Sokak lambalarının loş ışığıyla ıslanmış kaldırımda yürürken elinde ki valizi yere bıraktı. Tozlu taşların valizle buluşması tozları hareketlendirirken, aniden çıkan sesin yankısı sokak boyunca korkutucu bir tınıyla inledi. Uzun boylu kalıplı adamın gölgesi yerde iz bırakırken sağ eliyle siyaha çalan kahverenginin eşsiz tonlarına sahip yumuşak saçlarını okşarcasına arkaya attı.
Yolun kenarlarına konumlandırılmış kaldırımların karşılıklı dizilmiş sokak lambaları şehrin çehresine farklı iz bırakıyordu. "Sahi burası neresi? Geçmişte kalan anı parçalarından kopup gelen karanlık bir gölge mi?" Derin bir nefes almasıyla göğsünün hareketi bile geceye bir iz bırakıyor geçmişini kurcalıyordu.
Tekrar eline valizi aldıktan sonra yola devam etti. Attığı her adım geçmişinden geleceğine köprü oluyor ve amacını ona hatırlatıyordu. Boynunu sağa ve sola eğerek çıtırdattı. Uzun süren yolculuğun ardından bedenin her yeri uyuşmuş ve ruhsal olarak yıpranmıştı.
Ağlayan bir kızın sesini duyduğunda valizini hızlıca yere bıraktı. Valizin hızla yerle buluşması neticesinde çıkan ses sokağı tekrardan kuşattı. Gözleriyle sesin geldiği yeri ararken nefesini yavaş alıyordu. Hafifçe kıvrılan yolun sağ kaldırım taşında, sokak lambasına sırtını dayamış, kafasını dizleri arasına gömmüş bir kız gördü.
Hızlı adımlarla kızın yanına yaklaşırken, kafasını gömdüğü dizleri arasından çıkaran gözleri yaşlı kıza yutkunarak baktı. Korkunun izlerini taşıyan ve bir o kadar da gergin olan bedene daha fazla yaklaşmanın doğru olmadığını kavraya biliyordu. Bu yüzden durdu ve bakışlarını yumuşattı.
Yolun diğer tarafına bakışları kaydığında şaşkınca dudakları aralandı. Adımlarını tekrar atmaya başladı, simasına yansıyan üzgün ifadeyle. Yolun ortasında siyah bir cip. Her iki tarafında kapıları açık vaziyette sürücü koltuğunda direksiyona kafasını çarpmış olan bir muhtemelen bir ceset. Arka koltukta ise üç baygın beden oda muhtemelen. "Bu bir trafik kazasıysa arabada hasar olmaması ürkütücü çünkü kaza böyle olmaz." Telefonunu cebinden çıkardı ve kapalı olduğunu düşünmesine rağmen açılmadı. Öfkeyle kafasını sağa doğru eğdi ve telefonu cebine tekrar koydu.
Tekrar kıza baktı delikanlı, yutkunarak. Korkuyu bir kenara bırakmıştı sadece yorgunluğun verdiği hafif sızı vardı ayaklarında. Tüm duygularını kenara atmış tam da öğrendiği gibi yüreğinde oluşturduğu bir hapishaneye tıkmıştı hislerini.
Her attığı adımla genç kız geri adım atıyor ve gözlerini arada arabanın oradaki muhtemel cesetlere yönlendiriyordu. Kız bir süre arabaya baka kaldı ve sonra kendisine doğru gelen adama baktı, korkuyla yutkunmaya çalıştığında susadığını fark etti. Susamıştı sanki yıllarca orucunu açmamış gibi. Eliyle boğazını ovaladı hızlı ve bir anlık...
Arkasını döndü ve çalılıklara doğru koşmaya başladı. Ellerine ve açık olan kollarına çalılıkların dikenlerinin batmasını dahi hissetmiyordu. İnce ince teninden akan kanın kırmızılığı dahi görülemeyecek kadar karanlıktı artık ortalık.
Sokak lambalarının ışığını yettiremediği bir noktadaydı. Tek bir amacı vardı kaçmak...
Kız koşmaya başladığın da şaşkınlığın getirisi gözleri büyümüş ve nefesi hızlanmıştı delikanlının. Dişlerini sıktı ve peşinden koşmaya başladı. Çalılıkların dikenleri genç adamın kıyafetinde kesikler oluştururken, elleriyle ittirmeye çalıştığından avuç içi ve dışında kesikler oluştu.
Çalılıkların bitiminde ay ışığının şehirden firarını kutlarcasına parlaklığını yansıttığı düz bir tarlaya adım attı. Ellerine baktığında ince çizgisel kırmızılıkların teninde oluşturduğu acıyı hissetti.
Sağına soluna baktı kız yoktu! "İmkânsız, hemen arkasındaydım bu, bu..."
İki eliyle ensesine dokundu ve hararetle kafasına kadar çıkardı avuçlarını. Saçlarını hınçla ezdi elleri arasında. Alt dudağını ısırdı, ayaklarının sızısı artık umurunda dahi değildi.
Koşmaya başladı hafif çimenlik olan tarlanın içinde sağdan sola her yerinde ayak izlerini bıraktı! Yoktu... Anlından yanaklarına doğru akan terin toprakla buluşması bile hüzünlüydü. Saatlerce aramış olmasına rağmen sonu gözükmeyen bir düzlüğün içinde nasıl bulabilirdi ki?
Geldiği yoldan geri döndü. Cipin olduğu yere doğru hızlı ve ara sıra koşar adımlarla. Artık geldiği noktadaydı. Yolun kavislendiği kısmına geçtiğinde etrafında döndü. Sokak lambaları, yol sağ taraftaki kaldırımın arkasında ki çalılıklar. Hızlıca attı adımını: "İşte burası o kızın olduğu nokta. Nerede bu lanet olasıca cip!"
Telefonu tekrar cebinden çıkardı ve açmaya çalıştı. Öfkesi artık yüreğinde ki hapishaneye sığmıyor gözlerinden firar ediyordu. Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Yaralı ellerinin arasından hınçla savurdu telefonu, tamda kızı gördüğü yere.
Parçalara ayrılan telefon yerde dağılarak artık kullanılmaz olduğunu gösteriyordu." Bir ipucu muhakkak olmalı". Hırıltıyla çıkan sesini kendisi bile zor duydu. Çalılıklara tekrar yaklaştı yere çömeldi. Kaşlarını çattı ve elleriyle toprakta parlayan bir sıvıya dokundu. Sağ elinin başparmağıyla okşarcasına işaret ve orta parmağına sürttü. "Kan. Anlaşılan bir cinayetin tam ortasındayım."
Gözlerini sokak lambalarından ışığını özgürce yansıtamayan aya dokundurdu. Öfkeli ve hırsla...
Arkadaşlar :)) İşte ilk bölüm ile karşınızdayım lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. :) Bölümün devamını yarın paylaşacağım :)) ;)) Diğer bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Davam: Kuyu Prensesi
Mystery / ThrillerKaranlık bir zamanın bilinmeyen sokaklarında ilerlerken korkunç bir kaza olur. Amerika da eğitim almış bir dedektif olan genç delikanlı, işini yapmak için Türkiyeyi ana vatanını seçmiştir. Geldiği akşam ağlayan bir kızı görmesi ve onun kaçmasıyla k...