Bölüm 22

4.8K 216 29
                                    

İnsan, durdurmak istediği zamana aittir.

Yemekhanede ki uğultuda önümde duran dolu tepsiyi çoktan unutmuş Mert'in yemeğini bitirdiğinden emin olmak için onu izliyordum. O ise bundan bir haber bir yandan yemek yiyor bir yandan da telefonda hararetle biriyle konuşuyordu.

Mert'in hipotermi* nöbetinin üzerinden iki gün geçmişti ve biz asla birbirimizden ayrılmıyorduk. Daha doğrusu ben onun peşini bırakmıyordum, o ise bundan sıkılmış gibi gözükmüyordu.
Bunca zaman bir salak yüzünden ondan uzak durmaya çalışmıştım. Hiçbir şeyin farkına varamadığı için onu suçlamıştım. Oysaki ben istediğimi elde eden biriydim ama nedense o kıza yenilmeyi seçmiştim. Hayatımda yeni bir duygu barındırmaya başlamıştım içimde. Bunun peşinden gideceğime eğer korkak gibi kaçmasaydım belki de hep hayalini kurduğum şey olabilecekti. Biz aynı odada kalan iki kişiydik. Bir zaman yakınlaşır gibi olduk ama asla birbirimizi tanıyamadık.
Bende şimdi heba ettiğimiz o koskoca zamanı telafi etmeye çalışıyordum. İnsanlar başka şeylerin uğruna beni bırakabilmişlerse, ben neden yapamazdım?

"Sen neden yemedin?" Tam olarak Mert'i izlerken onun bana baktığını fark etmediğimden konuştuğunda irkilerek yana eğdiğim başımı kaldırdım ve tepsime baktım. "Pek aç değilim," dedim. "Öğle arası bir şeyler yemiştim." Telefonun ekranını kapatıp hırkasının cebine attıktan sonra bir kolunu masanın üzerine koyup, diğer elini yanağına yasladı. "Benimle küs olduğun zaman diliminde," dedi gözleri beni süzerken. "Çok kilo kaybettin. Bunu farketmiştim." Ben onun yüzüne bakmazken onun bende olan farklılıkları görmesine hafifçe kaşlarım kalkarken güldüm. "Yanlış görmüşsün, çok kilo aldım aslında." Bu sefer tek nefeste gülüp beni taklit etti.

Birbirimize bir süre gülerek baktıktan sonra ben pes ederek kafamı eğdim. Onunla birlikteyken sanki zaman durmalıymış gibi hissediyordum. Sanki o anda hareket etmeyi, konuşmayı, nefes almayı hak eden bir tek bizmişiz gibi bir histi. Hatta belki de ben bile o anda yaşam faaliyetlerimi yitirmeli ve tek yaşayanın onun olmasını sağlamalıydım. Sanki, onun için her şeyi yapabilirdim. Kendim için bile hiçbir zaman bu kadar cesaretli değildim.

"Onca zaman..." diye başımı kaldırdığımda zaten bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde ağzıma kadar çıkan kalbim yüzünden yutkundum ve sakin kalmaya çalıştım. "...sana boşu boşuna haksızlık ettim. Üzgünüm." Cümleyi kurarken bile kafama dank eden aptallığımı bir kez daha kabul edip başımı salladım. Ne olurdu yani yalnız bırakmak yerine onunla birlikte olup gerçekleri daha hızlı fark etmesini sağlasaydım? Hem onun, hem de kendi geleceğimde bazı şeylerin değişmesine sebep olmuştum. Onu mutlu edeceğim konusunda kendime sonuna kadar güveniyordum oysaki. "Bunu mu kafaya takıyorsun yani? Sinirlenmekte haklıydın bence."

"Haklı olduğumu nereden çıkardın? Yanında kalmalıydım." Diyerek yüzümü buruşturdum. Hala iyimser yaklaşıyordu bana. "Biz çıkarken defalarca seninle konuşmaya geldiğini biliyorum." Dudağım iç tarafını dişlerimin arasına alırken ona bakmaya devam ettim. Az önceki ifadesine göre daha ciddi gözüküyordu. "Dün kavga ettiğinizi de," dediğinde rahatsızca oturduğum yerde kıpırdandım. Onca kişinin arasında etmişken kavgayı öğrenmemesi saçma olurdu tabii ama Aslı'nın benimle konuşmaya geldiğini nereden biliyordu ona şaşırmıştım. "Sen sormadan söyleyeyim. Ben saldırdım." Sırtımı dikleştirdim ve ona bakmadan söyledim. O kızı korur muydu bilmiyorum ama kızsa da umurumda olmayacaktı. Şuana kadar yaptıklarını ödeteceğim o kıza.

"İstediğini yapabilirsin tabi ki. O kızın kiminle ne yaptığı uzun zamandır beni ilgilendirmiyor zaten." İçten içe mutlu olurken gülmemek için dudağımı daha çok ısırdım. "Beni uzun zamandır ilgilendiren sensin." Eğdiğim başımı kaldırmadan bakışlarımı ona kaldırdığımda bana gülümsemiş ve ısınan yüzümün tabiri yerindeyse gerçekten acı verecek derecede yanmasını sağlamıştı. "N-nasıl yani?" dedim kollarımın uyuştuğunu hissederken. Artık yüz kaslarımı daha fazla tutamamıştım ve gülmüştüm. Bir yandan utançtan yanarken diğer yandan bedenimin üşüdüğünü hissediyordum. Tüylerim diken diken olmuştu. Benim kendime hakim olamayıp ona bir gün sevdiğimi itiraf edeceğimi biliyordum. Ama asla onun bana böyle bir şey diyeceğini tahmin edemezdim.

