8. Bölüm -Gizli numara-

2.2K 732 543
                                    



8. Bölüm -Gizli Numara-

Keyifli okumalar diliyor ve sizi yoruma davet ediyorum.

Ruhum günden güne karanlığa doğru çekiliyordu. Ruhumun en ucuna tutunan umut taneciği yavaş yavaş kendini kaybettiriyordu. Hayatımın her anında olumsuzlukla gölgelenen ruhumda artık barınmak istememesi en olası şeydi. Gözlerimden usulca yaşlar süzülmeye başladı. Beni terketmeyen sadece gözyaşlarımdı sanırım, zira yanaklarımın gözyaşlarımdan nasiplenmediği
gün yok denecek kadar azdı.
Olsun kelimesini mengene edası ile dudaklarımın arasına mühürlemekten yorulmuştum artık.
17 yılım hüsranla geçmişti, Az biraz değişiklik istemem normaldi değil mi!

Siz hiç tek düze hayat yaşadınız mı? Güneşin rengini bilmeden, yıldızların şeklini göremeden, bir gün olsun çocukluğun getirisi olarak güle oynaya vakit geçiremeden, bayram sabahı için aldığınız kıyafete sarılarak uyumadan, ya da en basiti takdir getirdiğiniz zaman babanızın vereceği hediye paketine
kavuşmak için karnenizi parmaklarınızın arasına aldığınız an son soluğu evde almadan, ya da daha da basite indirelim;
Aranızdan biri hiç oyuncaksız kaldı mı ya da bir tane dahi oyuncağa sahip olmayanınız var mı?! Maddi durumu elverişli olmayan insanların dahi bezden yapılma da olsa kız çocuklarının bebekleri, erkek çocukların da küçücük de olsa arabaları illaki olmuştur , olmuştur değil mi...

Sizin korkak gözlerle okuduğunuz bu satırların hiçbirini yaşamadım ben biliyor musunuz, sizin sahip olduğunuz o küçücük mutluluğu ruhumda filizlendiremedim ben.
Ne anneme sarılabildim, ne karne günlerinde babamdan hediye alabildim.
Aslında ben bayram ziyaretlerine de gidemedim biliyor musunuz!?
Dedemleri hiç görmedim mesela ben...
Annemler bayramdan bir gün önce giderlerdi, beni evde yalnızlığa mahkum bırakırlardı.
Beni neden götürmediklerini sorardım, dedemlerin çocuk sesinden nefret ettiklerini söylerlerdi.
Ama, ama ben çocuk değildim ki artık!
Dedeler torunlarını sevmez miydi ki...

Damarlarımda oluk oluk akan kanlar ruhumu zehirliyordu. Ruhum kimsesizler mezarlığına gömülmek istiyordu;
Çünkü onun kimsesi hiç olmamıştı.
Kalbim göğüs kafesimi tekmeliyor, bir an önce bedenimden ayrılmak için savaş ilanı veriyordu;
Ruhu umut çanları ile örselenen, midesi kelebeklerin kanat çırpınışları ile yeşeren, damarlarımda dolaşan kanın bedene verdiği mutluluk enerjisiyle dolan birinin göğüs kafesinde atmak istiyordu.
Ne ironi değil mi herkes benden gitmek istiyordu!
Peki, peki kimsesi olmayanın bir gideni olur muydu!

Saniyeler dakikalara devrildi, dakikalar saatlere çevrildi!
Ben ise yavaşça akıp giden zamanın pençesinde kıvranıyordum.
Çaresizlik kelimesinin bedenimde sinsice gezinip dururken, geçirdiğim meşakatli sürece sövüyordum.

Saatlerdir koltukta oturmuş öylece düşüncelerin etrafında savrulup duruyordum.
Uzun zamandır hareketsiz kalan bedenim uyuşmuş, avucumun içinde bomba etkisi yaratarak kendini belli eden kağıt parçası parmaklarımı terletmişti. Bedenim titreme nöbetleri geçiren hastalar gibi tir tir titriyor, ruhum ise kurtarılması mümkün olmayan bir enkazın altında kalmış can çekişiyordu.
Sahi bedenim ne zaman titremeyi bırakmıştı ki!

Bedenime yayılan sinirin verdiği adrenalin ile hızla koltuktan fırladığım gibi kitaplığımın orta bölmesindeki yazı araç gereçlerini parmaklarımın arasına iliştirdim ve az önce kalktığım koltuğa yönelerek bedenimi sertçe yumuşak zemine bıraktım.

Beni korkutmak mı istiyordu?! O zaman ona korktuğumu gösterecektim.
Hayatı daha da mı zehir etmek istiyordu! O zaman bunu kanıtlamak şart olmuştu.

BENKOLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin