Lanetli bir güne karnımın ağrımasıyla başlamıştım. Kadınlar neden regl olurdu ki! Neden zorlukların çoğunu kadınlar çekiyor hiç anlamış değilim. Ev temizliği, saç, tırnak, ağda derdi, doğum, regl ağrısı daha birçok şey. Ya kirpiğine bile bakım yapıyorsun, kirpik bu kirpik. Ben bu saçma düşüncelerimle boğuşurken aşağıdan gelen annemin beni kahvaltıya çağırma sesiyle düşüncelerimden bir an sıyrıldım. İstemeye istemeye de olsa güçlükle karnımı tutarak yatağımdan kalktım. Rutin işlerimi hallettim. İstanbul'da bu evimizdeki son günümüzdü bugün. Babamın işi dolayısıyla İzmir'e taşınacaktık. Çünkü babam ortağını İzmir'de bulmuştu. Ne güzel! Saate bakmak yeni aklıma geldiğinden yatağımın üzerindeki telefonumu alıp saate baktım. Saatin 09:00 olduğunu görünce biraz oyalandığımı anladım. Hemen aşağı indim. Çünkü 11.00 de uçağımız kalkacaktı. Ne kadar hızlı olursak bizim için kârdı. Aşağı indiğimde kısa bir günaydınlaşmanın ardından kahvaltımıza başladık. Ortam fazla sessizdi. Her zaman ki gibi! Alışmıştım artık bu duruma. Babam İzmir'deki evimizi çoktan ayarlamıştı. Bu yüzden sadece hepimizin birer bavulları vardı. Ama bu evimize de sadece istersek yazın gelebilecektik. Bundan dolayı babam evi satışa çıkarmamıştı. Kahvaltımız biter bitmez anneme masayı toplaması için yardım etmiştim. Tabi babam çoktan bahçeye çıkmıştı bile. Annemle işimizi bitirdikten sonra, annemden evi son kez gezmek için izin istemiştim. O da 15 dakika kadar süre vermişti. Aman ne kadar da çok bir süre diye düşünmeden edememiştim tabii. Bu evi özleyecektim. Hem de çok. Fazlasıyla!
İlk olarak salonu gezmeye başladım. Gezerken güzel camdan masamızın ortasında annemin en çok sevdiği bir vazosu vardı eskiden. O bir anda geliverdi gözlerimin önüne. Tabi annemle babam tartışırken babamın babamın vazoyu duvara fırlatmasıyla paramparça olmuştu. Onu anneme anneler günü hediyesi olarak ben almıştım. Ona lise zamanlarımda yani aklım başımdayken aldığım ilk hediyeydi. Onun için annemin ne kadar çok üzüldüğünü biliyordum. Sanki bu düşüncelerden sıyrılmak istercesine başımı iki yana sallayıp hemen kendi odama çıktım. Merdivenlerden odama çıkarken duvarda asılı resimlerimize de bakmayı ihmal edemedim. Hiçbirinde babam yoktu. Bende gülmüyordum hep somurtuyordum. Annem... En masum ve safça gülen tek annem vardı. Yani sadece ikimizin fotoğrafları...
Odama çıktığımda bir an gözlerim doldu. Burada annemin bana aldığı ayıcık vardı. En fazla sekiz yaşlarımdaydım. Gece onunla yatarken babamın ayıcığımı alıp makasla kestiğini öğrenmiştim. Sebebini ise sırf annem aldığı için olduğunu öğrendiğimde deliye dönmüştüm. Yanağımda sıcak bir sıvı hissettiğimde ağladığımı yeni fark etmiştim. Hemen odamdan çıkıp annemle babamın yatak odasının kapısının önünde durdum.
