Deeperise ft. Jabbar - Raf
🌹
Şarkıyı mutlaka dinleyin. Fazla Giray..Yorumlarınız hepsini okudum ve güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim..
Bu bölümde de bol bol yorum yapın olur mu?
Keyifli okumalar..
🌟
İnsan olarak genelde çoğu şeye karşı kördük. Gözümüzün önünde duran, ben buradayım diye gözünün içine girmeye çalışan şeyleri görmez, göremezdik. Onları göremediğimiz gibi bizim için ifade ettiği anlamı, değeri de görmez, göremezdik. Bunları görmek için de ya kaybetmek, ya da kaybetmenin eşiğini gelmek gerekirdi.
Nitekim bende böyleydim.
Kaybetmenin eşiğindeydim. Böyle hissediyordum. Benim için günden güne daha değerli olduğunu hissediyor olsam da onu, hissettiklerimi göz ardı etmiş, yok saymıştım. Şimdi ise; onu bir daha göremeyecek olma ihtimaliyle karşı karşıyaydım.
Bir adım..
Ya ileri ya geri atacağım bir adım belirleyecekti her şeyi.
Dudaklarından; 'Bir daha beni asla görmeyeceksin.' cümlesinin kelimeleri döküldüğünde kalbimde hissettiğim acının tarifi yoktu. Öyle bir ağırlık çökmüştü ki kalbimin üstüne; arabadan nasıl inip, eve geldiğimi bile hatırlamıyordum.
Derin bir nefes alarak, ne zamandır oturduğumu hatırlamadığım halının üstünde, sırtımı biraz daha koltuğa yasladım. Alnımı dizlerimin üstüne yaslayarak gözlerimi kapattım.
Kulaklarımda sadece onun eşsiz sesi ve söylediği şeyler vardı. Bana yıldızım demişti. Bana babam gibi hitap etmişti.
Ağlamak istemiyordum ama ne zaman onları hatırlatan şeyler çıksa karşıma gözlerimin dolmasına engel olamıyordum ve şu an tek başına olmam, ağlama isteğimi daha da arttırıyordu. Özlemim çok fazlaydı. Tarifi imkansız, telafisi de mümkün olmayan bir özlemdi hissettiğim.
Oturduğum yerden, zorla ayağa kalkmaya çalıştım. Biraz zor da olsa sonunda kalkabilmeyi başarabildim. Her yerim tutulmuştu. Hiç uyumamış, uyuyamamış olmamında bunda etkisi vardı elbette.
Mutfağa giderek, kahve yapmak için ısıtıcıya su koydum. Kahveyi kupaya koyduktan sonra, telefonumun nerede olduğunu hatırlamaya çalışarak, oturma odasına ilerledim. Koltuğun üstüne attığım çantanın içinden arayarak, telefonumu buldum. Gelen mesaj ve aramalara bakarak, mutfağa geri döndüm. Kaynayan suyu kupaya döküp, mutfaktaki masanın sandalyesine oturduğumda, telefon tekrar çalmaya başladı.
"Efendim." derken sesim hastalıklı gibi çıkmıştı.
"Hasta mısın Liya?" diyen Yeşim'e cevap vermeden önce hafifçe öksürerek boğazımı temizledim. Daha güçlü çıktığını düşündüğüm sesimle konuşmaya devam ettim.
"Hayır canım. Sen nasılsın?"
"İyiyim de. Sen işe niye gelmedin, hatta gelmeyeceksin? Tolga Bey, senin yerine bir hafta boyunca onun asistanlığını yapacağımı söyledi bana." derken sesini alçaltmıştı.
"İş mi?" dedim şaşkın şaşkın.
"Evet iş."
"Bugün pazar değil mi? Ne işi?" derken hala şaşkındım ve bu şaşkınlığım sesime de yansıyordu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMRÜNE VURGUN
Romance"Gitme." Dizlerinin üstüne çöktü. Duyabileceğim bir ses tonuyla konuşmasına devam etti. "Yalvarırım gitme. Biraz daha izin ver seni görmeme." Sesindeki acıyı anlamayacak tek bir varlık yoktu eminim. Ama bu şekilde olmazdı. Hasta olacaktı böyle durm...