Sia-Big girl cry
🌹"Merhaba."
Sanki zaman bir an için durmuş gibi hissettim. Ellerim klavye üstünde, bakışlarım ise bilgisayar ekranında donup kalmıştı. Sesi bir yerlerden tanıdık geliyordu. Ya da ben benzetiyordum. Ama gerçek olan şuydu ki; duyduğum sesin içimde çok şiddetli bir deprem etkisi yarattığıydı.
Cevap vermediğim ya da bakışlarımı ona çevirmediğim için olsa gerek kendini belli etmek istercesine hafifçe öksürüp konuşmaya devam etti.
"Tolga odasında mı?"
Bir an için gözlerimi yumdum. Evet.. Bu ses.. Allah'ım. Sesi benziyordu işte. Ama.. Aması vardı. Şayet oysa zaten kendini belli ederdi. Ederdi.. Etmeliydi, değil mi? Kaşlarım çatıldı. Niye etmesin ki? Sonuçta o gece bana yardım etmişti. Bu kadar acınası olmamalıydım. Bu kadar saçmalamamalıydım.
Beynimde yankılanıp duruyordu o gece ki ses. Kendime bunu itiraf etmek neden bu kadar zor oluyordu? Kalbimin gümbür gümbür atışları kulaklarımda uğuldarken, derin bir nefes aldım. Bu denli heyecanlanmam.. Saçmaydı hem de fazlasıyla saçma. Altı üstü basit bir sesti. Ve ben sesini benzetiyordum sadece. Başka bir açıklaması yoktu bunun. Hoş benzese de ne değişecekti? Düşüncelere dalıp, bu sessizliği uzatmanında bir anlamı yoktu. Çünkü o anları aklımın ulaşamayacağım bir yerine kilitleyip anahtarını atmıştım. Basit bir ses benzerliği her ne kadar o kilitli kapıyı zaten olmayan anahtarına gerek duymadan kırarak açmış olsa da.
'Neyse.' diye mırıldandım. Düşüncelerimle yeterince bunu irdeleyerek, şu an konuşanın O olmadığını kendi kendime tekrar ettim. Ve bu düşünceyle kendimi cesaretlendirerek bakışlarımı kaldırdım.
Bir an aldığım nefes boğazımda takılı kalmış gibi hissettim. Hatta hissetmedim. Aynen öyle oldu. Aynı anda onun da bakışlarında bir an şaşkınlık oluştu gibi oldu. Ama hemen kaybolduğu için emin olamadım. Belki de kendi şaşkınlığımın yansımasıydı bu. Bilmiyorum.. Bildiğim tek şey Tolga'yı soran kişinin yakıcı güzelliğiydi.
Karşımda duran kişi sanki manken dergilerden çıkmış gelmiş gibiydi. Yakışıklı bir adamdı kesinlikle. Koyu kahve saçlarının ön kısmı hariç geri kalanı kısa kesilmiş, sanki tamamen kendi haline bırakılmış gibi geriye doğru havalı bir şekilde taranmış, daha doğrusu elleriyle şekil vermiş gibiydi. Saçlarının uzun olan kısmında aralarına atılmış sarı renk boya vardı. Ve ben bir erkeğe bunun yakıştığını söyleyeceğimi asla düşünmezdim. Ama ona yakışmış ayrı bir hava katmıştı. Ayşenur böyle düşündüğümü duysa dilinden kesinlikle düşmezdim. Hafif kirli sakalı vardı. Yüz hatları o kadar güzeldi ki.. Üzerine tam oturan lacivert dar kesime sahip bir takım elbise vardı. İçine giydiği beyaz gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı. Tüm bu resmiyete meydan okurcasına sadece bağcıkları siyah olan beyaz renk bir spor ayakkabı vardı ayaklarında.
Şu an kendimi tokatlamak istiyordum. Ben asla bir erkeği bu kadar dikkatli incelemezdim. İncelemeyi de geçtim, bu şekilde yorumlarda bulunmazdım. Ve kaldı ki bir erkeği, hele de ilk defa gördüğüm hiç kimseyi bu kadar dikkatli bir şekilde bakmaz, incelemezdim.
Kendimi toparlamaya çalışarak oturduğum yerde biraz daha dikleştim. Boğazımı hafifçe temizleyerek konuşmaya başladım.
"Evet odasında. Kim geldi diyeyim?"
Dikkatli bir şekilde yüzüme bakıyordu. O kadar dikkatliydi ki bakışları; kaşlarım çatıldı istemeden. Kaşlarım çatılınca, kendini toparladı.
Çenesini hafifçe kaşırken "Sen yeni asistanısın demek." dedi. Ne demek istediğini anlamadığımı belli eden bakışlarıma karşılık dudağının bir kenarı yukarı doğru kavislendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMRÜNE VURGUN
Romance"Gitme." Dizlerinin üstüne çöktü. Duyabileceğim bir ses tonuyla konuşmasına devam etti. "Yalvarırım gitme. Biraz daha izin ver seni görmeme." Sesindeki acıyı anlamayacak tek bir varlık yoktu eminim. Ama bu şekilde olmazdı. Hasta olacaktı böyle durm...