Zamanın belirsizliği karşısında ruhunun çektiği ızdırabı kelimelere dökemiyordu. Ceylin yeni uyanıyordu, saçları yüzüne dökülmüş gözleri kısık ve yavaşça aldığı nefese karışan gözyaşları belirsizliği alt üst ediyordu. Sedyede doğruldu ayaklarını yere sarkıtırken üzerinde siyah mini dökümlü bir elbise olduğunu fark etti. Gözyaşları hala akıyordu. Kıyafetinin üzerinde bıraktığı izleri gördüğünde : "Neden?"
Sessizliği bozan bu tek kelimelik sorunun cevabını vermek için bekleyen kuzgunların başı tebessüm etti ve odada bulunan tekli koltuktan kalktı.
Bakışları keskin mavi gözlü adam aldığı derin nefesin ardından daha da yaklaştı genç kıza. Ellerini cebine koyduktan sonra gözlerini kırpmadan gözlerine bakıyordu.
"Ney neden?"
Ceylin başını kaldırıp adama bakarken yutkundu. Gözyaşları daha da hızlı akarken sağ eliyle sol yanağında ki yaşları silmek için uğraştı.
"Hiçbir şey hatırlamıyorum..."
Siması donuk adam elini genç kızın yanağına koydu. Anlına bir buse kondurduktan sonra nefesini orada bıraktı.
"Sana her şeyi tek tek anlatacağım merak etme. Ancak şunu unutma benden başka kimsenin lafına itimat etme. Çünkü şuan ki dünya gözlerini açtığın zaman değişti... "
İçeriğe bilim adamı girdi. Simasında kendisinden emin bakışlar taşıyordu. Gözleri kızda durduğunda görüş açısına efendisi geçti.
"Her şey hazır efendim. Ceylin hanımı götürmeye geldim."
Ceylin korkuyla titremeye başladığı sırada adam kızın ellerini tuttu ve genç kızın gözlerini mavi gözlerine hapsedercesine baktı.
"Hafızanı yerine getirmek için bunu yapmalıyız. Bana güven sen uyandığında ilk ben senin yanındaydım. Seni bulmak için o kadar uğraştım ki! Bunun ne kadar uzun sürdüğünü tahmin bile edemezsin."
İçeriğe giren hemşire kılıklı bayanlar Ceylin'in yanına geldikten sonra genç kızı odadan dışarıya çıkardılar. Odada kalan iki ruhunu kaybetmiş beden birbirlerine bakıp tebessüm ettiler.
"Onun bizden birisi olduğuna inandırmamız lazım."
Yutkunarak kapının eşiğine kadar gelen kuzgunların lideri elini kapının eşiğine koyduktan sonra gözlerini kapattı ve konuşmaya devam etti:
"Bir genç kızın en hassas olduğu şeyi yapacağım."
"Neyi yapacaksınız efendim?
"İzle ve gör..."
Yavaşça gözlerden kaybolan cismi tereddütlere neden olarak arkasında birini bıraktı. Bilim adamı da odadan dışarıya çıkıp Ceylin'in yanına gitti. Genç kızı bir sedyeye tekrardan uykunun kollarına bırakan hemşireler serumu getiriyorlardı. Bilim adamının gözlerine baktıktan sonra elleri titremeye başlayan bayanın korkusu olacakların habercisiydi.
"Neden titriyorsun?"
Bilim adamı şaşkınlığı gizleyememiş ve sorusunu sormuştu. O esnada bayana yaklaşıp elinde ki serumu aldı ve her ikisine de: "Dışarıya çıkan." Emrini verdi.
Bayanlar dışarıya çıkarken gözlerini kırpmadan genç kıza bakıyordu. Yaklaştı ve serumu taktı. Ardından gözlerini açması için bekleyişe giren bilim adamı elektrik şoku verebileceği kaskı elinde tutuyordu.
Zamanın kumları dökülmeye başladığı sırada değişen gelecek için duacı olmaktan başka bir seçenek kalmıyor. Karanlık gerdanlığı takmak üzere olan Ceylin, değişen bu hayatının değiştiğinden dahi habersizce zorunlu olarak şekil alıyordu. Geçmişe çizilen çizginin ardına geçilebilmesi mümkün mü bilinmez ama Boran'ın boş durmadığını biliyoruz. Hayat sessizliğini kenara bırakıp savaş arenasından farksızca kanlar akacağı bir meydana döneceği şüphesiz bir gerçek. Kıyamet genç kızın varlığında kopacak ve bundan nasipleneceklerin kimler olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Ölüm çok yakın, herkese...
Kuzgunların lideri odasına geçerken yanına gelen uzun saçlı sekreterini süzdü. Kıza doğru tüm bedenini çevirirken ellerini cebine koydu.
"Hoş geldin Anna."
"Beni çağırmışsınız..."
"Evet, takip et beni."
Korkuyla adamı takıp ederken ellerini birbirine kenetledi. Kuzgunların lideri odasının kapısını açtıktan sonra içeriğe girdi ve ardından kızda girdikten sonra kapıyı kapattı. Adam odasının avizesinin altına kadar geldikten sonra üzerindeki siyah tişörtü çıkardı. Sırtında ki kuzgun dövmesi omurgasının hizasında canlanıp uçacakmışcasına bir görüntü sergiliyordu.
Masasında bulunan şarabı göstererek: "Getir kendine de koy."
Tek kelime etmeden efendisinin sözünü yerine getiren bayan şarap bardağını uzatırken ellerinin titremesini gizleyemedi. Mavi gözlerinde ki hissizlik sekreterin yeşil gözlerine inerken dudaklarını ıslattı. "Ne oldu? Korkuyor musun?"
"Şey. Ben... Aslında..."
"İstemiyorsan çıkabilirsin."
Kızda herhangi bir hareketlenme olmadığını fark edince derince bir nefes aldı ve gözlerini kapattı sonra gözlerini açtı, derince verdiği nefesin ardından bardağını kafasına dikti ve kızın kollarından tutup yatağa fırlattı...
2 saat sonra
Anna tuhaf duyguların esaretinde kayboluyordu. Karanlık ona da dokunmuş oda ağlamıştı. Gözleri kapalı olan efendisine baktıktan sonra yutkundu ve dudaklarının titremesine engel olamıyordu. Neden ağlıyordu ki?
"Adınız nedir?"
"O kadar uzun zaman oldu ki adımı başkasının ağzından duymayalı."
Ortamın büyüsüne kapılarak efendisinin yanağına dokununca hiç beklemediği bir tepkinin esaretine düştü. Kızın elini tutup yere fırlattı. Gözyaşlarına hakim olamayan kız daha büyük şiddetle ağlıyordu.
"Sana tecavüz etmişim gibi ağlamayı kes Anna! Bir daha bana benden habersiz dokunma... Çıkabilirsin."
Sağ eliyle ağzını kapadıktan sonra ağlayarak odadan çıkan sekreter gözyaşlarına hakim olamıyordu. Kapadığı kapıya sırtını dayadıktan sonra eli ağzından düştü. "Bunu beklemiyordum. Bende insanım... önce sadece sarılmak ve ardından bu tepki, çok fazla ..."
Gözyaşlarını sildikten sonra uzun koridordu kayboldu. Yatağında tekrardan uzanma pozisyonuna dönen adam derin bir nefes aldıktan sonra koluyla gözlerini kapattı. Dudaklarında mırıldandığı isim odada sessizce yankılandı:"BARS..."
-DEVAM EDECEK-
Part part yayınlamak zorunda kaldım bu bölümü. Devamını istek üzerine yazacağım. Yorumlarınızı bekliyorum.^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Davam: Kuyu Prensesi
Mystery / ThrillerKaranlık bir zamanın bilinmeyen sokaklarında ilerlerken korkunç bir kaza olur. Amerika da eğitim almış bir dedektif olan genç delikanlı, işini yapmak için Türkiyeyi ana vatanını seçmiştir. Geldiği akşam ağlayan bir kızı görmesi ve onun kaçmasıyla k...