32. Bölüm -Özür Dilerim-

592 199 193
                                    

Acı
Neydi acı, ne anlama geliyordu, ya da acının sınırları var mıydı! Çok ya da az diye ayırabilir miydik! Sahi acı ne demekti; ruh mu daha çok acırdı yoksa beden mi...
Bana göre acı bir bütün demekti. Ne az, ne de fazlaydı. Acı, acıydı işte! Bedenin bir köşesi acıdığında ruha da yansıyor, ruhunda oluşan acıdan ise bedenin de etkileniyordu. Fakat şu an öyle tuhaf hislere bürünmüştım ki! 17 yıllık ömrüm boyunca yemin ederim böyle hissetmemiştim. Bedenimdeki ağrılar bile bu hissin önüne geçememişti. Bu his neydi bilmiyorum ama çok yoğundu. Her türden duygu harmanına tutunmuştum. Kalbim ayrı, bedenim ayrı ayrı tepkimeler içerisindeydi an itibariyle.

Göz kapaklarımı hareket ettirerek kırpıştırdım. Hiç halim yoktu fakat rüyada olup olmadığımı teyit etmem gerekiyordu. Göğsümdeki hareketlilikle elimi kaldırıp uyandığımı belirtmek istedim, yapamadım. Gücüm yoktu! Hatta halsizliğim o kadar yoğundu ki ağlamak için bile olsa dudaklarımı kıpırdatamıyordum. Kollarımdaki dokunuşla bedenime küçük de olsa enerji yayıldı. Yayılan bu enerji düşünce gücümü açığa çıkarıyordu. Allak bullak olmuş zihnimin enerjiye ihtiyacı vardı. Dudaklarımı araladığımda dudağımın üzerindeki ıslaklık şaşkınlığımı perçinledi. Dilimi dudaklarımda gezdirdiğimde bu ıslaklığın tuzlu bir tada sahip olduğunu anladım. Ağlamış mıydı, Uraz ağlamıştı! Saniyeler birbirini kovalarken tekrar konuştu.Oysaki az önceki konuşmayı hayal ürünüm sanmıştım ben.

Konuşuyordu fakat ne dediğini anlayamıyordum. Fakat anladığım tek bir şey vardı; bu konuşan Rüzgar'dı. Rüzgâr, o ölmemişti. Evleneceğim adam oydu, Allah'ım kavrayamıyordum! Dilimle dudaklarımı ıslattıktan sonra gücümün kırıntılarını ona sorarak harcamıştım. Sesimi ben zor duyarken onun anlayamaması doğal olurdu.
Başını göğsümden kaldırdı ve dakikalarca sustu. Uyanmam onu şaşırtmış olmalıydı! Dakikalar geçtikten sonra şöyle dedi;
"Be- ben sana su vereyim!" Gözlerimi devirmekle yetindim. Zira bunu eyleme dökecek güce sahip değildim ki!
Suyu getirdiğinde avucumun üzerine bıraktı. Allah aşkına dalga mı geçiyordu! O bardağı taşıyacak gücümün olmadığını bilmiyor muydu! "Se- sen suyu kendin içemezsin ki! Şey... ben içireyim" dediğinde düşüncesine karşılık tepki gösteremedim. Zira tepkim, hadi ya ciddi misin tarzında olurdu.
Parmakları dudaklarımı araladığında bedenimde elektriklenme oldu. Bu elektrik ruhumdan bedenime yollanmıştı. Birkaç damla suyu ağzıma bıraktığında zorlukla yuttum. Su bile canımı yakıyordu daha ne olsundu! Birkaç damla boyunca bu işlemi uyguladıktan sonra bardağı götürmek üzere parmaklarını dudaklarımdan çekti. Şey... çekmese nefessiz kalacaktım.

**

"Deniz hanım nasıl hissediyorsunuz?" diyen doktoruma karşılık hafifçe gülümsedim.
"Bugün daha iyiyim" dedim.
Birkaç haftadır bu hastanede tedavi görüyordum. Birkaç hemşire ve doktorumdan başka kimsenin odama girmesine izin vermemiştim. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Kafam allak bullaktı, bir yığın düşünce tatafından ablukaya alınmıştım.
"Yaralarım hiç geçmeyecek, demiştiniz. Ama vücudunuzda yaraya dair küçücük bir iz bile kalmadı." Gülümsedim.
"Sayenizde" diyerek onayladım.
"Aslında Rüzgar beyin sayesinde" dediğinde başımı salladım. Haklıydı neticede.
"Bana psikoloğumu çağırabilir misiniz?" diye sordum. Sesim artık bedenimdeki yaraları sızlatmıyordu.
"Konuşmaya karar vermenize çok sevindim. Buna Rüzgar Bey de mutlu olacaktır." Parmaklarımı havalandırdım.
"O, o hâlâ burada mı?"
"O hep buradaydı ki!"
"Ancak hemşirelerden biri bana, onun haftalar öncesinden ayrıldığını söylemişti"
"Anlaşılan nişanlınıza göz dikmişler Deniz Hanım! Zira Rüzgar bey haftalardır odanızın kapısından hiç ayrılmadı. Ben psikoloğunuzu çağırayım!"
Doktor odayı terk ettiğinde ben de oturur pozisyona geçtim. Anlaşılan hiç kimsenin sözıne aldanmamak gerekiyordu. Nişanlı adama bile asılabiliyorsa insanoğlu, daha neler neler yapardı! Peki söylediği yalanları göz ardı mı etmeliydim, yoksa başka insanlara da aynı terbiyesizliği yapmaması için küçük bir intikam mı almalıydım...

BENKOLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin