17. Bölüm -Bedel-
Karanlık...
Karanlık kelimesi tam da beni temsil ediyordu.
Bedenimin her hücresi zifiri karanlığa bulanmış, etrafa zehir saçıyordu. Zaten ruhumu anlatmaya kelime bulamıyordum, zira lugatımda ruhumu izah edecek kelimeye henüz rastlamamıştım, rastlayamamıştım..Siz hiç 17 yılınızı karanlık içinde geçirdiniz m?
Sizin hiç nefesiniz dahi karanlık koktu mu i?
Aileniz sizin yaşam ağacınıza
karanlığı buladı mı...
Ben doğdum karanlık ile tanıştım!
Ben büyüdüm gözlerim karanlığı tattı!
Ben olgunlaştım yine karanlığa hapsoldum.
Biliyor musunuz benim 17 yılım karanlık kelimesini yaşayarak geçti.
Gözlerim, sanki bu kelimeyi bünyesinde barındırmak istermiş gibi ucu bucağı görünmeyen
bir labirente uyandı. Kirpiklerim birbirine yapışmış, göz
kapaklarımı kaldıracak mecali kendimde bulamıyordum.
Peki bana ne olmuştu böyle,
ya da şöyle mi sormam gerekiyordu ben neredeydim...
Bilmiyordum, aslında bilemiyordum.." Nihayet uyanabildin mi?!"
Diyen sese doğru bedenimi ani bir hızla çevirmeye çalıştım.
Lakin bedenimi hareket ettirmeye çalıştığımı hesaba katmam sonucu tahmin edemeyeceğim bir şey oldu.
Kaburgalarımda güçlü bir ağrı peydah oldu, sonrasında ise birkaç kemiğin kırılma sesi kulaklarıma doldu.
Göz pınarlarım dahi kurumuştu, sahi göz perdelerimde akacak yaşın dahi bulunmaması ne kadar da ironi idi öyle!" Aferin!" Dedi alkış edası ile ellerini birbirine vurarak.
Bir tek kelimesine dahi sinirlenen ben şu anda hiç anlamadığım bir şekilde sakinim. Yoksa, yoksa yeni cezam uyuşturucu denen o illetten mi oluşmaktaydı!
" Bana gerek kalmadan kendine acı vermeni seviyorum be kız çocuğu!" Diye konuştu dakikalar sonra.
Sesinde hayatının en güzel şeyini yapıyormuş izlenimi vardı. Canımı yakmayı her şeyden çok seviyordu, bunu anlamak için illa belli bir yaşta olmak gerekmezdi.
Zira 5 yaşındaki çocuk dahi anlardı, anlamasa bile o anlatırdı."Ne-"
Konuşmaya çalıştığımda dudaklarımı aralayacak gücü kendimde bir türlü bulamadım." Yoksa dudakların kurudu da su mu istiyorsun ha?!" Dediğinde nefesimi tutarak verdim cevabımı. Fakat hata üstüne hata yaptığımın farkına varmam saniyelerce öksürmeme sebep oldu. Ona gerek kalmadan kendi kendime eziyet ediyordum adeta..
" Cezalara alışman güzel!" Diye sesini kulağıma yuvarladığında adımlarının bana doğru yaklaştığını hissettim.
Ne yani cezamın emareleri bitmeden yeni cezalara gebe mi kalacaktım?!" Şimdi seninle küçük bir oyun oynayacağız. Eğer bu oyunun karşılığında sen kazanırsan seni azad edeceğim ama ben kazanırsam...
Sen orasını anladın!"Başımı onaylamaz biçimde sallamaya çalıştım, olmadı. Başım yatmış olduğum zemine sabitlenmiş gibiydi.
Aslında kendimi yormaya çalışmam bile boşuna idi.
Zira benim isteklerim bu adam için olumsuzluğu simgeliyordu.Güldü, güldü ve birkaç dakika gülmeye devam etti. Bu adamın hangi sebepten ötürü güldüğünü dahi bilmek kendimden nefret etmeme sebep olmuştu.
" Ya sonucunu bile bile yine de çırpınma çabaların ne kadar haz verici bilemezsin kız çocuğu!" Diye konuştu . Haklıydı ne diyeyim, beni serbest bırakmasını ya da bana yardımcı olmasını beklemek benim aptallığından kaynaklanıyordu.
" Başlıyoruz" dedi ve derin bir nefes aldı.
Aldığı derin nefes birazdan soracağı soruya hazırlanmam için bana tehdit niteliği oluşturuyordu. Sorduğu soruya saniyesinde cevap vermem gerekiyordu, ne yazık ki bunu yıllardır uygulamalı şekilde öğretmişti.Ve dudaklarını araladı...
Dudakları, cevabı asla tahmin edemeyeceğim soruyu kulaklarıma kadar ulaştırdı." Sence neredeyiz kız çocuğu!"
Sesi birazdan vereceği cezayı hatırlatmak istercesine haz dolu, canımı yakacak olmaktan gurur duyduğunu bas bas bağırıyordu.
Acizim vesselam, bu adamın yanında acizliğimi bilmek ise ruhumu göçüğün altında bırakıyordu.
"Bil- mi-yo-rum..."
Diyerek verdim cevabımı. Aslında çekeceğim ceza için ateşin odununu kendi ellerimle yaktım desem daha doğru olacak sanırım." Peki bu sorunun cevabını ben vereceğim sana!" Dediğinde şaşırmam gereken konuya dahi bir duygu belirtisi göstermedim. Bu sorunun cevabını verecek olması beni büyük bir enkaza sürüklemek ile eş değerde idi.
Biliyordum, hissediyordum ki bu defa canımı sözleri ile yakacaktı.Ve Öylede oldu...
" Rüzgar'ın doğup büyüdüğü evdeyiz!" Dedi eğlenir bir tonda.
İşte tamda şuanda şaşkınlık duygusunu tüm bedenimde hissediyordum. Ne alakaydı, Rüzgar'la bu adamın bağlantısı ne demek oluyordu?!" Sence kaç gündür buradayız kız çocuğu?!"
Diye sorduğunda verecek cevabımın yine ve yine olmaması ruhumun en derinliklerinde saklanan kız çocuğunu öfkelendirmeye yetiyordu.
Bir defada sen kazan,
diye kulak tırmalayıcı şekilde uğulduyordu.
Kemiklerim acı ile kasıldı, benim canım çok acıdı.Bedenimi kontrol altına bir türlü alamıyordum.
Adeta krizin eşiğindeki hastalar gibiydim şu anda.
Bedenim titreyişlerini şiddetlendirirken ruhum ise onlu düşüncelere çoktan gebe kalmıştı..Rüzgar...
Dudaklarımdaki gülümsemeye sebep olan adam, bir kaç dakika da olsa acılarımı bana unutturan adam, bana kendi kendime bir şeyler başarabildiğimi kanıtlayan adam...
Bir iyiliğin bedelini böyle ödeyeceğimi bilseydim Rüzgar'ın yanında yöresinde yer almazdım. Ya da kesin çözüm olarak o okula adımımı dahi atmaz, insanlara zarar vermekten ise kendime hayatı hiç olmadığı kadar zindan ederdim.Rüzgar kim bilir şimdi ne haldeydi, nasıl bir psikolojik suçluluğa esir düşmüştü?!
Allah'ım günden güne ağırlaşan cezalarım ne zaman son bulacaktı...Dudakları canımı yakmaktan bıkmamış olacak ki sözcükleri tane tane kulağıma yuvarlamaya devam etti.
" Rüzgar şu anda ne halde biliyor musun?" diye konuştu, dudaklarındaki alaycı tavır en belirgin detaydı.
Kulaklarımı kapatmak ve söyleyeceği şeyleri duymamak istedim. Lakin bu adamın yanında imkansızdı.O konuştu ben dinledim, o konuştu ben sadece acı çektim.
Acı çekme fiilini ne kadar da benimsemişti ruhum.
Alışmıştı bu harfi ile haşır neşir olmay bedenim ne yazık ki,
artık değişik duygulara esir düşmek istiyordu, lakin istemek fiilinden öteye gidemiyordu.
İşkence denen o illet kelimeye
hazırlıklı idi benim ruhum, zira bu adamın ne zaman canımı yakma girişiminde bulunacağı hiçbir zaman belli olmuyordu. Günün her saati için bir planı vardı bu adamın. Hastalıklı idi lakin bu hastalığı onun yerine ben çekiyordum." İlk gün" diye başladı konuşmasına.
Keşke konuşmasaydı, bir defaya mahsus iyilik yapamaz mıydı?
Yapamazdı değil de aslında yapmazdı.Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti, az önceden farkı ise hiç susmadan zehirli kelimeleri dudaklarından kulağıma yuvarlaması oldu.
" İlk gün etrafı adeta kan gölüne çevirdi...
O kadar deliye dönmüştü ki kendisini izleyen deli doktorlarından habersizdi.2 gün sakinleştirici sanılan ilaç ile saatlerce uyudu..
3 gün ise ilk iki gün ne yaptığını hatırlatmaya çalışmakla geçti, ama ne yazık ki hatırlayamadı. Çünkü uyumasına sebep olan ilaç ona hafızasını sildiriyordu.
4 gün okula gitti, öğretmenler ona seni sorduğunda ise seninle bir geçmişi olup olmadığını düşünmeye başladı.
Sonra gözümden kaçırdığım bir şey oldu.
Yusuf denen o çocuk gelip ilk 3 gün olup biten her şeyi ona anlattı.4 gün, 5 gün, 6 gün, 7, 8, dokuz derken 15 güne kadar seni aramakla geçti. Bulamazdı ve de bulamadı da.
Lakin aklının her köşesinde seni canlandırıyordu Rüzgar.16 ve 17 gün öfkesine esir düştü ve hastaneyi yerle bir etti., kendi elleri ile cezasını hazırladı.
Tüm doktorları savaştan çıkmışa çevirdi.Şu anda üç gündür tımarhanede ölmeyi bekliyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENKOLİK
Teen FictionSiz hiç lunaparka gitmeden, sarmaş dolaş bir şekilde sinemada film izlemeden, sevgililerin giydiği şu çift kıyafetini giymeden safi bir mutluluk ile gölgelendiniz mı... onlar gölgelendi. Mutlu olmanın bir yerlere gitmek ile alakası olmadığını hepim...