"Bana acı mı yaşatacağını sanıyorsun? Sen hiç gerçek acıyla karşılaşmamışsın ki. Senden korkmuyorum..."
Genç kızın saçlarını çekerek yataktan yere fırlattıktan sonra öfkeyle arkasını döndü. Öfke damarlarında gezerken vücudu yanıyordu. Hınçla arkasını döndü ve kızın boğazını tutarak onu ayağa kaldırdı. Yavaş adımlarla onu duvara iteledi. O esnada da konuşuyordu:
"Bu hayatta kimsen yok! Tam olarak neyine neye güveniyorsun bilmiyorum ama benimle aranı iyi tutmalıydın. Yazık ettin kendine..."
Boğazını bıraktıktan sonra arkasını döndü ve bir müddet öylece durdu. Derin bir nefes aldıktan sonra arkasını döndüğünde kumral saçları önünü düşmüş gözlerinden akan yaşlara engel olamayan kızı gördü.
Acımasızlığı simasına yansımış olan genç adam telefonunu cebinden çıkardı.
"Odayı hazırlayın..."
Odayı terk ettikten sonra genç kız ayağa kalktı ve aynanın oraya gitti. Ayakları titriyor ve elleri tutmuyordu. Dudaklarını ıslattıktan sonra saçlarını arkaya itti ve masanın üzerinde ki tokasını alıp saçlarını bağladı.
Gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken ellerini masaya koydu ve düşünceleri arasında sadece yutkundu...
"Dayanacağım, dayanmalıyım başka çarem yok. Kimsesiz değilim ben! Sen varsın, Bilal abim var, Büşra ablam var, tek değilim ben. Beni aradığınızı biliyorum..."
***************************************
Grisha aldığı emri yolculuk boyunca düşünmüş ve ekstra olarak bir gün içinde de kafasında planını tasarlayıp tekrar etmişti.
Savaşın en büyüğü insanın iç dünyasında yankı bulanıdır. Ruhların çatışması ise sonra ki aşamada insanı yıpratır. Grisha yıllardır gizliliğini koruyarak hizmetinde olduğu adamın ölümünde rol oynayacak ve bu onun kendisiyle olan savaşın başlangıcı olacaktır...
Grisha siyah takım elbisesini giydikten sonra yatağının altından ince keskin ipi çıkardı. Belinin arka tarafına doğru olan kemer kısmına ipi doladıktan sonra ceketini de üzerine giydi.
Boy anasında kendisine baktıktan sonra telefonunu çıkardı ve malikânenin sol kanadında kalan patronunun tüm korumalarını sağ kanada yönlendirdi.
Sabah saat altı ve henüz yatağından çıkmayan Ahmar Orlov etrafında dönen ölüm sessizliğinin farkında değildi.
Grisha güvenlik kameralarını iptal etmiş lakin çalışanların fark etmemesi için önceki günlerden kaydedilmiş videoyu ekrana yansıtmıştı. Telefonunun saat dilimini geriye almayı da unutmadı. Profesyonel bir katil olarak kusursuz bir plana imza attığı ortadaydı...
Odasının kapısından çıktı. Sessiz adımları hayaletmişçesine yokluğuna kanıttı. Patronunun odasının kapısına vardığında derin bir nefes aldı ve ellerine cebinden çıkardığı eldivenleri giydikten sonra kapıyı usulca açtı.
Kapıyı kapattıktan sonra yavaş adımlarla adama yaklaştı. Belinden ipi çıkardıktan sonra sağ ve sol eline bir miktar doladı.
Hoşnutsuzca yatağında homurdanan adamın gözleri aralandığında kaşlarını çattı. Yatağında doğrulduktan sonra Grisha'nın elinde ki ipi gördüğünde öfkeyle:
"Ne yaptığını sanıyorsun it!"
Gözlerini kırpmadan adamın boynuna ipi geçirdiğinde çırpınmaya başladı. İpi o kadar sıktı ki ince bir şekilde boynuna kan akıyordu. Adamı boğarken kulağına eğildi:
"Ben it değilim..."
Adam son nefesini verdikten kısa bir süre daha öyle durduktan sonra ellerine sardığı ipi serbest bıraktı. Patronunun telefonunu yatağın yanında ki komidinin üzerinden aldıktan sonra saat dilimini değiştirdi ve kendisine mesaj attı: ADAMLARI MALİKÂNENİN SAĞ KANADINA YÖNLENDİRİN. Mesajı yolladıktan sonra tekrar saat dilimini düzelti ve telefonu aldığı yere bıraktı. Kapıya doğru adımlarını atarken üzerini düzeltti.
Hiçbir şey olmamış ve adamı öldürmemişçesine odadan uzaklaştı. Kendi odasına vardığında telefonunu çıkardı ve bazı tuşlara bastıktan sonra kısa bir süre bekledi.
Kameraları aktifleştirmişti. Aynanın önünde ki telefonunu eline aldıktan sonra gelen mesaja baktı ve dudakları tebessüm etkisiyle kıvrıldı. Diğer telefonunu ise parçalara ayırdıktan sonra odasının koltukların bulunduğu kısımda bulunan yanmakta olan şöminenin içine eldivenlerle birlikte attı.
Ceketini çıkardı ve yeni bir ceket giydikten sonra odasın kapısından dışarıya çıktı. İşlerinin başına geçti hiç bir şey olmamış gibi...
Öldürmek ölmekten basit gibi şu sıralar. İnsan ruhunun bu karmaşıklıkta diri kalması ne garip. Yok oluşun geride kalanlara bıraktığı bu boşluk ve çıkmaz her zamankinden daha da belirgin olacak bir cinayetin izlerini gözlerinde taşıyan Grisha yaşayanların arasında tek şahitti.
l"Lanet olsun. Daha ne kadar bekleyeceğiz?"
Elrod öfkeyle nefesini verdikten sonra koltuktan kalktı ve Boran'ın yanına yaklaştı. Elini omzuna koyduktan sonra:
"Sabret az kaldı."
"Daha neyin sabrı o kız orada nelerle uğraşıyor kim bilir!"
"Biliyorum ama işte yapabileceğimiz başka bir şey var mı ha?"
"Dışarıya çıkıyoruz hazırlan."
Homurdanarak odaya girdi ve üzerini değiştirdikten sonra Boran'ın yanına geldi. Boran ise ayakkabılarını giymiş dış kapının önünde Elrod'un ayakkabılarını giymesini bekledi.
Hızlı bir şekilde park alanına gittiler ve arabaya bindiler. Boran öfkeyle aracını kullanırken derin derin nefes alıyor ve direksiyonu daha da kavrıyordu. Elrod camdan dışarıya bakarken şehir dışına çıktıklarını fark etti.
"Nereye?"
"Bekle ve gör."
Boran aynadan takip edildiklerini anladığından dolayı arabayı şehrin dışına götürüyordu. Elrod ise daha yeni fark ettiğinde kaşları çatıldı.
"Takip ediliyoruz!"
"Farkındayım."
Artık boş araziler ve yollardan başka kimsenin kalmadığı noktadalardı. Yan yoldan birden önlerine geçen bir araba ile arkadaki arabanın arasında sıkıştırıldılar. Boş araziye aracı sürüklendikten sonra Boran elinde ki silahı arabaya bıraktıktan sonra araçtan indi.
Elrod Boran'a bakarken sırıttı ve :
"Oyuna tekrar hoş geldin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Davam: Kuyu Prensesi
Mystery / ThrillerKaranlık bir zamanın bilinmeyen sokaklarında ilerlerken korkunç bir kaza olur. Amerika da eğitim almış bir dedektif olan genç delikanlı, işini yapmak için Türkiyeyi ana vatanını seçmiştir. Geldiği akşam ağlayan bir kızı görmesi ve onun kaçmasıyla k...