişti. Aslında dediği gibi dinç gözüküyordu. Dışarı çıkmaması konusunda da oldukça iyi tembihlemiştim ama beni ne kadar dinleyeceğini bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2HEART (girlxgirl)
Teen FictionEşcinsel hikayesidir. Homofobik olanlar lütfen az ötede dursun. -25.01.2017- -14.11.2017-