Ne yani Aras ve babam birer katil miydi?
*****
Aras'ın dediği şeyle olduğum yerde mıhlanıp kalmıştım. Aras tepkime karşı bir de pişkin pişkin gülüyordu. Sinirlerimi iyice bozmuştu. Gülmesi canımı çok yakıyordu. Daha da dayanamayıp, sert ve güçlü bir tokat atmak isterken elimi tutup, tersine çevirdi. Sırtımı da onun göğsüne gelecek şekilde yasladı. Kolumun ters dönmesiyle acıyla inledim. " Sakın bana karşı gelmeye kalkma küçük kız. Sakın! Yapabileceklerimin farkında değilsin. Ama merak etme, vaktimiz bol. Zamanla öğreneceksin! " diye kulağıma fısıldayınca ses tonundaki o beni ezikleyişi yüzünden tüylerim ürperdi. Göğsüne yasladığı sırtımı bir anda duvara çarpmasıyla, burnumu duvara vurmuştum. Acı bir çığlıkla inlediğim sırada yine ruhsuzca güldüğüne emindim. Dudaklarımın üstünde sıcak bir sıvı hissettiğimde elim istemsizce dudaklarıma gitti. Elime baktığımda kanadığını görünce korkmuştum. Kan beni tutardı, bakamazdım. Ve şuan bayılacak bir zaman değildi. Gözlerim git gide bulanıklaşmaya başlamıştı. Midem ise özgürlüğünü ilan edercesine ağzıma gelmeye çalışıyordu. Güç bela duvardan destek alıp kalkmaya çalıştım. Elimde kan olduğundan bej rengi duvara da kan bulaşmıştı. Aras'a gözüm kaydığında çattığı kaşlarıyla ifadesizce beni izliyordu. Gözlerindeki bana olan nefretini ne denli büyük olduğunu anlatmak istediğini, çattığı kaşlarının ardındaki kısık gözlerinden anlayabiliyordum. Ama benim bir suçum yoktu. Masum olan taraftım ben. Benden sadece katil babamın kızı olduğum için nefret edemezdi öyle değil mi? Ayağa yalpalanarak kalktığım sırada, mide bulantım yüzünden sağ elimi ağzıma siper ettim. Omzumdaki yaram daha geçmemişti. Ama ilk günki kadar da derin bir yara değildi en azından. Kullanabiliyordum kolumu sadece zorlarsam ben hâlâ buradayım der gibi cızlıyordu o kadar. Daha yoktu. Burnumdan akan kan kokusu öğürme isteğimi daha da körüklüyordu. Aras durumumu görünce, " Defol git banyoya! " diye sakince izin verdi. Bakışları her zaman ki gibi ifadesizdi. Ben de fazla beklemeden düşmemem umuduyla banyoya girdim. En azından banyo ve tuvalette ışıkları açabiliyorduk. Polisler banyodaki ve tuvaletteki ışıkları da görecek değillerdi ya. Klozette öğürmeye başladığımda midemin boş olduğu aklıma geldi. Neredeyse üç gündür buradaydık ve ben doğru düzgün bir lokma bile yememiştim. Ama midem bir an önce öğürme isteğimi gidermek istiyordu. Klozete eğildiğimden dolayı burnumdan akan kanları görebiliyordum. Bu hem gözlerimin bulanıklaşmasını hem de midemin bulanmasını daha çok tetikliyordu. Bir de bir yandan uzun olan saçlarımı tutmak resmen şu an için işkence gibi geliyordu bana. Öğürüp midemi rahatlatamayınca bir an öksürük tuttu. Ne yapacağımı bilmez hâlde deli gibi öksürüp duruyordum. Boğulacaktım neredeyse. Tam herşeyden ümidimi keseceğim sırada Aras'ın beni kapının eşiğinden kafasını olumsuz bir şekilde sallarken buldum. Onu gördüğümü fark edince söylene söylene arkama geçip, önüme geldi. Beni engelleyen saçlarımı tutup, " Aptal kız! " diye söylendiğini duymuştum ama şu an ona lâf yetiştirecek hâlde değildim doğrusu. Dakikalarca öğürmeme rağmen bir sonuç alamayınca pes ettim. Aras da saçlarımı tutmayı bırakmıştı zaten. Kendimi biraz toparlayıp, klozetin yanındaki duvarda yaslanırken buldum kendimi. Ortam fazla sessizleşmişti bir anda. Aras da oturup oturmamak konusundaki savaşında sonunda pes edip yanıma oturmuştu. İkimizde kafamızı banyonun duvarlarındaki fayanslara yaslamıştık. Burnumdan akan kan dudağımın üstünde kuruyup kalmıştı. Sadece dudağımla da kalmayıp yanaklarıma da dağılmıştı. Kendimi yorgun hissediyordum. Aras'a bakmak istiyordum ama yüzüne bile bakmaya mecalim kalmamıştı. Aras derin ve kuvvetli bir nefes verdi. Orada öyle kaç dakikadır oturduğumuzu bilmiyordum. Aras ayağa kalkıp elini bana uzattı. Normalde tutmazdım ama yorgun düştüğümden biryerden destek alma ihtiyacı duymuştum. Ayağa kalktığımda onun tam omzuna geldiğimi farkettim. Göz göze geldiğimizde bir an boynumdaki kolyeme gözleri kaydı. Bense hâlâ onun çikolata kahvesi gözlerine bakıyordum. " Güzel kolye." dediğinde ise burukça tebessüm etmekle yetindim. Anın etkisiyle kahretsin ki yine gözlerim dolmuştu. " Annem hediye etmişti." dediğimde fazla kemikli olan yüz hatlarındaki çene kaslarının bir an için gerildiğini gördüm. Bizim sessizliğimizi bozan ses benim midemdi tabi. " Kendine çeki düzen ver, sonra da aşağı in. Birşeyler yiyelim." dediğinde şaşırmıştım. Ne yani neredeyse dört gün önce beni öldürecekti. Ama şimdi dediği şeye de bak. Gözlerimi kısıp, dik dik yüzüne baktım. " Ya yemeğime zehir koyarsan. Nereden bileceğim onun sade masum bir yemek olduğunu? " diyip kaşlarımı kaldırdım. O da bana ukala gülüşüyle karşılık verdi. Aynı zamanda da benim gibi o da kaşlarını kaldırmıştı. " Sen hiç merak etme ufaklık. Ölümün bu kadar hızlı olmayacak. Hem sen bana daha lazımsın. Öyle değil mi? " diyip göz kırpmıştı. Sesindeki o ölümcül sakinlik çıldırmam için sadece bir sebepti. Konuşurken ki mimiklerini daha saymıyorum bile. Bana yaklaşımındaki soğukluğundan dolayı meydan okuma güdülerim beynimi ve mantığımı ele geçirmişti. Zaten ölecektim değil mi? Yaşamama imkân yoktu. Aras sadece zamanını iyi kullanabilen ve sabırlı bir katildi, o kadar. Her türlü öleceğimden ben de ona meydan okudum.Ha şimdi ölmüşüm, ha sonra? " Öyleyse elinden geleni ardına koyma! " diye tısladığım sırada ani bir öfke patlamasıyla beni duvara ittirip, kolunu da boynuma dayadı. Nefes almamı engelliyordu. O da öfkesini yine ölümcül sessizliğiyle yüzüme savuruyordu. " Bana bir daha sakın ama sakın meydan okumaya kalkma ufaklık. Sana yapabileceklerimin farkında değilsin bile. İkimiz de senin bu yaptığının blöf olduğunu gayet iyi biliyoruz. Söylesene güvenebileceğin kimin var arkanda. Ha? Kime güvenerek bana meydan okuyorsun sen? Kardeşin, abin, ablan desen zaten yok. Tek çocuksun. Seni o piç kurusu baban mı koruyacak ha? Ulan seni şimdi öldürüp, lime lime etsem haberi bile olmayacak! Ha yoksa artık hiç olmayacak annene mi güveniyorsun? Söylesene! " son kelimesini erkeksi sesi ile beraber tüm gücüyle bağırınca gerçekten korkmuştum. Boğazımı sıktığı kolunu hızla yanına indirince bende olduğum yere çökmüştüm. Nefessiz kaldığımdan deli gibi öksürüyordum. Biraz kendime geldiğimde tekrar ayağa kalktım. Birazdan diyeceğim şey ile beni şu an dediği gibi öldürüp lime lime edebilirdi. Hatta böylesine korkutucu bir adamdan daha fazlası da beklenirdi bile kim bilir. Onun gibi güçlü görünebilmek için vücudumu dikleştirdim. Ona yaklaşıp, gözlerimi kıstım. Aramızdaki mesafeyi en aza indirdim. O da birşey söyleyeceğimi anlamış olmalı ki kaşlarını kaldırıp, sinirli olduğunu belli eden dudaklarını büzdü. Dudakları biraz dikkatimi dağıtsa da kısa sürede kendimi toparlayabilmiştim. Amacım beni öldürmesini sağlamaktı. Ne demişti Aras. Eğer baban dediklerimi yaparsa belki kurtulursun, belki... Hah babam hayatta Aras'a itaâtkârlık yapmazdı. Yani bu demek oluyordu ki babamın umrunda olmayan ben Aras sayesinde ölüme mahkûm edilecektim. Bu bir kesindi. İşte başlıyoruz...
" Biliyor musun Aras. Babam annene az bile yapmış. Ya da dur ya. Nerden biliyorsun babamın annene zorla sahip olduğunu. Ya annende istekliyse. Ya sadece babanla kalmayıp, başkalarını da ayarttıysa. Faturayı sadece babama kesemezsin. Anlıyor musun! " bu yaptığım delilikti. Resmen yangına körükle gidiyordum. Ama hayatımda herşey kötüye gidiyordu. Yaşamak benim için işkence gibiydi. Aras'ın üstüne gittiğimden bardağın son damlasını da taşırmıştım. Dediklerimden dolayı Aras kısa süreli bir şok yaşasa da çabuk toparlandı. Gözleri ise fal taşı gibi açılmıştı. " Yürek mi yedin kızım. Ne diyorsun lan sen! " diyip ani bir hızla nereden geldiğini bile anlayamadığım bir tokatı bastı. Hâlâ banyoda olduğumuzdan dolayı sertçe attığı tokatından yanağımın acısı da katlanınca çığlıklar eşliğinde yere düşüp, kaşımı klozete çarpmıştım. Kaşımın patladığından yüzde yüz emindim. Aslına bakarsak beklemediğim bir atak değildi. Şu dört günde ne kadar psikopat birisi olduğunu gözlemlemiştim. Ama bu kadar acı vereceğini hesaba katmamıştım ne yazık ki! Hatta bir ara tokatıyla çenem çıktı sanmıştım. Dişlerim ağzıma döküldü gibi gelmişti. Tüm bu olanlara rağmen onu daha da kışkırtacaktım. Çünkü tam amacıma ulaşmış sayılmazdım değil mi? Yüzüme bakmak için ense kökümdeki saçlarımı çekip, yüzümü yüzüne sabitledi. Ukala tavrımla ona gülümsedim. Bu kez daha fazla çekince, acıyla inledim. Yine de ona taviz vermemiştim." Annen diyorum bir kaltaksa! " dediğimle beni saçlarımdan tutup kaldırdı. Kim bilir kaç tutamım elinde kalmıştı. Saçlarımın yolunduğunu hissediyordum."Sus! Sen kimsin lan anneme kaltak diyorsun ha!" diye kükreyince iyice çılgına döndüğünü o alev püsküren gözlerinden anlamıştım. Soğukkanlı bir katil olabilirdi fakat çabuk dolduruşa getirilebilen bir kişiliği vardı. Sanırım zayıf noktasını bulmuştum. Zayıf noktası annesiydi... Gerçi Aras'ın annesine söylediğim lafları, Aras anneme söylemiş olsaydı şimdiye ölmüş bile olurdu. Ama isteyerek söylemiyordum. Amacım sadece Aras'ı kışkırtıp, bana tek kurşunla kafama sıkmasını sağlamaktı o kadar. Aras saç diplerimden tuttuğu gibi aşağı kata indirmeye başladı. Merdivenlerden inerken her bir basamakta bir öncekinden daha fazla çekiyordu saç diplerimden. Ben de her seferinde acıyla inliyordum. Gözlerimdeki yaşları akması için serbest bırakalı çok olmuştu. Salona geldiğimizde Aras " Başlarım lan ışığa da sana da! " diye yine tüm bağırıp ışığı açtı. Beni de tüm gücüyle yere doğru itince, bayağı bir savrulmuştum. Ben onun için, belki de ilk rüzgarla bile kırılabilecek küçücük bir daldım. O ise bulunduğum ağaçta ağacın ta kendisiydi. Bizzat kendisi ağacının kökleriydi. Yere düştüğümden dizlerim çok acımıştı. Kendimi kısa sürede toparlamıştım ama yerden kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Bu yüzden bir müddet daha orada öylece kalmayı tercih edecektim ki Aras'ın hangi ara orada bile olduğunu görmediğim silahını, belinden çıkarıp alnıma dayamasıyla irkildim. Bu hareketinden dolayı nedense nedensizce kahkalar atmaya başlamıştım. Kahkahalarımın ardı arkası kesilmiyordu. İstemsiz kahkaha atıyordum, kendimi bir türlü durduramıyordum. Aras da bu halime dayanamayıp, " Sus! Sus! Kes sesini artık! Kapa lan çeneni!" diye kükrediğinde biraz kendime gelmiştim. Ukala tavrımı takınıp yine korkusuz bir şekilde, " Ooo ama bir sakin ol Aras. Hani beni basit yöntemlerle öldürmezdin. Şimdi sen tek kurşunla kafama sıkarsan ne olur? Pat diye yığılır kalırım değil mi? " oradaki pat kelimesini vurguyla beraber söylemiştim. Onu söylerken de yerde oturur vaziyette iki elimi de yukarı kaldırıp hızla bacaklarımın yanına düşürmüştüm. Ve tekrar kahkahalar atmaya başlamıştım. Sanırım artık delirmeye başlamıştım. Aras " Sus artık sus! Sesini duymak istemiyorum! Beni anlıyor musun ha? " diye kükreyip alnımdaki silahı iyice alnıma bastırdı. Yaptığı hareket canımı yakmıştı ama ölmek istediğim kesindi. Bu yüzden karşı çıkmadım. Onu anladığıma dair abartılı bir ses tonuyla, " Hı hı." diyince nefesini güçlü bir şekilde dışarı çıkardı. Son kez boynumdaki kolyeme bir bakış attım. Ve kolyeme bakarak tebessüm ettim. Bekle beni anne yanına gelmeme çok az bir adım kaldı. Sonra beraberiz diye geçirdim içimden. Ve bu kurduğum cümleden sonra gözlerimi de sıkıca yumdum. Aras tebessüm ettiğimi görünce "Seni aptal küçük kız çocuğu! " diye bağırıp iki el silah sesi kulaklarımı doldurdu. Tüm sessizlik o iki el silah sesiyle yok olup gitmişti. Ha bu arada amacıma da ulaştım tabi...Selam gençlik. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Lütfen vote ve yorumlarınızı da eksik etmeyin. Yeni bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK KATİL #Wattys2017
Mystery / ThrillerHer ruh payına düşen acı adedince özgürleşir. Sonsuz özgürlüğe kavuşanlara selam olsun .... ***** Savunmasız bir AV ve ölümüne korkutucu bir AVCI ... İntikam ateşi ile yanıp kavrulan bir katil, pençelerine aldığı kurbanına aşık olmak üzere... Ama d...