"Utanmanın bile sana yakışacağını biliyordum," dediğinde yutkundum ve yavaşça ellerimi yüzüme kapattım. Biraz daha konuşursa bayılacaktım sanırım. "Hadi yukarı çıkalım," deyip tepsimi kaptığım gibi ayaklandım ve ondan uzaklaşmaya başladım. Hızlıca baktığımda gülerek arkamdan geldiğini görmüştüm. Önüme dönüp uzun zamandır tutmaya çalıştığım sırıtışı dudaklarıma yaydım. İçimden fazlasıyla zıplayıp bağırmak gelse de bununla yetinebilirdim sanırım şimdilik. Hayatımda beni bu hale getiren ilk kişiydi ve şu şiddetli kalp çarpıntısına nasıl alışacağımı bilmiyordum. En küçük hareketi bile tüm his ve duygularımı harekete geçiriyordu.

Tepsiyi tezgaha koyduğumda o da gelmişti. Kafamı kaldırıp ona baktıktan sonra yukarı çıkmak için çıkışa doğru ilerlemeye başladık.

Konuşacak bir şeyler bulmalı ve konuyu değiştirmeliydim ama yapamıyordum. Beynim çalışmayı durdurmuştu sanki. Böyle sözleri onun ağzından duymak bedenimin hiç bilmediğim tepkiler vermesini sağlamıştı ve asla susmayan ben şimdi ağzımı açamıyordum.

"Çok vakit kaybettik Eylül, sence de artık buna son vermemiz gerekmiyor mu?" Kafamı kaldırmadan dediklerini dinlerken saçlarımın yüzümü kapatmasına izin verdim. "Uzun olduğunu düşündüğüm bir süredir tanışıyoruz. Ama ben senin hakkında daha çok şey bilmek istiyorum." Derin bir nefes alıp şu pasif hareketlerime bir son vermeye karar verdim ve gülümseyerek ona baktım. Artık bir şeylerin değişeceğini bilmek bana derin, titrek bir iç çektirmişti.

Diyecek bir şey bulamayıp sadece kafamı sallamıştım ki telefonum cebimde titremeye başladı. "Üzgünüm," deyip telefonumu aldım. Batuhan'dan gelen bir mesaj vardı. Mert'e bakıp tekrar önüme döndüm.

"Hey! Beni çok ihmal ediyorsun."

İstemsizce kıkırdarken telefonu iki elimin arasına alıp cevap yazmaya başladım.

"Ah çok mızmızsın. Yarın buluşmaya ne dersin?"

Hala sırıtmaya devam ederken bir yandan yürüyor bir yanda da hala gelecek mesajı bekliyordum. Bu sırada bir anda kenara doğru çekilmiştim. Şaşkınca kolumu tutan Mert'e döndüğümde işaret parmağıyla arkasını gösterdi. "Biriyle çarpışıyordun." Kafamı sallayıp ona teşekkür etmeyi akıl edemedim ve telefona bakmaya devam ettim. Bu sırada mesaj gelmişti.

"Tabii ki olur derim! Aynı kafede, saat ikide?"

Cevap yazmadan önce ders programımı kontrol ederken yeniden çekildim fakat bu sefer gözlerimi telefondan ayırmadım. Dersimin olmadığından emin olduktan sonra onu onayladım ve ekranı kapatıp hırkamın cebine soktum.

Mert ellerini eşofmanının ceplerine sokmuş benimle aynı hızda yürümeye devam ediyordu. "Nerede kalmıştık?" Sesimi duyduğunda kaşları çatık bir şekilde omuz silkti. "Unuttum," dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Beş dakika içinde nasıl unutabilmişti. Gerçi ben de hatırlamıyordum ama. Çok fazla üstelemeden önüme döndüm. Hatırlayınca tekrar konuşurduk nasıl olsa. "Yarın bir işin var mı?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Evet, bir arkadaşımla buluşacağım." Üzgünce dudağımı büzüp ona bakmaya devam ettim. Alt dudağını bir süre dişlerinin arasında tutup bir anda durduğunda ben de ondan çok az uzakta durdum.

"Kim bu arkadaş?" Kaşlarımı kaldırıp bir süre bekledim. Neden şimdi böyle bir soru sorduğunu anlayamamıştım. "Bir arkadaşım işte," dedim kafamı kaşırken. Yavaş yavaş uykum gelmeye başlamıştı. Gece yatmamış, bir de üstüne sabah erkenden okula gitmiştim. Ve şuanda yatağıma girmek için can atıyordum. "Neden sordun?" Kafasını sağa sola sallayıp yavaşça yürümeye devam etti. Ben de peşine takıldıktan sonra sessiz sedasız yukarı çıktık.

YAZAMIYORUM!

Finale az kaldı dedim ama ne yazdığım hakkında bir fikrim yok. Fakat bir şekilde bağlamaya çalışacağım. Şimdilik bu böyle bir olsun.
Ve bir de unutmadan, bölümlerde zaman geçişleri var. Yani bu olaylar peş peşe yaşanmıyor.

2HEART (girlxgirl)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin