ÇARPIŞMA

315 82 16
                                    

Multi= öylesine
İyi okumalar#DarkQueen#

Annemin beni uyanmam için sarsmasıyla gözlerimi açtım. Saate baktığımda 05.00 olduğunu gördüm. Mola vermiştik. Karnımın gurultusuyla acıktığımı anladım. Annemle arabanın içindeydik. Babam yiyecek birşeyler almaya gitmişti. Bende çok fazla acıkmıştım. "Anne lavaboya gitmem lazım" gerçekten hemen gitmem gerekiyordu. Ve kasıklarımın ağrısı da sanki akşam olunca daha çok belli ediyordu kendini. " Tamam kızım, ben söylerim babana ama sen yinede hızlı olmaya çalış, laf söylettirme babana, biliyorsun! " Evet biliyordum. Küçücük bir sebepten ne türlü sonuçlar çıkarırdı sonra. Annemi başımla onayladım. Çantamı alıp, hızla indim arabadan. Mola verdiğimiz yer çok büyük bir yerdi. Gözlerimi kısıp şöyle etrafa bir göz gezdirdim. İleride ilk gözüme kestirdiğim alışveriş merkezine girdim.

İçeride lavaboyu aramaya başladım. Kocaman bir WC ve kadın erkek simgesi olan tabelayı görünce o tarafa doğru yürümeye başladım. İçeri girecekken orada tuvaletten çıkan insanların para verdiği adamı çaktırmadan bir süzdüm. Bütün gün boyunca orada oturup insanların para vermesini beklemek sıkıcı olsa gerek diye düşündüm. Bu düşüncemle içimi nedensizce bir hüzün duygusu sardı. Tabii yüzümü de buruşturmayı ihmal edemedim. Lavaboya girip boş bir tuvalet için bir kadının arkasına sıraya girdim. Sıra bana geldiğinde işimi olabildiğince hızlı halletmeye çalıştım. Çıktığımda ellerimi yıkarken gözüm aynaya takıldı. Yüzüm çok fazla solgun duruyordu. Ayrıca rimelim de hafiften akmıştı. Belime kadar uzanan kumral saçlarım da varlığını ilan edermiş gibi iyice dağılıp karışmıştı. Bu halime yüzümü buruşturdum. Kendime biraz çeki düzen verdim. Lavabonun önündeki adama da paramı ödeyerek hemen oradan ayrıldım. Arka cebimdeki telefonum mesaj geldiğine dair titremeye başlayınca elime alıp kimden geldiğine baktım. Mesaj annemdendi. Babamın köpürdüğüne dair bir mesaj atmıştı. Oysa hemen arabaya binmek istemiyordum. Otur otur heryerim ağrımıştı. Niyetim alışveriş merkezini biraz gezmekti ama annemin mesajıyla hayallerim suya düşünce hızlıca çıkışı aramak için koşturmaya başladım. Bir ara ayaklarım birbirine dolanınca düşecek gibi olup, sendelemiştim ama sonra toparlanabilmiştim. Hiçbirşey olmamış gibi tekrar son hızımla koşmaya devam ettim. O kadar hızlı koşuyordum ki sanki arkamdan atlı kovalıyordu.

Bir anlık dalgınlığımla sertçe birine çarptım. Ve yere kapaklanacağım anda bileğimin sertçe kavranıp düşmemem için o kişiye doğru çekildiğimi anladım. Korkudan gözlerimi sımsıkı yummuştum. Küçüklüğümden beri korkunca bu hareketi yapardım. Bir anda göğüslerimden ve oradan da karnıma kadar sıcak acı bir yanma hissettim. Yanıyordum. Gözlerimi o acıyla hemen açtım. Karşımda bir adam görünce şoka uğradım. Ve şuan adam bir eliyle bileğimi kavramış, diğer eliyle de belimi tutup beni kendine yaslamıştı. O anki şoktan çabuk çıkmayı en azından başarmıştım. Kalbim küt küt atıyordu. Bu sanırım korkudan olsa gerekti. Göğüslerimin ve karnımın tekrar yandığını anladığımda adamı geriye doğru ittirip ondan uzaklaştım. Ortamı göz ucuyla süzmeye başladığımda yere düşen karton bardağın olduğunu farkettim. Demek ki adama çarpmamla elindeki çayı üzerime dökülmüştü. "Kahretsin! yaktın beni." sonunda şokun etkisinden çıkıp birkaç kelime söyleyebilmiştim. İşaret parmağını iki kaşımın arasına koyunca ne yapıyorsun der gibi ona baktım. "Birincisi şu çatık kaşlarını bir düzelt, ikincisi de bana çarpan sensin değil mi? Çayı üzerine bilerek dökecek değilim?" diyip kaşlarını kaldırdı. Haklıydı tabi. "Haklısın, pardon" diyip ona gözlerimi devirdim. O da bana kafasını iki yana sallayıp birşey demeden arkasını dönüp gitti. O arkasını dönüp giderken bende bana yaptığı hareketin aynısını ona yaptım. O görmemişti tabi ama olsundu. Önemli de değildi zaten. Çantamı yerden alıp bu kez hızlı olmamak şartıyla çıkışa doğru koşturdum. Babamın arabanın önüne yaslanmış telefonda biriyle konuştuğunu gördüm. İçimden beni görmediği için bir oh çektim. Arabaya biner binmez anneme döndüm. "Anne gelirken biriyle çarpıştım. Üzerime sıcak çay döküldü. Yandım. Tişörtümü değiştirmem lazım." derken bir yandan da elimle çay dökülen yerlerime elimle yelpaze yapıyordum. "Tamam bagajdan alalım valizini, gel." diyip ön koltukta oturduğu için bana arkasını dönüp, arabadan indi. Ben de annemin ardından indim. Bagaja yönelip benim valizimin içinden yeni bir tişört alıp, geri valizi bagaja yerleştirdik. Bagajın kapağını kapattığımız sırada babam yanımıza geldi. Hayırdır der gibi bir bakış atınca ben de anneme baktım. Annem " Tişört almamız gerekiyordu, önemli birşey yok." diyince bu kez babama döndüm. O da bize ters bir bakış atıp " İyi, acele edin bekletmeyelim adamları!" diyip hızla benim girdiğim alışveriş merkezine girdi. Babamın arkasından kaşlarımı kaldırıp bakakaldım. Annem de koluma girince babamı takip ettik. "Anne kimi bekletmiyoruz acaba biz. Biriyle mi buluşacaktık? " Annemle kol kola girip alışveriş merkezindeki lavaboya girdik.
" Babanın iş ortaklarının oğulları da tesadüf gibi buradaymış. İstanbul'a iş görüşmesi için gitmişlerdi zaten. Bugün de döneceklerdi. Tesadüf gibi onlarda burada mola vermişler. Babanda biliyorsun yeni iş diye biraz yalakalık yapacak. Bir de İzmir'de kalacağımız evi o ortaklar ayarladı. Mahcup gibi baban biraz. Madem buradalar biraz sohbet ediyim de öyle devam ederiz yola diyor." Annem olanları anlatırken ben de lavabo boş olduğundan bu kez sıra beklemeden bir kabine girip üzerimi değiştirdim. Kabinden çıktığımda ıslanmış olan tişörtümü çantama koydum. Lavabodan çıktığımızda annem tuvalet bekleyen adama parayı ödedi. Tekrar kol kola girip babamları aradık. Sonunda bulduğumuzda masada ortağımızın oğullarıya babam sohbet ediyordu. Babamın yüzü bize dönüktü. İş ortağının oğullarının da arkası dönüktü. Bu yüzden onların yüzleri görünmüyordu. Babam da bizi gördüğünde buraya gelin diye bizi işaret edince o çocuklardan birisi bize döndü. Sonra ayağa kalkıp bizi beklediler. Aramızda masayla en fazla yirmi beş adım falan anca vardı. Masaya geldiğimizde oğullarına bir göz gezdirdim. Tanıdık bir sima sezince kaşlarım şaşkınlıkla ister istemez çatıldı. O da beni tanıyınca bana göz kırptı. Bunu annemle babamın yanında nasıl yapabiliyor diye şaşırmıştım doğrusu. Şaşkınlığımı dışa da vurmuştum. Göz kırpınca ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. O sırada babam bizleri tanıştırıyordu. Büyük olduğunu umduğum oğlu anneme elini uzattı. Babamda tanıştırmaya başladı. " Eşim Serap, Levent'in büyük oğlu Barış." derken sıcak bir gülümsemeyle Barış'a baktı. Barış annemin elini olabildiğince yavaşça eğilip, öptü. "Ne kadar da narin bir bayan, memnun oldum efendim"
diyip geri çekildi. Onun bu hareketine gözlerimi kısıp, yapmacık bir gülümsemeyle baktım. Bana çarpan kişiye yani kardeşine gözüm kaydığında ise abisinin yapmış olduğu hareketi beklemediği bariz ortaydı. Yapmacık bir gülüşle birlikte kaşlarını kaldırdı. Aynı zamanda da başını eğip iki yana onaylamıyor gibisinden salladı. Onun bu hareketine nedense gülesim gelmişti. Ama tabii ki bulunduğumuz ortamdan dolayı belli etmemiştim. Bir anda kendini toparlayıp başını kaldırınca göz göze geldik. Bana tekrar göz kırpınca gözlerimi ondan kaçırdım. Barış'la bu kez ben el sıkıştım. Kısaca " Derin " demiştim. O da zaten ona yetmişti. " Memnun oldum küçük hanım." diyince ona ne kadar da sıcak olmasını istesem de sıcak olmayan bir gülümseme attım. Ve elimi sanki sıcak birşeye değmişim gibi ani bir hızla çektim. Beni asıl meraklandıran küçük olanın adıydı. Bana çarpan kişinin adını bilmek istiyordum sonuçta. O annemle tanışırken ben de onu süzüyordum. Çarpışmamızın etkisiyle ona pek aldırmamıştım. Ama Barış'tan daha kalıplı birisiydi. Kaslarını giydiği dar tişörtünden görebiliyordum. Barış'la aynı boydalardı ve daha fazla uzunlardı. Barış kumral olduğu halde o esmerdi. Ne kadar da zıtlardı. Yüz hatları normal bir erkeğe göre fazla kemikliydi. Ama doğruyu söylemek gerekirse bu yüz hatları onu çekici yapıyordu. Gerçi bir o kadar da korkutucu duruyordu. Yüz hatları onu olduğundan daha soğukkanlı gösteriyordu. Aslında şöyle de bir bakınca çok da gülen bir tip gibi durmuyordu. Barış'a göre daha ağırbaşlı duruyordu. Barış'ın daha yumuşak yüz hatları vardı. O da kendince çekiciydi. Gözümün önünde bir el sallanınca düşüncelerimden sıyrıldım. Annem, dalıp gittiğimden elini gözümün önünde sallıyordu. Aynı zamanda da bana hafifçe omuz atıp, "Kızım uzatsana elini çocuğa " diye fısıldayınca " Ha " diye saçma bir tepki verdim. Çocuğa baktığımda bana elini uzatmış olduğunu gördüm. "Derin ben" diyip bende elimi uzattım. "Aras" diyip bana bakmadan elini hemen çekti. İçimden demek adın aras diye geçirmeden edemedim.

Tanışma faslımız bittikten sonra babam yememiz için birşeyler ısmarladı. Hepbirlikte yedik. Babam Aras ve Barış ile iş konusunda konuşurken arada Aras'la gözlerimiz çakışıyordu. Ama bakışları korkutucuydu ve çok derin bakıyordu. Tiksinir gibiydi sanki, nefret edercesine.O bakışların altında kim bilir neler yatıyordu, bilmek istedim bir an. Konuşurken babama da aynı bakışları atınca, iyice meraklandım. Anneme ise sanki özlem dolu gibi bakıyordu. İçinden bir parçası kayıpmışta onu arıyormuş gibi. Bakışlarından rahatsız olunca onu takmamaya gayret gösterip, bende telefonumla vakit geçirdim. Anneme baktığımda onun da sıkıldığını anladım. Yaklaşık bir yarım saat oturduktan sonra kalktık. Saat sabahın 05.00 'iydi. Ve benim çok fazla uykum vardı. İzmir'e de çok az bir yolumuz kalmıştı. Barış ve Aras' gille evlerimiz yanyana olduğundan onlarla birlikte gitmeyi teklif etti babam. Onlar İzmir'i bizden daha iyi bildiklerinden onlar önden, biz de arkadan onları arabayla takip ediyorduk. Yine arabanın içindeki sessizlik yüzünden kulaklığımı takıp, kendimi şarkıya bıraktım. Camdan dışarıyı izlemeye başlarken uyuyakalmıştım. Sanki bir ara kaldırıldığımı hisseder gibi olmuştum ama bedenim yumuşak bir zeminle buluşunca bu olayı pek de takmayıp tekrar uykuya dalmıştım. Büyük ihtimal günün yorgunluğunu anca 12-1 'e kadar uyursam atardım...

Yeni bölüm sizlerle. Umarım beğenmişsinizdir. Oylamayı ve yorumlamayı unutmayınn.
Diğer bölümde görüşmek üzere...

KARANLIK KATİL #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin