12. Bölüm -İşaret-

1.2K 544 262
                                    


12. Bölüm -İşaret-

Yürüyorum..

Nasıl ve nedenini bilmeden yürüyorum.
Kalbim göğsümü delip geçecek şekilde çarpıyor.
Dizlerimin bağı çözülecek sanki koşmaktan ve ben hiçbir şey görmeden zifiri karanlıkta öylece oradan oraya savruluyorum.
Peki ben nereye gidiyorum? Kimden kaçıyorum...
Havanın soğukluğu yüzüme çarparak vücudumu titretiyor, duruyorum dayanamayıp yere düşüyorum bir anda.
Bedenim yerle karşılaşınca kendini acı dolu inlemelere bırakıyor.
Peki neredeyim ben, burası neresi...
Korkuyorum! Hemde çok korkuyorum.
Rüzgarın uğultusu ve köpeklerin havlama sesleri daha çok ürkmeme sebep oluyor.
Etrafta bir Allah'ın kulu dahi Yok! Yada var bilemiyorum.
"Bu oyunu kim yapıyorsa hiç komik değil! Korkuyorum!" Diye bağırmak geçse de içimden vazgeçiyorum, köpeklerin yemi olmaktansa susmak daha cazip geliyor.
Canımı acıtan bu yerden kalkmaya çalışıyorum, ama yalpalayıp geri düşüyorum.
Her yerde kar var ve ben
Öyle çaresizim ki hareket dahi edemiyorum.
Peki neden buradayım Ben, öldüm de haberim mi Yok...
Kendimi kutupta hissediyorum.

Ani bir hareket mi güç müdür bilmem, bir anda ayağa kalkmış buluyorum kendimi.
Arkama dahi bakmadan deli gibi koşuyorum.
Biraz koştuktan sonra duruyorum.
Beni ayağa kaldıran o güç neydi diye düşünüyorum.
Sonra kendime kızıyorum! Neden bunu az önce ayağa kalktığında değil de şimdi düşünüyorum diye.

Ne kadar da geri dönmek istesem de cesaret edemeyip koşmaya devam ediyorum.
Uzaklardan buraya kadar gelen o ışığı takip ediyorum.

Peki o ışık da neyin nesi?
Ben nasıl uzaktaki ışığı görebiliyorum ki?
Yoksa göz gözlerim mi açıldı?
Ben görüyor muyum artık?
Yusuf'u sevdiğim kişi olan safımı görebilecek mıyım...

"Hala onu seviyor musun gerçekten! Sana inanmıyorum Ya! Sana neler yaptığını hatırlamıyor musun?
Haline açıyorum biliyor musun! Sen ona saf diyorsun ama asıl saf olan sensin ve o seni parmağında oynatıyor resmen! Ama ne yazık ki Deniz hanımın haberi Yok!"

Burda da buldu beni Ya! Nefret ediyorum herşeyden, herkesten, Annemden, babamdan, Yusuf'tan, Rüzgar'dan! Hepsinden nefret ediyorum.

Neden hayatıma girdiler ki Benim, neden alt üst olmuş dünyamı daha da çıkmaza soktular, ne istediler ki benden, ne yaptım ben onlara ne...

Keşke biri gelse de çıkarsa beni bu dipsiz kuyudan! Alıp götürse mutluluk dünyaşına beni! Buna o kadar ihtiyacım var ki, değerli olduğumu hissetmeye, yaşayacak sebeplerin olmasına, ama maalesef birbaşımayım ben, çaresi olmayan yanlız...
Daha düne kadar Yusuf var diyordum, o benim karanlıktaki tek ışığım diyordum, ama o bunların hepsini yerle bir edip beni kör kuyuya atarak bana acımasızlığını göstermış oldu.

Koşmaktan vücudimda hal kalmamıştı, artık durmam gerekiyordu ama durmaya çalışsamda duramıyordum.
Bilinmez bir güç habire itiyor ve sanki nereye gittiğimi biliyormuşcasına o yöne doğru sürüklüyordu beni.

Artık dayanamıyordum.
Tam gücüm bitmiş ve kendimi yere bırakmıştım ve düşmeyi bekliyordum ki, bir kol belime dolanmış ve beni düşmekten kurtarmıştı.
Peki kimdi beni kurtaran o kahraman?
En önemlisi ben bu kişiyi görebilmemin sebebi ne...

Beni tutmuş şekilde gözlerimin içine bakıyordu.
Gözleri okyanus mavisiydi ve karanlık bakıyordu.
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı ve bu belirsizlik gamzesini ortaya çıkarıuorfu.
Boyu oldukça uzun, geniş omuza sahipti.
Beyaz tenliydi ve gür kirpiklere sahip olan bu kişi çok yakışıklıydı.
Giydiği dar ve gözleriyle aynı renkte olan kot pantolonuyla daha da çekici görünüyordu.
Pantolonun üzerine giydiği karanlık figürlere sahip olan ince ve siyah rişörtünün kaslarını muazzam bir şekilde ortaya çıkarıyordu.
Siyah spor ayakkabısı da tişörtüyle uyumluydu...
Peki göz kamaştıran bu bilinmez x kişisi kimdi? Neden ben bu kadar çok merak ediyorum bu kişiyi? Yusuf mu yoksa bu gizem abidesi kişi?
Yok hayır hayır o olamaz! Onun gözleri kömür siyahıydı ve unutmam imkansızdı.
Bana hala ölümcül bakışlar atan bu kişi hala konuşmuyordu, dut yemiş bülbüle dönmüştü sanki.
Keşke beni alıcı gözle süzmek yerine
konuşsa da kim olduğunu söyleyip merakımı giderseydi, ama yok yaşayan ruh misali konuşmak bilmiyor.

"Sonunda gelebildin! Bir saattir beklemenin cezasını çekeceksin!"

Dediğinde şoka uğramıştım, uğratmayacak gibi de değildi, bu sesi tanımıştım hem de konuşmasına başlar başlamaz.
Kendimi bilmediğim bir dürtüyle geri çektim ve arkaya doğru koşmaya başladım.
Buradan hemen uzaklaşmak ve beni bulamaması için ALlah'a yalvarıyordum.
Arkamdan gelen adım sesleri gittikçe yakınlaşırken ben sonumun geldiğini bilerek adımlarımı mümkünmüşçesine uçar konumuna getirmeye çabalıyorum.
Artık birimizin buna son vermesi gerekiyordu, tabii ki de bu o olamayacağına göre bu kişi ben olmalıydım.
Acaba bayılma numarası yapsam bana acı ve ceza vermek yerine beni evime götürür müydü?
Ya numara olduğunu anlarsa daha fena olurdu ve ben bu riski alıp işkencelere maruz kalmak istemiyordum.
En iyisi onu sinirlendirmemek için durmak ve ölümü sessizce beklemekti.

Yere oturmuş vaziyette yükselen adım seslerinin korkusuyla hıçkırarak ağlamaya başladım.
Yusuf olsa onu durdururum ve bana zarar vermesini bir ihtimal engellerdim, ama onu asla.

Yanıma yaklaştığında korku tüm bedenimi çoktan sarmıştı.
Kalbim hızla çarparken yüzüm buza dönmüş, elimi zaten hissetmiyordum.
Yere eğilerek ellerimi tuttu ve ayağa kaldırdı.
Kendimi ne kadar çeksem de ellerimi sıkıca tutmuş bir türlü bıralnak1 bilmiyordu.
Elleri benim aksine oldukça sıcaktı ve bu sayede benim elim de ısınmış oluyordu.
Beni hızlıca kendine çekdiğinde nefesimin kesildiğine yemin edebilirdim.
Kulaklarıma sıcak nefesini gönderdikten sonra yüzünü yüzüme yasladı ve ürkütücü sesiyle konuşmaya başladı.

"Nereye kaaçacağını sanıyorsun, hadi onu cahilliğine verecek olursak benden uçan kuşun kurtulamayacağını akıl edemedin mi, ve en önemlisi ben kimim!"

Bileklerimi güçlü bir şekilde tutmuş canını açılıyordu.

"Korkuyorum!"

Dediğimde gözlerinde hafif bir yumuşama sezsem de hemen kaybolup eski karanlık haline büründü.

"Sorumun cevabı bud değil!"

Diyerek sıcak nefesini yüzümee gönderdi.
Konuşmaya dahi yoktu, çok korkuyordum hemde çok.

Sıkılmış olacak ki cebinden sigarasını çıkardı ve usulca yaktı.
Sigarasıının dumanını yüzüme doğru savurduğunda kendine has erkeksi kokusuyla karma karışık olan sigara kokusunun bileşimini içime çekmek zorunda kalmak beni deliye çevirse de dayanmak zorundaydım, ölnemek için buna mecburduk.

"Offff!"

Diye bir anda ağzımdan çıkan sözü geri almak için herşeyi yapardım ama zamanı geri almak mümkün değildi maalesef.
Dudağının bir kenarı hafifçe kıvrıldığında ilk defa onu gülümserken görmek beni şaşırtmüştı.

Üzerime doğru yürüdüğünde o gülüşün bir saniye kadar sürdüğünün henüz farkına varmüştım.
Önümde durduğunda korkudan mı yoksa cesaret midir bilmem bir anda ağzımdan döküldüü kelimeler.

"Rüzgar! Ya yalvarırım yapma! Korkutuyorsun beni!"

Gözümden ısrarla akmak isteyen gözyaşlarımın yüzüme çarparak canımı yaknasına izin verdim.
Ne kadar da gözyaşlarım yüzümü yaksa da Rüzgar'ın delici bakışları altında ürkmek kadar acı değildi.

"Hımm! Aferim en azından adımı hatırlayacak kadar beyine sahipsin.
Gelelim neden burda olduğumuz konusuna! Şimdi beni iyi dinle ve o küçük beynine not et, çünkü ben birşeyi bir defa söylerim, ikincisi olmaz!"

Diyerek elindeki sigarayı yere attı ve ayağıyla görünmeyecek hale getirene kadar ezdikten sonra boğazını temizleyip uzunca bir nefes aldı ve devam etti.

"Kural bir;
Yusuf'tan uzak duracak ve yanına bile yaklaşmasına izin vermeyeceksin.
Kural iki;
Herhangi bir erkekle görmeyeceğim seni.
Kural üç;
Herkes bana ait olduğunu bilecek.
Kural dört;
Söylediğinin dışına çıkmayacak ve aksi bir harekete kalkışmayacalsın.
Ve kural beş;
Dediklerimin zıttı olursa kendini bu dünyadan silinmiş bil!"

Kaskatı kesilmiş donmuş durumdaydım! Be- ben şimdi ne yapacaktım ne diyecektim bu pislik abidesine.
Tüm duygularım alınmış yetine ölü ölü bakan bir Deniz kalmıştı.

BENKOLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin