25. Bölüm -Bazen her şey bitti sanarsın ama yeni başlamıştır-

598 270 231
                                    


25. Bölüm -Bazen Her Şey Bitti Sanarsın Ama Yeni Başlamıştır-

Kırık vazo misali parçalara ayrılmıştım. Benliğim şaşkınlığın ortasında sürüklenirken, düşüncelerimin dalına takılan ayrıntılar çok fazlaydı. Aklımın kıvrımlarında zincirlenen sorular rahat bir nefes almamı engelliyordu. Nefesin ferahlatıcı tadı henüz uğramamıştı dudaklarıma...

Umut hocanın verdiği bilgilerden sonra kendimi derslere verememiştim. Bir an önce çıkış saatinin gelmesini beklemiş, kendimi odama atmayı yeğlemiştim. En nihayetinde yatağımda uzanmış, soru dolu çelişkilerle mücadele ediyordum.
Rüzgâr...
Onun benimle aynı gün-saatte kayıt yaptırması tesadüf olabilir miydi, benimle alâkası var mıydı, yoksa babamın adamlarından biri miydi...
Eğer öyle ise neden benimle vakit geçirmiş, otobüsteki korkumu yenmemde baş rolü oynamıştı...
Sıkıntıyla soludum. Boşa koysam dolmuyor, dolu zaten almıyordu. En iyisi sorgulamamaktı. Sorguladıkça ipler birbirine düğümlenecekti, buna hiç gerek yoktu. Yaşadığımız bu evrende hiçbir şey gizli kalmazdı, o yüzden er ya da geç ortaya çıkacaktı, bu gün ya da yarın fark etmezdi.

Saatin 18.00 olduğunu işiten kulaklarım uykunun melodik ninnisini fısıldarken uyku ile uyanıklık arasında mekik dokuyordum. Uyku, keskin bıçak gibi tenime saplanırken gözlerimin karanlığa teslim olmasına engel olamıyordum. Ruhum uyumamı reddederken, bedenim zıttına gidiyordu. Çok uyunan uyku zaman kaybından başka bir şey değildi bana göre. Uyuduğun o fazla saatlerin yerine zamanını verimli kullanabilirdin; peki benim yapabilecek verimli aktivitelerim var mıydı ki! Yok, diye cevap veren iç sesim morâlimi sıfıra indirgiyordu. Yüzüm olumsuz hislere mesken olmaya başlamıştı ki kendime vermiş olduğum söz zihnimin ortasına oturuverdi.
Hüzün yoktu verdiğim sözün içerisinde, olumsuzluğa dair hiçbir şey yoktu ve de olmayacaktı.
Aktivite yoksa biz de oldururduk.
Gülümsedim, zira hüzün yüzüme yakışmıyordu.

Kapının tıklatılması ile yerimde doğruldum.
"Deniz, kızım!"
Zeynep ablanın telaşla karışık nefes nefese kalmış sesine endişe ile kaşlarımı çattım.
"Ne oldu Zeynep anla, iyi misin?"
Ellerimden tutarak yataktan kalkmamı sağladı.
"İyi değilim kızım, hiç iyi değilim!"
Endişe sinsi bir yılan edasıyla yerini korkuya bırakırken dilimin ucuna çöreklenen soruyu dışarıya yuvarlayamadım.
Dudaklarım düz çizgi halini almış iken nefes alışverişlerim normalin üstündeydi. Haberim olmadan, benim isteğim dışında bir şey gerçekleşmiş olmalıydı ki bu kadın bu haldeydi!
"Ne- ne oldu Zeynep abla, söyle!"
Sesim duyacaklarımın nahoş tadını yansıtmıştı bile.
"Aşağıda misafirler var." diye konuştu usulca. Nefesi normale dönmüş, sesindeki şaşkınlığın yerini çaresizlik devralmıştı.
"Eee, bundan banane ki?" dedim kafamın karmaşaya düşmesine engel olamadan.
Beni gardolabıma doğru çekiştirirken elleri zangır zangır titriyordu.
"Misafirler senin için gelmiş kızım!"
Söylediği ile birlikte gözlerim donuklaştı, kaşlarım öylece kaldı, bakışlarıma tonlarca ayrıntı düştü;
Misafirler gelmişti, neden gelmişti... evlatlık! Çocuk esirgeme! Aklıma hiçbir şey gelmiyordu.
"Be- beni ne yapacaklarmış?" diye ürkekçe sordum. Konu babam olunca basit bir şey yapmayacağı kanıtlanmış bir gerçekti.
"Hadi bunları giy kızım!" Ellerime tutuşturduğu kıyafetlere baktım. Ev haline uygun olmayacak şıklıkta siyah bir elbise vermişti.
"Fazla abartı değil mi?" diyerek dişlerimi sıktım.
"Annenin kesin talimatı kızım, bilgi veremem üzgünüm!"
Hışımla elbiseyi giydim, verdiği beyaz ayakkabıları da giydikten sonra kapıya doğru koştum.
"Kızım saçlarını da yapacakmışız!" Saçlarımı arkaya doğru savurdum.
"Peki ben açık kalmasını istiyorsam?" Zeynep ablaya ilk defa bu denli saygısızca konuşuyordum, kendime engel olamıyordum.
"Kızım bana söyleneni yapıyorum, lütfen zorluk çıkarma!"
Sinirle koltuğa oturdum. Daha ne için süsenmek zorunda kaldığımı bilmiyordum, ne kadar da ironil
Saçlarımı tepeden topuz yaptıktan sonra tenime makyaj darbesi sürdü.
"Gidebiliriz!" diye mırıldandı. Sıkıntılı nefesim odayı arşınlarken çıkışa doğru yürümeye başladım. Ayakkabının nahoş topuk sesi kulaklarımı tırmalarken yüzümü buruşturdum. Bu kıyafet ve bu ayakkabının içindeki kız ben değildim!
Kapının kulpunu aşağı doğru bükerek kapıyı araladım. Aşağı inmek istemediğim alâlen ortadaydı.
Tam odanın dışına taşmıştı ki adımlarım, merdivenlerden yükselen tok adım sesleriyle kendimi odaya attım, yatağın üzerine oturarak bacaklarımı üst üste yerleştirdim. Madem aşağı emrediyordu gelsin kendi götürsündü.
"Kızım, ne yapıyorsun? Gebertecek şimdi seni" !" Korkuyla konuşan Zeynep ablaya onaylamaz bakışlarımı sunduktan sonra yaklaşan adım seslerine odaklandım. Gürültüyle açılan kapıya tepkisizce baktım.
"Sen hâlâ neyi bekliyorsun?" Karşımda nefes nefese konuşan kadına karşılık yapmacık bir şekilde güldüm, zira o gerçek bir gülüşü hak etmiyordu.
"Ha söylesene, davetiye mi bekliyorsun?"
Usulca yataktan kalktım. Kapının pervazında varlığını ne yazık ki koruyan anneme doğru yürüdüm. Keşke yokluğunu koruduğu günleri de görebilsek, diye geçirmeden edemedim.
"Hı hı" dedim saniyeler sonra. O, beklemeye hiç sevmezdi ve ben sevmediği şeyleri uygulamayı huy edinmiştim.
"Davete sevgili anneciğimle gideyim dedim de" diyerek yanından odanın dışına eriştim. Galibiyet bende iken saçmasapan sözlerini işitmeme hiç hacet yoktu.
"Ben sana göstereceğim daveti!" Sinirle tısladıktan sonra elini belime yerleştirerek söz gelişi yürümemde yardımcı oldu.
Parmaklarının tenimde eğreti durduğundan haberdar mıydı! Topuklu ayakkabılarımızın sesi ile birlikte salondakilerin sesi kesildi. Bakışları üzerimde hisseden tenim gerginliğe esir düştü. Yüzümde sevimsiz bir gülüş peydah olurken sevgili babacığımın sesiyle tüylerim yerinde doğruldu.
"Gel canım kızım benim yanımda otur!"
Yapmacık, yapmacık, bir daha yapmacık...
Sesindeki alay yüklü tınıyı fark eden bir ben miydim! Onun yanında durmak şurada dursun, bastığı toprağı yok etmek istiyordum. Ona karşı büyüttüğüm serzenişlerim lavralarla eş değerdeydi.
"Tabii babacım" diyerek gülümsedim. Gülüşümün sahte olduğunu pekâlâ bilmelerine lüzum yoktu. Ellerimi avucuna alarak minik bir öpücük bıraktı.
Midem o anda ağzıma gelse de dayandım. Misafirlerin ağzına koz vermeye gerek yoktu.
"Nasılsın kızım?" diyen teyzeye karşılık farkında olmadan gülümsedim. Böyle içten konuşan birinin bizim camiada işi olmazdı, peki bu kadın ne alâkaydı!
"İyıyim teşekkür ederim siz nasılsınız?" diye içtenlikle sordum.
"Sağ ol kızım ben de iyiyim"
Yan tarafımdan yükselen sahte öksürüğe karşılık yüzümü ekşittim.
O kadınla gereğinden fazla münakaşaya girmemi istemiyordu, aklınca beni uyarıyordu. Herkesin susuşa geçtiği esnada parmaklarıma temas eden soğuk parmaklar ile öylece kalakaldım. Benliğim yoğun hislere gebe kalırken ne yapacağımı bilemedim.
Parmaklarımı soğuk avucuna alan kişi yanılgılarımdan ibaret olmalıydı. Yoksa, yoksa onun burada ne işi vardı, hem de habersiz?
Eliyle elimi sıktı, kimim dercesine.

BENKOLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin