Bölüm 20

145 19 6
                                    


Dedektifi özel uçakla İngiltere'ye sonra da malikâneye götürdüler. Boran her yeri detaylıca incelerken sakinliğini koruyor ve Elrod'la bakışlarıyla anlaşıyordu. Elrod tedirgin ve İngilizlerin bir sonraki hamlesini bekliyor lakin duygularını dışa vurmuyordu.

Büyük bir kapının önüne geldiklerinde sarışın kapıya bir kere tıklattıktan sonra açtı. Masanın en uç köşesinde gözleri kapalı birini gördü.

Düşünceleri kirpiklerinden taşarcasına titriyordu Paul'un. İçeriye girdiklerinde Paul hala aynı pozisyonda duruyor ve sanki onların geldiğini bilmiyormuşçasına kıpırdamıyordu. Boran kaşlarını çattı ve dişlerini sıktı. Elrod kaşını hafif yukarıya kaldırdıktan sonra dudakları büzdü ve Boran'a baktı:

"Bunlar kafayı yemiş dostum. "

Boran hafif tebessüm ederken Paul gözlerini açtı ve derin bir nefes aldı. Kafasıyla adamlarına dışarıya çıkmalarını işaret ederken ayağa kalktı ve:

"Hoş geldiniz Boran Bey."

Elrod'u süzercesine baktıktan sonra öfkeyle nefesini burnundan verdi. Ve oturmaları için sandalyeleri işaret etti.

"Neden burada olduğunuzu biliyorsunuz.Bizimle anlaşacağınızı öğrendiğim için sizi nazik karşılıyorum Boran Bey."

Boran öfkeyle dişlerini gıcırdattıktan sonra nefesini verdi ve keskin bakışlarını Paul'a yönlendirdi.

"Hiç bir şey karşılıksız değildir. Bay?"

"Paul."

Elrod alaylı şekilde gülümserken inci parlaklığında ki dişleri ortaya çıktı. Boran'a baktığında kendisine verdiği mesajı anladı ve yutkundu. Boran tekrardan bakışlarını Paul'a çevirdi.

"Bay Paul. Eğer bizden bilgi almak istiyorsanız, istediklerimizi bize sunmanız gerekir."

"İstediğiniz şeye bağlı."

"Hayır, Bay Paul burada kuralları siz değil biz koyuyoruz."

Şaşkınlıkla gözlerini araladığında öfkeyle dişlerini sıktı. Derin bir nefes aldı ve ellerini yumruk yapıp masaya koydu.

"Çok merak ediyorum, bu özgüveni neye borçlusunuz? Bizim mekânımızda bize kural koyabileceğini söyleme cüretini nasıl gösterebildiniz?"

Boran sakinliğini korumaya devam ederken Elrod geriliyordu. Her an patlamaya hazır bir bomba varmışçasına diken üzerinde oturuyor ve istemsizce korku hissediyordu. Paul kadar Elrod'a şaşkın bir şekilde Boran'a bakıyordu.

"Benim kaybedecek hiç bir şeyim yok."

"Canınız var Boran Bey!"

Öfkeyle söylerken belinden çıkardığı silahı masaya koydu. Başını hafif yukarıya kaldırdı ve sandalyede daha dik oturdu. Boran silahı gördüğünde yüksek sesle güldü ve ellerini birbirine kenetledi.

Rahatlığı Paul'u daha da öfkelendiriyordu. Gökyüzünden gürleme sesleri odada yankı bulurken yağmur tanelerinin cama vurmaları ahenkle kulaklarına dokunuyordu.

"Herkes bir gün ölecek Bay Paul. Ha bugün ha yarın, ne fark eder ki?"

Sessizliğin olmasına izin vermeyen gökyüzü dahi durulmuyordu. Boran'ın iç dünyasının yankısı gibi konuşma sırası ondaydı.

Paul karşısında ki kararlı adama daha detaylıca baktı. Onu hafife almış olduğunu düşündüğü için pişmanlık hissine kapılsa da yelkenleri hemen suya indirmek olmazdı.

"Ne istiyorsunuz?"

"Asıl siz bizden ne istiyorsunuz önce onu öğrenelim?"

Paul öfkeyle gözlerini kapattıktan sonra derin bir nefes aldı ve başını yukarıya kaldırdı. Bakışlarını Boran'a yönlendirdiğinde ayağa kalktı. Boran da sandalyesinde rahat bir şekilde oturmasına devam ediyordu.

Elrod ise şaşkınlığını bir kenara atmış gerekirse Boran için ölmeği bekliyordu. Korku hissi onlara uzaktı. Toprağın yağmurla buluşmasının yaydığı koku açık olan pencerelerden içeriye süzülürken gergin olan bu havayı yumuşatmaya yetmiyor olması olayın ciddiyetinin kanıtıydı.

"Serdar Bey'in kızı ile ilgili sorularımıza cevap arıyoruz. Aynı sizin o kız için burada olduğunuz gibi.

**********************************************

"Kızın durumu nasıl?"

"Merak etmeyin iyi. Bilgiye ulaştık ve Ruslarda ki bilgiyle tamamladık. Her şey tamam şimdi gerekli malzeme teminiyle işleme başlaya biliriz."

Genç kızın yüzüne ve saçlarına parmaklarıyla okşarcasına dokunurken mavi gözlerinde durgunluk hakimdi.

"Uzun yıllar babasının yanında çalıştım. Bu ilaç her insanda uygulanamadığını biliyorum. Deneyler esnasında birçok insanı kaybetmiştik. Zaten Serdar Bey'de bu durumdan dolayı tedirginliği başladı."

"Bildiğim şeyleri anlatma bana. Sadece işini yap.Kızın hafızasını bulandırmanı istiyorum ve mümkünse her şeyi unuttur."

"Emredersiniz. İlk denek olarak onu kullanmamız açısından da iyi olacaktır."

Bakışlarını kızdan adama çevirirken durgunluğun yerini öfke aldı.

"Ona hala ihtiyacımız var zarar gelirse ne olacağını biliyorsun değil mi?"

"Merak etmeyin söz konusu canımken hata yapmam ben. Hem bir şeyi gözden kaçırmayın efendim bu deneğin her aşaması bu kızın biyolojik yapısından yola çıkılarak yapıldı."

"Nasıl yani?"

"Her insanın farklı yapısı vardır. DNA dizilimi ve-"

Mavi gözlerinden öfke taşarken nefesini hızlıca havaya verdi ve adamın sözünü kesti.

"Daha az detayla anlat şunu."

"Kısaca deney sadece bu kızda yüzde yüz tutar."

Başını sağa ve sola hafif sallarken yüzünde beliren tebessümle kıza tekrar baktı. Kapıya doğru yöneldiğin de bir süre durdu ve:

"Bu projeyi baştan yazman gerekse bile bende de yüzde yüz olması için çalışmalara başla. Bu iş sende..."

******************************************

"Neredeyim ben?"

"Bilal benim Büşra merak etme canım iyisin. Su su ister misin?"

"Sakin ol. Boran nerede?"

Sağ eliyle başını okşarcasına ovaladıktan sonra Büşra'nın dudaklarına değdirdiği bardaktan su içti. Sorduğu sorunun cevabını alamadığı için homurdanırcasına nefes alıp verdi ve tekrar sordu:

"Boran nerede Büşra?"

"Bilmiyorum..."

Olabildiğince karanlığın sardığı bir zamandalar artık. Aydınlık kutuplarda ki gibi bir süre izne çıktı. Karanlığın hükmettiği ve sadece güçlü olanların ayakta kalacağı bir dönemdeler. Yaşadıkları yaşayacaklarının sadece görünen yüzü olmakla beraber sessizliğince başlangıcı. Masumiyetin kaybolduğu zamana çok az kaldı...

İlk Davam: Kuyu PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin