BLÖF

213 64 47
                                    

Tüm sessizlik o iki el silah sesiyle yok olup gitmişti. Ha bu arada amacıma da ulaştım tabi...

*****

Yumduğum gözlerim korkudan istemsizce titriyordu. Ama hiçbiyerimde acı hissetmiyordum. Eğer vurduysam şimdiye kadar ölmem gerekmez miydi? Ölmüş müydüm, yoksa cennette falan mıydım? Acıdan kıvranmam gerekmiyor muydu? Aras'ın derin derin nefes alış veriş  seslerini duyunca korkum iyice artmıştı. Onun o sinirli halini görmek ürkmeme sebep oluyordu. Yine de ortada neler döndüğünü, beni neden öldürmediğini merak ettiğimden istemeyerek de olsa sımsıkı yumduğum gözlerimi açtım. Aras iki el attğı silahı ile beraber koluda havada kalmış bir şekilde sinirli sinirli bana bakıyordu. Ruhsuzca tebessüm edip, " Aptalsın diye boşa demiyorum küçük. Beni bu şekilde tahrik edebileceğini mi sanıyorsun sen! Boyundan büyük işlere karışıyorsun! " diye sakince konuştu. İlk ne olduğunu anlamamıştım ama sonradan onun da bana blöf yaptığını anladım tabi. Ben tam amacıma ulaştım sanarken, resmen blöf yaptığımı önceden anlayıp o da bana karşı oynamıştı. Kahretsin! Çok sinirlenmiştim.

Sinirimden aldığım güçle ayağa kalktım. Bana karşı oynaması beni oldukça sinir etmişti. Sinirle kalkıp omuzlarından itince, elindeki silah yere düştü. "Ya niye vurmuyorsun ha? Ya sen benim anneme böyle saydırsan ben seni şimdiye kadar yaşatmazdım bile! Oradan bakınca yaşamak istiyor gibi mi gözüküyorum! Şu halime bir baksana darmadağınım. Bundan sonra beni kimse toparlayamaz. Bu kişi babam bile olsa! Anlıyor musun beni ha! Anlıyor musun!" delirmiştim resmen. Aras'ın hem omuzlarından itiyor hem de defalarca yumrukluyordum. Sesim sonlara doğru kısılmıştı. Aras ise benim bu halimi ifadesiz bir şekilde izliyordu. Gözlerindeki bakışlar hüzün ve pişmanlıkla karışmış gibiydi. Onu çözememiştim. Deli gibi ağlamaya başlamıştım. Hatta istemsiz çığlıklar da bana eşlik etmeye başlamıştı bir an. Artık bacaklarım tutmamaya başlayıp yere yığılacak gibi olunca, Aras beni birden belimden yakalayıp, başımı da omzuna gömdü. Bir yandan da saçlarımı okşamaya başladı. " Şşşt! Geçecek, herşey geçecek." Sakin ve fısıltılı bir ses tonu ile söylemişti bunu. Sanki içtenlikle söylemişti. Ya da ben öyle olmasını umuyordum. Yaptığım doğru muydu hiçbir fikrim yoktu. Ne yapıyordum ben? Katilimin kollarında ağlıyordum. Sevgiye mi muhtaçtım. Yoksa düzgünce ağlayabileceğim güçlü bir omuza mı? Bu güçlü omuz tek annemde bilirdim. Demek ki sadece annemde yoktu. Bir gün deselerdi katilinin omuzlarında da böyle ağlayacaksın diye, inanmazdım kesinlikle! Ama ayrılmadım omuzlarından. Zaten ayakta durmakta gücüm bile yoktu. Bir de Aras'a direnemezdim. Hem kokusu da çok güzeldi. Ona yakışan sert ve erkeksi bir kokusu vardı. Bu kendine has kokusu beni mayıştırmıştı. Git gide yorgun düşmeye başlayınca bir anda ayaklarım yerden kesilmişti. Ne olduğunu anlamam pek de uzun sürmedi. Aras kucağına alıp, beni kilitlediği odaya çıkartıyordu. Çığlıklarımın da eşlik ettiği ağlamam, zamanla kendini iç çekişlere bırakmıştı. Odaya geldiğimizde beni yatağa değil, direk ayakta durmam için yere bırakıp, odadan çıkmıştı. Hah, tabi bir de katilimden beni yatağıma yatırmasını bekleyemezdim değil mi? Aslına bakarsak evet beklemiştim. Ama bu kez kapıyı kapatıp, üzerime kilitlememişti. Ben daha ne yapmaya çalıştığını anlayamadan Aras odaya tekrar girdi. Ona yorgun gözlerimle anlamsız anlamsız bakınca, başını olumsuz anlamda salladı. Sonbahar ayında olduğumuzdan, eli birden bluzumu kavradı. Hızlı davranıp bir hamlede çıkarttı. Bunu yapacağını tahmin etmemiştim. Utandığımı ateş basan yanaklarım ele vermişti. Bluzumu da hızla,  yattığım yatağın üzerine fırlattı. Başını sağa yatırıp, gözlerini kısarak yüzüme bakınca utancım iki katına çıkmıştı. " Ne bakıyorsun öyle! " diyip, utancımdan bir yandan da  ellerimle göğüs bölgemi kapatmaya çalışıyordum. Bu hareketime dudak büzerek, yine başını olumsuz anlamda salladı.
" Resmen çocuk kaçırmışım! " diyince gözlerimi kısarak, ona yaklaştım. " Ben çocuk değilim. On dokuz yaşında bir genç kızım."  diyip kaşlarımı kaldırmıştım. O da bu tavrıma karşı ruhsuzca gülüp, ayakları ucunda kalkıp indi. " Öyleyse bu tavrımdan utanmaman gerekirdi. Ufaklık! " diyip o da beni taklit etti. Ufaklık kelimesini diğerlerinden çok daha vurgulu söylemişti. İnadıma yapıyordu. Kaşlarını kaldırmak onda daha asil duruyordu. Peki neden?
" Ne alakası var. Ne yani takındığın tavırdan kadınlar utanmaz, ancak kızlar utanabilir öyle mi? Bundan bu sonucu mu çıkarmalıyım? " diyip tekrar kaşlarımı kaldırdım. " Zeki şey." diye karşılık verince sinirlenmiştim. " Bu çok aptalca. Tanımadığın bir adam seni dikizlerse elbette utanırsın. Bunun kadın olmakla veya kız olmakla hiçbir alakası yok! " diyip elindeki kendinin olduğunu tahmin ettiğim kazağa uzanınca, boy farkı nedeniyle elini havaya kaldırdı ve ben alamadım. " Sex hakkında hiçbir bilgin yok değil mi ? " diyip yarım ağız sırıtınca, bir an nevrim dönmüştü. Şu an utançtan yerin dibine bile girebilirdim. Hatta devekuşu misali de olabilirdi. Hiç farketmezdi. Konuda anlamadığım ya da atladığım birşey mi vardı. Nereden gelmiştik buraya. Konuyu değiştirmek amaçlı tekrar elindeki kazağa uzandım. " Şunu verir misin artık ? " diyip bu sefer almıştım. Bir nevi kendisi uzatıp vermişti. Beyaz tenli olduğum için şu an yanaklarımın kıpkırmızı olduğundan emindim. Hemen kazağı giyip, kazağın altında kalan uzun saçlarımı da dışarı çıkarttım. Ben tüm bunları yaparken Aras'ın gözlerinin üzerimde olduğunu farkediyordum. Ama az önce  utandığımdan yüzüne bakmak hiç içimden gelmiyordu doğrusu. Aras'ı es geçip duvar tarafından yatağa yatmak için ilerleyeceğim sırada, bileğimden tutarak  buna engel oldu. Tutuşu sertleşmişti bir anda. Anlamayan gözlerle ona bakınca, açıklama gereği duydu. " Sana bir soru sordum?" diyip gözlerini kıstı. " Ben de cevap vermedim! " dedim. Bileğimi sıktığı elini daha da sıktı. " Bilgin var mı, yok mu ? "
Hala ifadesizce bana bakıyordu. Anlaşılan daha çok utandırmaya çalışıyordu beni. Derdi neydi? Sanki ciddi bir konu konuşuyormuşuz gibi ağzımdan çıkacak olan sözlere dikkat kesilmişti. Sorusuna ciddi ciddi cevap vermemi bekliyordu. Bu yüzden hiç düşünmeden " Var! " diyiverdim. Düşüncesiz olduğum aşikârdı zaten. Bu sefer de kendini beğenmiş tavrını takınıp, " Hiç sanmıyorum ufaklık! " diyip dudak büzdü. Ben de bu hareketine gözlerimi devirmekle yetindim. " Aşağı mutfağa in, bana birşeyler yap, acıktım." diyince ne yapacağımı bilemedim. İyi de ben doğru düzgün yemek yapabilen birisi hiç olmamıştım ki! Ona ne cevap vereceğimi bilemediğimden karşısında sürekli dudaklarımı kemirmeye başlamıştım. Aras da amacımı anlamıştı. Ben itiraf etmeden kendisinin anlaması daha iyi olmuştu gerçi.
" Kesinlikle beceriksiz bir kız çocuğusun." diyip dışarı derin bir nefes verdi. Ama bakışları anlamsızdı. Beni kaçırdığı günden itibaren kaçamak bakışlarımla onu anlamaya çalışıyordum. Kusursuz yüz hatları onu hem çekici hem de fazla korkutucu yapıyordu. İfadesiz mimikleri ben tehlikeliyim diye haykırıyordu. Bazen merak ediyordum, nasıl bu kadar mimiklerini iyi  saklayabilirdi ki bir insan. Ama o bir katildi. Babam da katildi. Ama babam sanki suçsuzmuş gibi gülüp, eğlenebiliyordu da. Aras öyle değildi. Benden yaşça büyük olmasının yanında bana yansıttığı, fazla soğukkanlılığının korkusu da vardı tabi üzerimde. O beni korkutuyordu. Ve ben ondan korkuyordum.

Mutfakta Aras'ın yaptığı çorbayı içerken, bir yandan da onu izliyordum. Burada rehin kaldığım sürece onu bir problem gibi çözmek istiyordum. Planım buydu. Okulumu da bırakmak zorunda kalmıştım zaten. Sahi acaba haberlere çıkmışmıydık ki? Bu arada bir katil bu kadar lezzetli bir çorbayı nasıl yapabilirdi? Dakikalarca ona baktığımı farketmiş olmalı ki çorbasını içmeyi bıraktı. Gözlerini kısıp, aynı anda da kaşlarını kaldırdı. Ellerini birbirine kenetleyip çenesiyle beni işaret etti.
" Boşuna uğraşma ufaklık." diyip ruhsuzca tebessüm etti. Anlamamıştım. " Ne için ? " diye bir soru yönelttiğimde ise karşı karşıya oturduğumuzdan  masada bana doğru eğildi.
" Beni çözemezsin! " dediğinde şaşırmıştım. Resmen içimi okumuştu. Şaşırma tepkim böyle bir düşüncem olduğunu da açığa çıkarmıştı. Bu sefer ben de masada ona doğru eğilip fısıltılı bir sesle konuştum.
" Neden beni vurmadın, neden o kurşunları boşa sıktın. Kafama sıkmak varken? " diyip sol kaşımı kaldırmıştım. Ruhsuzca gülüp, başını olumsuz anlamda salladı. " Daha önce de dediğim gibi. Sen bana lazımsın." diyip geri sandalyesine yaslandı. Gözlerimi kısıp, " Senin gözünde küçük bir kız çocuğundan farksızım öyle değil mi? " dediğimde kaşlarını kaldırıp, başını olumlu anlamda salladı.
" Madem öyle, peki ben sana hangi konuda lazım olabilirim ki ? " diyip göz kırptım. Onun yaptığı gibi ben de tekrar sandalyeme yaslandım. " Her konuda." diyip sandayesinden kalkıp benim sandalyemin arkasına geçti. Bir an için tüm vücut hatlarımın gerildiğini hissetmiştim. Nefesini enseme üflediğinde ise başımdan parmak uçlarıma kadar irkilmiştim. " Mesela evimde hizmetçim yok. Evi silip süpürmede lazım olabilirsin. Malum katil olmak zor iş gerçekten. Mesela kendime bir ayakçı arıyordum. Artık sen olabilirsin. " sesindeki o ölümcül sakinlik kalbimin her an durmasını tetikliyordu. Birden saçlarımı sağ omzumda topladı.  Sol kulağıma eğilip, üfledi. Fısıltılı bir sesle " Ve en önemlisi de ne biliyor musun ? " dediğinde korkum iki katına çıkmıştı. Artık seslice ve derin nefesler almaya başlamıştım.
" Mesela yatağımda bana eşlik etmek için lazım olabilirsin! " diyip boynuma öpücük kondurdu. Öptüğü yer ateşler içinde yanarken, kalbimin ezildiğini hissetmiştim. Bu his bana acı vermişti. Aras geri çekilince sinirle ayağa kalkıp karşısına dikildim. Ona kendimden asla taviz vermemeliydim. Omuzlarından ittiğim hâlde zerre kıpırdamamıştı. Gözlerimden yeni farkettiğim yaşlar da yavaştan kendilerini ortaya çıkarmışlardı. " Beni bu şekilde kullanmana asla izin vermem. Beni anlıyor musun. Asla! " diyip tokat atmaya çalıştığımda elimi havada daha ona vuramadan  yakaladı. " Bunu birdaha denemeye kalkma bile! " diyip elimi bıraktı. Aramızdaki mesafeyi en aza indirip, " Ne o korktun mu ufaklık? Seni öyle bir kullanırım ki kendini dünyadan silmek isteyecek hale gelirsin! Anladın mı beni! Ben emir verirsem uygulayacaksın! Burada benim sözüm geçer. Ne dersem yapmak zorundasın! Duydun mu beni! " diye son ses bağırınca, korkmuştum. Tam ona karşılık verecektim ki, salondan cam kırılma sesleri geldi. Beklenmedik bir olay olduğundan güçlü bir çığlıkla Aras'ın arkasına saklandım. Cam kırılma sesleri arka arkaya geliyordu. Anlaşılan birisi salondaki camları sırasıyla indiriyordu. İndirilecek cam kalmayınca bu kez de havaya ateş atılmaya başlandı. " Aras neler oluyor? " diye sorduğumda Aras derin bir nefes verdi. Aras'ın tepkisini ölçmek için ona baktığım sırada o da bana baktı ve " Kahretsin! Gidiyoruz, benimle gel! " diyip elimden tutup evin içinde beni sürüklemeye başladı. Peki ateşi açan kimdi? Ne istiyordu?

Selam gençlik. Bölümü umarım beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin. Yeni bölümde görüşmek üzere.
#DarkQueen#

KARANLIK KATİL #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin