"Bir tur daha mı?"
Turun bitmesinin üzerinden dakikaların geçtiğini kapının önünde bana merakla bakan genç çocuktan anlamış ve başımı olumsuz anlamda sallayıp kabinden inmiştim. İnmeden önce, başından çıkardığı ve giderken unuttuğu bereyi de almayı unutmadım. Dışardan ne kadar yakın görünsekte şuanda elimde tuttuğum bere bendeki ona ait tek şeydi. Oysaki eskiden aynı oda da kalıyorduk. Biz ne kadar yakın olsakta bir o kadar uzaktık. İstesek olurduk elbet ama ben Eylül'ün bahsettiği türden bir yakınlık istemiyordum. Ben, ben daha fazlasını bekliyordum. Sadece benimle yakın olsun istiyordum. Ama başkalarıyla benimle olduğundan sıcaktı. Hemde yanından dahi geçmesini istemediğim insanlarla.
Yürüdüğüm boş sahil yolunda bir nefes aldım. Hava tamda sevdiğim gibi soğuktu. Böyle havalarda yürümeyi severdim. Ama en çok Eylül ile birlikte olmayı seviyordum. Her bir dakikam onunla geçsin, her zaman onun sesi dolu olsun istiyordum. Şuanda birlikte yürüyor olabilir, ben ağlamıyor gülüyor olabilirdim ama ikimizde ayrı yerlerde üzülüyorduk. Ona açıklamamı istediği şeyler olabilir, bilmek istediği sırlar olabilirdi ama anlatamazdım. İşte bahsettiğim uzaklık buydu. Sanki onunla yanyanaydık fakat aramızda incecik bir cam vardı ve benim sesim ne kadar bağırırsam bağırayım ona ulaşmayacaktı. Ben kendimi paralasam da, boğazımı yırtsam da o asla dediklerimi anlamayacaktı ve ben sadece kendime verdiğim zararla kalacaktım. En kötüsü de onunla arama her seferinde bir cam daha eklenecekti. Ve biz uzaklaşmaya devam edecektik. Buna katlanamazdım katlanmak istemiyorum.
Kafamı gömdüğüm atkıdan kaldırdım ve geldiğim yerde bir süre gözlerimi gezdirdim. Gülümsememe engel olamamıştım. Burası Eylül'ü en çok getirmek istediğim yerdi, çünkü burası tamda onun seveceği türden bir yerdi. Eylül huzuru ve sessizliği severdi ve burası tamda ona göre bir yerdi. Burayı geçerken rastgele bulmuştum ama direk aklıma o gelmişti. En sevdiği gibi denize bakıyordu. Ayrıca-
"Çok fazla oturma burada, üşütürsün." Karşımdaki manzaraya daha fazla dayanamayıp ağzımdan bir hıçkırık kaçırdığımda elimi hızlıca ağzıma bastırdım. Çok canım yanıyordu.
O çok sevdiğim deniz manzaralı, Eylül'den başka kimseyi getirmek istemediğim parkta, başka biri ile birlikte oturmuştu. Ona dokunmuş, ona gülümsemiş ve onunla konuşmuştu. Benim açıklamamı bile duymak istememişti oysaki. Canım çok acıyordu. Onu başka biri ile gördüğümde canım öyle acıyordu ki artık dayanamıyordum. Duygularımın değişmesini istiyordum. Onu daha fazla sevmek gelmiyordu içimden. Her saniye, her dakika aklım onunla dolup taşıyor, normal hayatıma devam etmemi engelliyordu. Her zaman onunla birlikte olmak istiyordum. Ben iki dakika görmemenin verdiği hasretle yanıp tutuşurken o hiç birşeyden habersiz devam ediyordu. Şimdi de olduğu gibi.
Güçlükle elimi kalbimin üstüne koyup derin bir nefes aldım. "Dayanamıyorum," diye fısıldadım ağzımdan çıkan buhar eşliğinde. "Seni sevmek istemiyorum."
...
Bol gözyaşı ve şiddetli ağlama krizleriyle dolu bir gecenin sonunda yurda gitmemiş ve dışarıda kalmıştım. Neyseki, evi olan bir arkadaşım gelip beni almıştı. Ve böylece bir günü daha atlatmıştım. Şimdi ise hazırlanmak için odama geri dönüyordum. Kapıdan girdikten sonra güvenliğe yaklaşıp geldiğime dair imzamı attım.
Tekrar yoluma devam etmeden önce güvenliğin garip bakışlarına maruz kalmıştım. Muhtemelen aynaya baktığımda bende kendime aynı şeyi yapacaktım. Genel olarak makyajsız gezen biri olmadığım için beni düzenli olarak gören herkes şaşırırdı. Her şeye rağmen, akan bir makyajla gezmektense makyajsız gezerdim daha iyiydi. Ayrıca bir de bunu destekleyen şişmiş gözlerim vardı ve bir patates gibi gözükmek istemiyordum.
Sonunda odama gelebildiğimde yorgun bir nefes alıp içeri girdim. Saat daha erken olduğu için oda arkadaşım hala uyuyordu. Onu uyandırmamaya dikkat ederek bir kaç parça kıyafet alıp banyoya girdim. Öncelikle şu üstümdeki negatifliği atmam gerekiyordu. Ben kıpır kıpır bir insanım. Depresyona girdiğim çok nadir görülür. Genel olarak enerjik ve mutlu olurum ve bu yönümü seviyordum. Zaten hayatımda bir kaçı hariç beni mutsuz edecek bir etken bulunmuyordu. Onlar dışında her zaman pozitif biriyimdir.
Oldukça kısa bir duşun ardından üzerimi giyinip çıktım ve bir süre saçımda havluyla bekledikten sonra arkadaşımın uykusunu bu sefer umursamayıp saçlarımı kurutmaya başladım. Bu soğukta ıslak saçla hayatta dışarı çıkamazdım. Sonuçta hasta olursam bana bakacak kimse yoktu. Bu yüzden birazcık bencillikten zarar gelmezdi. Zaten sadece diplerini kurutacaktım. Uçları çokta mühim değildi.
Sonunda işim bittiğinde makyajımı da tamamlayıp onu daha fazla rahatsız etmeden çıktım. Erken saatlerde dersimin olmasını seviyordum. Hem sabah yürüyüşümü yapmış oluyordum hemde öğlene kadar uyuyup yüzümün bir balon gibi şişmesini önlüyordum. Gerçi dersimin olmadığı zamanlarda erken kalkıyordum ama bilmiyorum, sanırım en iyisi uğraşacak bir şeylere sahip olmaktı. Kafa dağıtmanın en iyi yolu buydu. Ayrıca derslerime de önem verirdim.
Dinç ve omuzlarım dik bir şekilde koridorda ilerlerken asansörün durduğunu belirten zil kısaca yankılanmış ve içinden zombi gibi yürüyen baş düşmanım çıkmıştı. Hayatımın önemli bir kısmını alt üst eden, psikolojimi hiç olmadığı kadar bozan kişiydi bu.
Ne zaman görsem düzenli giyinen, saçlarını hiç şaşmayan bir özenle tarayan, ve her zaman özgüvenle yürüyen Mert, şuanda bana doğru omuzları ve yüzü aşağıda ayaklarını sürüyerek geliyordu. Ayrıca hala boynunda Eylül'ün dün ona verdiği atkı duruyordu. Bir sevgilisi olmasına rağmen nasıl bu kadar rahat hareket ediyordu merak ediyordum doğrusu.
"Hey, iyi misin?" Aklımdan geçenleri bir kenara iterek ona yaklaştım. Şu durumda olması beni gram üzmezken yine de ona kibarca yaklaştım. Sonuçta Eylül ile etkileşim halindelerdi ve beni iyi tanısın istiyordum. "İyi, iyiyim." Demişti yanımdan başını bile kaldırmadan uzaklaşırken. Yapmam gerekeni yaptığımı düşünerek çok takılmadan omuz silktim ve yoluma devam ettim. Her ne kadar onun şuanda Eylül'ün de içinde bulunduğu odaya gittiğini bilmek dengemi bozsada ilerlemeye devam ettim. Onu şuanki halinden bile beter hale getirmek geliyordu içimden.
...
Ben, ben çok özür dilerim. Bu kadar kısa ve saçma bir bölüm yazmak istemedim. Ama kafam bu kadarına izin verdi. Lütfen beni affedin. Normalde böyle birşey yapmayacaktım çünkü beynim şuanda çalışmıyor ve düzgün cümle kuramıyorum. Sadece tekrar ortadan kaybolmadan önce paylaşmak istedim. Sadece bunu yapmak için geldim ve şimdi gidiyorum. Tekrar özür dilerim. Ben iyi hissetmiyorum ve bunu yazıma yansıtmak istemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2HEART (girlxgirl)
Teen FictionEşcinsel hikayesidir. Homofobik olanlar lütfen az ötede dursun. -25.01.2017- -14.11.2017-