Yine kötü bir hatıram gözlerimin önüne gelince kapıdan içeri giremedim. Kapının kulpunu sıkıca kavradım, gözlerimi de sıkıca kapattım, kapıyı tam açmaya yeltendim ama yapamadım. Elimi kulptan çekip, sırtımı kapıya yasladım. Yavaşça aşağı doğru kaydım. Gözlerimin ve burnumun yanmaya başlaması ağlayacağımın habercisiydi. Serbest bıraktım gözyaşlarımı. Belki akıp giderlerse azalırdı gözyaşlarım. Bende tekrar ağlamazdım. Ama her ağladığımda sanki dahada çoğalıyormuş gibi geliyordu gözyaşlarım. Yine de ağlamaya devam ettim. Buradaki anımda babam annemi ilk defa dövüyordu. Ya da ben ilk sanıyorum. Gece babam ve annemin bağırış seslerine uyanmış on iki yaşlarındaki bir çocuktum. Korkuyla yatağımdan fırlayıp, odalarının kapısını açmamla şoka uğramıştım. Odaya girene kadar annemin ona vurmaması için babama yalvarışlarını duymuştum. Odaya girdiğimde ise babam annemi duvara yaslamış, boğazını sıkıyordu. Gözlerim anneme kaydığında kaşı ve dudağının patladığını, kollarında morluklar olduğunu görmüştüm. Nefes alamamaktan morarmış yüzüne baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Sanki kaç kurtar kendini der gibiydi. Bir anlık şokumdan çıkıp, babamın bacağına yapışıp, ardı ardına yumruklamaya başlamıştım. Çekil şurdan diye bağırıp, beni itince küçük bedenim savrulup, kafamı komodinlerinin köşesine çarpmıştım. Ve sonrasını hatırlamıyordum. Babam yüzünden annem ile benim hiç güzel bir anımız olamamıştı. Onun yüzünden defalarca gözlerimi hastahanede açtığımı bilirim. Ama serumlar sadece kanı temizliyordu. Acıları bırakıyordu. Bilinçaltı hâlâ aynıydı.
Annemin artık gitmemiz gerektiğini uyaran sesiyle aniden gözlerimi açtım ve hızlıca ayağa kalktım. Islanan gözlerimi ve yanaklarımı elimin tersiyle silip, üzerime çeki düzen verdim. Şöyle bir düşününce bu evde hiçte güzel anımın olmadığını anladım. Bu yüzden vazgeçip bu evi asla özlemeyecektim. Asla! Sadece özleyeceğim tek şey herşeye rağmen annemle bu evde daha çok anımızın olduğuydu. İzmir'e taşındığımızda orada ne kadar kalırdık, yaşardık meçhuldü.
Hemen aşağı bahçeye indim. Annemle babam arabada sessizce oturmuş beni bekliyorlardı. Birbirlerinin yüzlerine bile bakmıyorlardı. Her zaman ki gibi! Arabaya binmeden son kez evimizin dışına da baktım ve İzmir'e gitmek için yola koyulduk. Bakalım orada beni ne türlü bir hayat bekliyordu. Hoş babamla olduğumuz sürece bize gülmek yoktu ya neyse. Onun yanında kendimi tutsak hissediyordum. Anneminde öyle hissettiğine adım gibi emindim. Kulaklığımı takıp gözlerimi yumdum. Bir an hiç açmamak istedim ama İzmir'e geldiğimizde açacaktım. Babam kötü biriydi ve ne derler kötüye birşey olmazdı değil mi ?
Gözlerimi sıkıca yumdum. Başımı cama yaslayıp kendimi şarkının kollarına bıraktım...
Selam arkadaşlar yeni bir kitapla buradayım. Umarım beğenirsiniz. Oylamayı ve yorumlamayı unutmayın lütfen. Bundan sonraki bölümler hep pazar günleri gelecektir. Görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK KATİL #Wattys2017
Mystery / ThrillerHer ruh payına düşen acı adedince özgürleşir. Sonsuz özgürlüğe kavuşanlara selam olsun .... ***** Savunmasız bir AV ve ölümüne korkutucu bir AVCI ... İntikam ateşi ile yanıp kavrulan bir katil, pençelerine aldığı kurbanına aşık olmak üzere... Ama d...