KARANLIK BİR VEDA

153 50 10
                                    

Aras kaşları çatık bana bakarken, ben ise babaannesine bakıyordum. Ama... ama bu kadın...

*****

Ama bu kadın benim geçenlerde gördüğüm kabusta bana el uzatan kadındı. Ne demek oluyordu bu şimdi. Bir işaret miydi? Diye düşünürken kısa sürede kendime gelebilmeyi başarmıştım. Aras'ın büyükbabası kimseye bakmadan içeri girdi. Kadınsa anlam veremediğim bir şekilde beni izliyordu. Açıkcası kadından hoşlanmamıştım. Zaten gördüğüm kabustada kötü rol alıyordu. Aynı kabusumdaki gibi bakıyordu. Korkmamak elde değildi. İkimizin arasında anlamsız bakışma gerçekleşirken Aras beni birden babaannesinin önüne itince neye uğradığımı anlamamıştım. Anlaşılan yine huysuz anlarına denk geliyordum. Babaannesi Aras'ın yaptığı anlamsız hareketinden dolayı gözlerini pörtleterek bir bana bir Aras'a bakarak, " Oğlum dur! Yazık günah kıza! " diyip bana el uzattığında ne yapacağımı bilememiştim. Aras' ın şu an çok sinirli olduğunu çene kaslarının gerilmesinden anlıyordum. Beni dövmemek için kendini çok kastığı bariz belliydi. Evet ondan korkuyordum. Hemde fazlasıyla...



Gözyaşlarıma yine hakim olamıyordum. Korktuğumda ağlardım, şu an ki gibi. Kadının elini tutmalı mıydım? Acaba tutsam Aras'ın tepkisi ne olurdu? Ya tutmasam? Ama ne yapacağımı bilmiyordum. Düşerken dizlerim acımıştı ama şimdi bunu takacak hâlde değildim. Aras'tan babaannesinin elini tutabilmem için izin istercesine başımı hafif kaldırıp, çoğu zaman içinde neler olup bittiğini anlayamadığım gözlerine baktım. Bana dikkat kesilen çikolata kahvesi bir çift göz tiksintiyle yüzüme bakıyordu. Başını olumsuz bir şekilde salladı. Ardından da üzerimden geçip salon olarak tahmin ettiğim yere gitti.




Şimdi ise babaannesi ile başbaşa kalmıştım. Kadın bana bakıyordu fakat benim kadına bakacak ne cesaretim vardı ne de yüzüm. Babamın pisliklerinin ardı arkası kesilmiyordu ne yazık ki! Kadın en sonunda bıkmış bir şekilde nefesini dışarı vererek bana uzattığı elini de çekti. Ben ise hâlâ kadının yüzüne bakmıyordum. Düşmemden ötürü saçlarım yüzüme ve gözlerimin önüne savrulmuştu. Kadın bana yaklaşarak yerden kaldırmak için kolumu tutunca, ani bir refleksle geri çekildim. Bana güven verici bir şekilde tebessüm ederek, " Şşşt! Benden korkma kızım. Benden sana zarar gelmez." Diyip yüzümü kapatan saçlarımı ayırarak beni düştüğüm yerden kaldırdı. Uzun zaman sonra ilk defa şefkatli bir sesle kızım diyordu birisi bana. Meğerse ne kadar güzel bir kelimeymiş diye düşündüm saniyeler içinde. Bu kelime ağlama isteğimi daha da çok arttırmıştı. Ama bu kez ağlama isteğimin önüne geçebilmiştim. Onu durdurmuştum.



Kadından destek alarak kalktım. O da bana yardım ediyordu. Beni üst kata büyük bir odaya götürdü. Oda ferah ve iç açıcıydı. Benim aksime beyaz renkler hakimdi odada. Kadın beni güç bela yatağa oturtup, kendisi de yanıma oturmuştu. Dağılmıştım artık. Toplayan da yoktu. Paramparçaydım. Yardımıma koşan da yoktu. Tektim hayatta artık. Artık bir hiçtim ben. Koca bir hiç. Boşluğa doğru düşüyordum. Kim bilir beni aşağıda neler bekliyordu, bilmiyordum bile. Tek bildiğim bodoslama boşluğa doğru savrulduğumdu...



Kadın gözlerimin dalgın olduğunu farketmiş olacak ki, elimi alıp elinin içine hapsetti. Bu yaptığı hareket sanki ben yanındayım üzülmeyi bırak artık der gibiydi. Hıçkırarak ağlarken kadına da gülüyordum. Yaptığım davranış şu an ne kadar doğruydu bilmiyordum ama gülmek gelmişti işte içimden. " Teşekkür ederim." dediğimde şaşırmıştı. Sonrasında kendini toparlayıp sadece tebessüm etmişti. Bu kez kadının gözlerine bakarak, " Benim bir suçum yok. Yemin ederim." demiştim. O ise burukça gülüp, ellerini ellerimin üstünden çekerek, " Biliyorum kızım senin bir suçun yok ama babanında öbür dünyada yatacak bir yeri yok be kızım! " diyip kapıyı çekip odadan çıktı. Kapanan kapıya bakakalmıştım. Çıldırmak üzereydim artık. Kapının üzerinde kilit olmasını umarak kapıya  baktım. Ve tam da tahmin ettiğim gibiydi. Kilit kapıdaydı. Yataktan seri bir hareketle kalktım. Kapıyı sinirimle hızlıca kilitledim. Odada azıcık gezinip ortada ne var ne yok herşeyi kırıp döktüm. Delirmiştim yine. Herşey üst üste geliyordu. Boğuluyordum. Tak etmişti canıma. Kimin ahını almıştım da hayatım birden tersine dönmüştü. Odada deli gibi bağırıyordum. Saçma sapan çığlıklar atmaya başlamıştım. Saçlarımı çekiyor, yüzümü tırnaklıyordum. Yatağın üstündeki yorganı, yastıkları ne varsa yere fırlatıyordum. Yine kriz geçiriyordum. Bu acı yetmezdi bana. Daha fazlasını istiyordum. Yatağın yanındaki komodinin üstünde duran çerçeveyle göz göze geldik. Çerçevede hangi resim ya da kimin resminin olduğuna bile bakmadan elime aldım. Çığlık atarak odadaki aynalı olan gardolaba fırlattım. Aynası tuzla buz olmuştu. İşte aradığım acıyı tatmaya hazır malzemem, ortaya çıkmıştı şimdi. Hızlı bir hareketle kazağımı ve pantolonunu çıkartmıştım. Bu kez de bilinçsiz kahkahalar  atarak cam kırıklarına yöneldim. Elime büyük bir kırık parça alarak yatağın üstüne oturdum. Hem kahkaha atıp, hem de ağlıyordum. Kesinlikle akıl hastasıydım. " Yeter artık! Yeter. Bıktım. Yaşamak istemiyorum. Canım yanıyor artık. Hayattaki tek dayanağımı kaybettim zaten. Yeter! " saçma sapan bağırıyordum. Sesim sonlara doğru iyice kısılmıştı. Hatta ben bile zor duymuştum. Elimdeki büyük cam parçasıyla bacaklarımda baldır bölgelerime birçok kez kesikler atıyordum. Canım yanıyordu. Ama fiziksel acı geçiciydi nasıl olsa, asıl geçmeyen duygusal acıydı. Peki bu acı nasıl geçecekti? Bacaklarımdan kanlar boşaldıkça daha çok kesik atmaya başlamıştım. Canımın yanması hoşuma gitmişti. Kahkahalar eşliğinde artık sadece bacaklarıma değil, kollarıma ve bileklerime de kesikler atmaya başlamıştım. Beyaz yatağın büyük bir bölümü neredeyse kan gölüne dönmüştü.



Yorgun düşüyor gibiydim. Göz kapaklarım kapandı kapanacak gibiydi. Birgün intihar edeceksin deselerdi kesinlikle inanmazdım. Neler yapıyordum ben böyle. Benden kesinlikle beklenmeyecek hareketlerdi bunlar. Şu an bu şekilde kanlar içinde yatan Derin ben değildim, olamazdım. Ama Aras'ın bana eziyetleri, babamın çirkince yaptığı kötü işler üstüne bir de işlediği cinayet yüzünden zaten itibarım kalmamıştı. Ve artık annem de yoktu. Okulum desem, diyemem. Çünkü okul hayatım denen şey de bitmişti. Peki şimdi burda ölüp gitsem arkamdan kim ağlayacaktı. Kimim kalmıştı ki benim. Yaşasam kim bilir Aras'ın yanında onun yüzünden ne türlü kullanılırdım. Bence ölümüm herkes açısından iyi olabilirdi.



Ağır adımlarla yatağın ortasına geçip, cenin pozisyonu aldım. Elimi, bileğimin kesik olması tam olarak izin vermese de, annemin kolyesine götürdüm. Onu tutarken iyice ağırlaşmıştım. Göz kapaklarım  kapanmak için yalvarıyorlardı bana. Ben de onları kırmadım tabi. Gözlerimi kapatıp, bekledim. Sadece bekledim. Kendimden geçene kadar bekledim. Hiçbirşey duyamayacak duruma gelene kadar bekledim. Vücudumdaki bütün kanlar boşalana kadar bekledim. O gelene kadar  bekledim. Bekledim...



Bir söz vardı, Jules Renard'ın çok iyi bildiğim, " Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et! "  Sahi şu an ölüme koşuyordum. Bayram ediyordum da, hah arkamdan ağlayanım varmıydı ki?




Ölüm bazen bir cezaydı, bazen de bir armağan. Peki benim şu an ki konumum neydi? Kime ceza veriyordum, ya da ölümümü kime armağan ediyordum? Kime? İşte ben tam da bu kadar yalnız kalmıştım. Hayattı bu işte. Dünyaya geldiğimiz günden itibaren bir yandan yaşamaya devam ediyorken, bir yandan da ölmeye başlıyorduk. Demek ki benim kotam da burada böyle dolacakmış. Halbuki Aras'ın elinden ölmeyi beklerken.



İçimden bir ses gözlerimi açmamı söylüyordu. Ona uyarak ağırlaşan göz kapaklarımı güç bela açtım. Karşımda beyaz elbisesiyle bana tebessümle bakan annemi görmemle, kalbime ağırlık çöktü. Elini uzatıyordu. Tutmak istiyordum ama birden görüntü bulanıklaştı. Önce gözlerim kapandı, sonrasında ise bilincim...

















Merhaba karanlık ailem. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri seviyorum.

#DarkQueen#

KARANLIK KATİL #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin