Canımı canına emanet ettim
19. Bölüm -Sonra
Ne Olacak-Kırık dökük duygularla doluyum. Yaşayıp yaşayacağım hayatın darbeleri ruhuma her geçen gün çöreklenmeye devam ediyordu. Yarın geçer diyordum, yarın olduğunda ise daha ağırı ile karşılaşıyordum. Bitmiyordu vesselam, çektiğim acılar tükenmek bilmiyordu..
" Deniz?"
Kapının tıklatılması ile daldığım düş dünyasından hızla ayrıldım. Bu odaya kapandığımdan beri algılarım daha da güçlenmişti.
Kapının tekrar tıklatılması ile omuzlarımı silktim, başımı kollarımın arasına aldım. Konuşmak istemiyordum, kimse gelmesin istiyordum.
Önceden insanlarla iletişime geçmeye dair heyecan kırıntısı oluşurdu içimde, şuanda ise eser yoktu. Bomboştum, içimde ne var ne yoksa alınmıştı. Biliyor musunuz artık canım bile acımıyordu." Deniz?!"
Tepki göstermedim. Konuşma eylemini unutacak raddeye gelmiştim.
" Benimle ne zaman konuşacaksın be kızım?!" Sessizlik. Benim ona verebileceğim başka bir cevap yoktu.
Parmak uçlarını saçlarımda gezdirmeye başladı, önceden huzur hissettiğim bu uygulamaya bomboştum şu anda." Sana yemek getirdim. Bari bu sefer ye be kuzum! Açlıktan ölmenden korkuyorum!"
Dudaklardan dökülen hüzünlü ses tonu, aldığı nefesteki duygu tınısı...
Onun hissettiklerinin hiçbirini hissetmiyordum ben, his kelimesini bile sökmüşlerdi ruhumdan.
İlk önce engelliliği tatlı ruhum, yetmedi ailesizliği tattırdılar ve en sonunda da kurduğum hayalleri...Kapının usulca kapanması ile Zeynep ablanın gittiğini anlamıştım.. Başımı kollarımın arasından kaldırarak nefes almaya çalıştım.
Rutubet kokusu sinmiş odada nasıl nefes alınabilirse! Karnımın gürültüsünü umursamayarak bedenimi demirden yapılma yatak demeye bin şahit gerek nesnenin üzerine bıraktım. Yastık yoktu, yorgan yoktu, olsundu!!
Açlığın etkisinden olsa gerek gözlerim kapanmak adına sinyal veriyordu.
Ve günlerdir aşina olduğum uykunun kolları bedenimi sürüklercesine götürürken esaretime boyun eğmek zorunda kaldım.🎶
Yürüyorum..
Nasıl ve nedenini bilmeden yürüyorum.
Kalbim göğsümü delip geçecek şekilde çarpıyor.
Dizlerimin bağı çözülecek sanki koşmaktan ve ben hiçbir şey görmeden zifiri karanlıkta öylece oradan oraya savruluyorum.
Peki ben nereye gidiyorum? Kimden kaçıyorum...
Havanın soğukluğu yüzüme çarparak vücudumu titretiyor, duruyorum dayanamayıp yere düşüyorum bir anda.
Bedenim yerle karşılaşınca kendini acı dolu inlemelere bırakıyor.
Peki neredeyim ben, burası neresi...
Korkuyorum! Hemde çok korkuyorum.
Rüzgarın uğultusu ve köpeklerin havlama sesleri daha çok ürkmeme sebep oluyor.
Etrafta bir Allah'ın kulu dahi Yok! Yada var bilemiyorum.
"Bu oyunu kim yapıyorsa hiç komik değil! Korkuyorum!" Diye bağırmak geçse de içimden vazgeçiyorum, köpeklerin yemi olmaktansa susmak daha cazip geliyor.
Canımı acıtan bu yerden kalkmaya çalışıyorum, ama yalpalayıp geri düşüyorum.
Her yerde kar var ve ben
Öyle çaresizim ki hareket dahi edemiyorum.
Peki neden buradayım Ben, öldüm de haberim mi Yok...
Kendimi kutupta hissediyorum.Ani bir hareket mi güç müdür bilmem, bir anda ayağa kalkmış buluyorum kendimi.
Arkama dahi bakmadan deli gibi koşuyorum.
Biraz koştuktan sonra duruyorum.
Beni ayağa kaldıran o güç neydi diye düşünüyorum.
Sonra kendime kızıyorum! Neden bunu az önce ayağa kalktığında değil de şimdi düşünüyorum diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENKOLİK
Teen FictionSiz hiç lunaparka gitmeden, sarmaş dolaş bir şekilde sinemada film izlemeden, sevgililerin giydiği şu çift kıyafetini giymeden safi bir mutluluk ile gölgelendiniz mı... onlar gölgelendi. Mutlu olmanın bir yerlere gitmek ile alakası olmadığını hepim...