Bölüm 14

132 28 0
                                    



Kahverengi gözleri şaşkınlığın esaretinde büyürken genç kızdan ayrılan Boran gözlerine baktı. "Korkma seni bulacağım. Bunu unutma."

" Saçma vedalaşmanız bittiğine göre bize müsaade. Bay dedektif Duruhan, Ceylin hanımı tekrar görebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Sizi zerre kadar ilgilendiren bir konu yok ortada. İşinize bakın. Hiç bir şey olmamış gibi ortadan kaybolacağız. Hiç var olmamış gibi ya da yok olmuş gibi. "

Tekrar ellerini cebine koyarken iki adam Ceylin ve Boran'a yaklaştı. Birisi Ceylin'in kolundan tutup yürütmeye zorlarken, çırpınan genç kızın gözleri yerde yarı baygın olan Bilal'e takıldı. Gözlerinden yanaklarına yaşları akarken dudakları titremeye başladı. Çırpınmaktan vazgeçerek kafası önünde yürümeye başladı. Diğeri de Boran'ın yanında durarak olası bir saldırıyı engellemek için tetikte duruyordu.

Boran öfkesiyle ellerini yumruk yaparken yerde ki abisine baktı ve gözlerini yumdu. Dizlerinin üzerine düştü. Büşra ağlıyor ve kan akışını durdurabilmek için yaranın olduğu yere baskı yapıyordu.

Ceylin kapıdan çıkmadan önce son kez baktı. Gözlerinde yaş yüreğinde ki korkuyla. "Tek suçlu benim..."

Mırıldanırcasına ağzından çıkan sözü duyan adam derin bir nefes aldı ve:

"Hayır, bir suçlu varsa oda babandır. Merak etme sana zarar vermeyeceğiz. Gitmemiz gerekiyor, on dört saatlik yol bizi bekliyor."

Yutkunduktan sonra bakışlarını kendisiyle konuşan adama yöneltti. Derin bir nefes aldıktan sonra yürümeye devam etti. Gelen siyah arabaya bindiler.

Gökyüzünün maviliğine ikindi kızıllığının vurduğu vakit genç kızın gözlerine karanlık çöktü. Bilinmeyen bir dünyanın korku dolu yolculuğu başlamıştı. Sessizce arka koltukta sadece olacakları merak ediyor ve daha çok korkuyordu. Arkasında bıraktığı bir yığın enkazı düşünerek hüzne kapılıyor ve istemsizce daha çok ağlıyordu.

Sağ eliyle kulağının arkasına saçını aldı ve yüzüne değen ıslaklığı gözler önüne serdi. Yanında oturan adam genç kıza bakıp iç çekti. Öfkeyle elini kızın çenesine getirdi ve başını kendisine doğru çevirdi:

"Ağlamayı kes."

Titreyen dudaklarına baktı kızın sonra gözlerine. İşaret parmağı çenesinin altında dururken üzerinde başparmağını getirdi. Kızın kafasını daha çok kendisine çekerken, korkuyla Ceylin gözlerini kapadı.

Adam derin bir nefes aldıktan sonra tıslarcasına havayı dışarıya verdi. Yavaşça elini çekti, Ceylin kapıya doğru daha da yaklaştığında adamın yüzünde korkutucu bir gülümseme belirdi.

"Birazdan uçağa bineceğiz küçük hanım. Arabadan indikten sonra zorluk çıkartmazsan sevinirim. Akıllı durduğun serece sana zarar vermem. Beni anladığını umuyorum."

Şehir merkezinden fazla uzak olmayan restorandan çıkalı on dakika oluyordu. Havalimanına doğru hareket eden araç, Ceylin'in hafızasında gizlenen bir anıyı harekete geçirdi.

Pencereden dışarıya korkuyla bakarken, kaldırımı gördü ve onun arkasında ki çalılığı. Önünde duran yolu ve o yolda olan olayların hayali canlandı gözlerinde. "Rüya..."

Elini cama koydu ve hızlıca geçtiği yola çaresizce baktı, dudaklarından tekrar fısıldarcasına:"Rüya olmalı..."

Başını önüne eğdikten sonra ellerini kucağında birleştirdi, ağlamıyordu artık. Düşünüyordu, kulağında yankı bulan sözler aklına geldi:

"Onların yanında ayak bileğine dokunma."

Boran'ın sözlerini tekrarlıyor ve neden sürekli olarak ayak bileğine dokunma ihtiyacı duyduğunu düşünüyordu. O gün koltukta gördüğü rüyayı hatırladı ve gözleri aniden açıldı.

Hafızasının yerine gelmesi onun için tehlikeli ve beklide çoğu insanın ölümüne neden olacak bir dizi olayların gerçekleşmesine sebebiyet verecekti. Kafasını koltuğa yasladı. Derin derin nefesler alırken başına giren ağrının sonucu gözlerini kapadı. Uykuya dalmak üzereyken:

"Patrona haber verin, suikastçıyı halledemedik lakin kız elimizde."

Adamın sesini duydu. Kaşlarını çattı ve kendisini uykunun kollarına bıraktı. Her şeyi tekrardan unutabilmek umuduyla...

**********************************************

"Ne demek kızı elimizden kaçırdık!"

Ahmar Orlov öfkeyle masanın üzerindekileri yere savururken kendisine bilgi vermek için gelen adamının karşısına geçti.

"Nasıl oluyor bu? Açıkla!"

"Dedektif yoğun güvenlik önlemleri aldı. Takip ediyorduk ama o esnada kimliğini tespit edemediğimiz kişileri fark ettik. Sadece biz değildik başkaları da kızın peşindeydi."

Dudakları öfkeyle titrerken kaşları çatık olan yaşlı adam arkasında duran sandalyeye bir tekme attı. Pencereye doğru yürüdü ve derin derin nefesler alarak rahatlamaya çalışıyordu.

"Devam et."

"Yemek yemek için merkezden biraz uzakta olan bir restoranda girdiler. Bizden önce hareket ettiler. Biraz daha uzakta olsaydık merkezden inanın belki..."

"Ne belkisi! Kız nerde şuanda ha? Ne yapıp edin araştırın, bulun, gebertin! Lanet olası adam bir işe yaramadı mı?"

"Kayboldu."

"NE?(!)"

Kükrercesine çıkan sesin etkisiyle irkilen adam gözlerini patronundan kaçırdı. Öfkeyle pencereden karışısın da duran adama doğru yürüdü ve bir tokat attı.

"Defol, yıkıl karşımdan beceriksiz herifler!"

Kapıdan çıkarken, dudaklarını ıslattı. Derin ir nefes aldı ve arkasına tereddütle baktı.

"Bana Alek'i çağır."

Kafasını tamam dercesine salladıktan sonra önüne döndü ve kapıyı kapattı. Kısa süre sonra gelen Alek, kapıyı açtıktan sonra biraz durdu. Etrafa saçılmış olan kırılmış cam parçalarını görünce kaşlarını çattı. Yavaşça içeriye girdikten sonra salonun sol tarafında ki pencerenin önüne konumlandırılmış olan iki koltuk ve önünde küçük masa olan yere baktı.

Öfkeden deliye dönen yaşlı adam oraya oturup düşünüyordu. Sessizce yanına yaklaştı ve boş olan koltuğa oturdu.

"Beni çağırmışsınız."

"Evet."

"Başarısız giden operasyondan dolayı. Sanırım..."

Yaşlı adam sağ kolunun dirseğini koltuğa dayadıktan sonra elini kafasına götürdü. Gözlerini kapadıktan sonra derin bir nefes aldı.

"Nasıl oluyor da başka birisi tam da bizim operasyonumuzun olduğu zaman operasyon düzenleyebiliyor?"

"Tesadüf?"

"Sadece tesadüften ibaret olduğuna inanıyor musun Alek?"

"Açık konuşulması gerekirse, hayır. Çünkü bu kadar günü gününe saati saatine denk gelmesi olacak iş değil."

"Bende öyle düşünüyorum. Aramızda bir hain var."

Aleke yandan bakarak iç çekti ve pencereden dışarıya bakmaya devam etti. Dudaklarını ıslattıktan sonra derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı.

"O haini bulmak senin görevin."

Sağ elinin işaret parmağını Alek'e uzattı ve biraz baktıktan sonra yavaş adımlarıyla salonu terk etti.

Sırtını koltuğa dayadı ve bacak bağa attı. Gözlerini kapadıktan sonra öfkeyle mırıldandı:"Bir bu eksikti."


İlk Davam: Kuyu PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin