26. Bölüm -Çiçek-

602 272 210
                                    



26. Bölüm -Çiçek-

Bir kadın vardı, ruhu berrak su ile yıkanmıştı.

Bir kadın vardı, ona denk yoktu.

Bir kadın vardı, hayatını kendisi inşa etmişti!

Bir kadın vardı,her yaşa hitap eden bir mükemmelliği vardı!

Bir kadın vardı, özgürlüğün adıydı!

Bir kadın vardı, başaramadığı şey yoktu!

Bir kadın vardı, merhametli, sevgi dolu, eğitici-öğreticiydi!

Bır kadın vardı, çok bilgiçti...

Kahvesini fincana doldurduktan sonra kitabını almak üzere kütüphanesine doğru adımlandı. Kocaman kitaplığı vardı, okumaya adeta âşıktı. Okudukça okurdu, ne kadar çok bilgi o kadar gelişmişlik demekti onun için. Kütüphanesinin önünde durdu, kitaplara şöyle bir göz gezdirdi. Romantizm, kişisel gelişim vb. kitapları sevmezdi; romantik kitaplar, acı kelimesinin satırlara dökülmesini ve bunları okumaktan hiç haz etmezdi. Romantizmle öldüreceği vaktin yerine bilim kurgu kitaplarını okumayı seçer, en azından zamanımı dolu dolu geçirmiş olurum, diye düşünürdü.
Gözlerine kestirdiği kitabı parmaklarıyla buluşturduktan sonra masasına geri döndü. Kahve-kitap ikilisi sevdiği detaylar arasındaydı. Kitabın ilk sayfasını araladı, okumaya başladı. Bir sayfa daha, bir sayfa daha derken dakikalar saatlere devrilmişti; kahve ise aklından uçup gitmişti. Başını yukarıya doğru hareket ettirdi, boynu tutulmuştu. Kendini kitaba o kadar kaptırmıştı ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Boynunu ovalayarak ağrısını gidermeye çalıştı. Güneşin tepeden usul usul çekildiğini görünce bir hışım saate çevirdi gözlerini. 16.00
"Yuh!" dedi, şaşkınlık gözbebeklerine yayılmıştı. "Saat ne çabuk bu kadar ilerledi?" Kendi kendine soru sorduktan sonra elindeki kitabın sayfasına ayracı yerleştirdikten sonra kitabı masanın üzerine bıraktı. Tam mutfağa adımlıyordu ki dolu kahve fincanı gözlerine ilişti. Kahveyi eline alarak dudaklarına ikram etti, buz gibi olmuştu. "Unutmuşum içmeyi!" Diyerek mutfağa doğru yöneldi. Halbuki o kahveyi yaparken ne de çok istekliydi içmek için.

Buzdolabının kapağını aralayarak ne yemek yapacağını düşünmeye koyuldu. Çocukların gelmesine az bir vakit kalmıştı, aç kalmalarına gönlü razı gelmezdi. Makarna çorba ikilisinde karar kılarak malzemeleri açtığı dolaptan çıkardı. Malzemeleri güzelce yıkadıktan sonra yemeği yapmaya koyuldu. Halsizdi, vücudu zaten çok hassastı. Sabah gözlerini açacak gücü olmadığı için bu güne ait derslerini iptal etmişti. Eşi ona iyi gelmesi amacıyla çorba yapmıştı.
"Sakın ha yataktan çıkmıyorsun, iyice dinlen!" Diye iyice uyarmıştı. "Tamam" demişti ve hafifçe gülümsemişti. İkisi de biliyordu Çiçek'in gün boyu

yatamayacağını. Öyle de oldu; sadece iki saat uyudu, kalan vakitte ev ile uğraştı. Temizlik yaptı saatlerce; çocukların tozdan hasta olmasını istemezdi...

Makarna pişmiş, çorba da pişmek üzereydi . Gözleri saniyelik kararsa da toparlandı. Evin içinde bir tur yaptı, her yer pırıl pıröldı. Derse gitse daha az yorulacaktı. Üzerini değiştirdi, terden sırılsıklam olmuştu çünkü. Tam yemeklere bakmak üzere mutfağa ilerliyordu ki kapının zili duyuldu, çocukları gelmiş olmalıydı. Yüzüne muzip bir gülümseme kondurduktan hemen sonra kapının kulbunu kavradı ve açtı.
"Hoşgeldiniiiz" dedi hasta olduğunu belli etmemeye çalışarak.
"Aneeeeee!" dedi küçük oğlu ve annesinin boynuna sarıldı. "Hoşbulduk" diyerek yetindi büyük oğlu da.

Yemek masasına geçtiklerinde çocuklara ellerini yıkayıp yıkamadıklarını sordu. Zira çocuklara küçük yaşta neyi öğretirsen onu uygularlar, öyle büyürlerdi.
"Evet anne! Daha kaç kez soracaksın?" Küçük oğlunun tatlı sitemine karşılık gülümsedi ve kaşığını çorba kâsesinin içinde gezdirdi. Canı gram lokma istemiyordu lâkin çocuklara eşlik etmesi gerekiyordu. Sen yemiyorsan biz de yemeyiz, kelimelerine maruz kalabilirdi. Çorbasını zar zor bitirdikten sonra; "çocuklar siz yeyin yemeğinizi, ben biraz uzanacağım!" dedi. Çocukların başını sallaması üzerine salondaki koltuğa doğru ilerledi.

BENKOLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin