30. Bölüm -Ölümün Kavurucu Tadı-
ACI
Göğüs kafesime hummalı bir his oturdu; bu hisin adı acıydı.
Tırnaklarını acımadan batıran binlerce kişi vardı; bu kişiler gerçek olmayacak kadar çoklardı ve gerçek gibiydi. Kaburgamda kırılmalar hissettim, sesimi çıkaramıyordum. Göğüslerimi kim parçalıyordu ki! Kalbim, onun atışları neden zayıflamıştı! Can kırıklığı böyle bir şey miydi! Bedeninin her milimi yok oluyor ve senin elinden hiçbir şey gelmiyor, öyle mi! Midemden ağzıma taşan doluluk peki, o ne demekti?! Ya parmaklarımın zangır zangır titremesi?! Saçlarım, tek tek koparılıyor gibiydi! Boğazıma oturan yumruyu ilk defa bu kadar yoğun hissediyordum.
Canım çok acıyordu!
Acı, hiç bu kadar hissedilir olmamıştı! Zihnim yoğun duygulara mesken olurken zaman ve mekanın ne olduğunu bilemiyordum. Gözlerim sımsıkı kapalıydı ya da ben öyle sanıyordum."Deniz!"
Uzaklardan sesler yükseliyordu lâkin kulaklarımda tek bir ses yankılanıyordu; Rüzgâr, o öldü!
Aklımı kaybettiğim muhtemeldi. Ellerim benden bağımsız hareket ediyordu fakat hissedemiyordum.
"Deniz?!"
Tepkisizlik... sesimi bile çıkaramazken nasıl tepki beklerlerdi!
Acı, göğsümden kıvrılarak dudaklarıma taşındı.
'O, o ölmüş' diye fısıldadı acıyı ana kucağı bellemiş cılız dudaklarım. Fısıltım ağzımın içinden ayak parmaklarıma değin dolaştı. Bedenimin hiçbir karesi bu fısıltıyı kabul edemiyordu. Fısıltımı kırbaçlarıyla un ufak ediyorlardı. Kirpiklerim, kaşlarım bilinçsizce hareket ediyordu; fakat ben hissedemiyordum.
Acının doğurduğu hisler bedenimi alaşağı ederken ruhum yok olmak üzereydi.Acı her yerdeydi!
Acı müthiş derecede yoğun hislerime tek gebeydi!
Acı benliğimi un ufak ediyor, parçalanmamda baş rolü oynuyordu.
Acı, o ölmeden de öldürebiliyordu!
Bacaklarımın yürüdüğünü hissetmesem de bir yere yürüdüğüm gerçekti.
"Nereye Deniz?"
İnsanları iteliyordum, bağırışları bu sebeptendi.
Bedenimi ablukaya almaya çalışsalar da bir güç engel oluyordu; benim gücüm..."Yalvarırım dur!" Asi abinin sesi miydi o? Kulaklarımda uğuldayan diğer ses insanların kim olduklarını ayırt etmemi imkansızlaştırıyordu.
Bedenim demir kapıya çarptı, canımın acıyıp acımadığını hissedemedim.
Ruhumdan bedenime taşan acı fazlasıyla hissedilirken bedenimin aldığı darbeleri hissedememem normal olsa gerekti.Arabaların korna sesleri cılızca duyulurken uçtuğumu düşünüyordum. Dışarıya çıkmış olmalıydım. Sahi ben nereden nereye gidiyordum ki!
Rüzgâr öyle yoğun çarpıyordu ki! Adımlarımın uçar konumda olduğunu anlamamı sağlıyordu."Rüzgar öldü!" Çığlığım boğazıma takılı kalmasa bu sesi çığlığımla ezebilirdim.
O, o öldü! Sahiden ölmüş müydü, nasıl ölürdü, sebep babam mıydı peki beni neden bu kadar etkilemişti ki...
Şu anki hislerim, yıllardır sanki acıya tabii tutulmamışım gibi yoğundu. T
Taşıyamıyordum ve bu his gittikçe ağırlaşıyor, ruhumu bataklığa sürüklüyordu.Ayağıma takılan iri taşla bedenim yere savruldu. Birkaç saniye yuvarlandıktan sonra durmuştum. Neredeydim, bilmiyordum. Önemi var mıydı sanki! Birkaç dakika öylece uzanırken az önce yaşananlar netlik kazandı. Ruhum ayrı, bedenim ayrı alemdeydi. Bedenimdeki acılar yeni yeni hissettirirken kendisini ruhum harebeye doğru yol alıyordu. İçimde öyle cereyanlar kopuyordu ki, anlatacak harf bulamıyordum. Bir insanın ölümü... dudaklarım zangır zangır titriyordu. Bu kadarı fazla değil miydi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENKOLİK
Novela JuvenilSiz hiç lunaparka gitmeden, sarmaş dolaş bir şekilde sinemada film izlemeden, sevgililerin giydiği şu çift kıyafetini giymeden safi bir mutluluk ile gölgelendiniz mı... onlar gölgelendi. Mutlu olmanın bir yerlere gitmek ile alakası olmadığını hepim...