Dili ne kadar öfkesini kussada, kalbi onun için atmaya devam ediyordu. Unutmak kolay değildi, dile kolay iki koca yılın hergününü birlikte geçirmişlerdi. Dolabındaki kıyafetler dahi Yiğit'le gittikleri alışverişlerde alınanlardı. Her zerresine işlemiş birini unutmak kolay kolay mümkün olmayacaktı ama unutmak zorundaydı.
Geçen aylar Yiğit için hergün ölüp tekrar dirilmekti. Asyasız hayatı düşünmemişti ki, o son iki yıldır hergünü Asya olmuştu. Evinin bile her santimi onun izlerini taşıyordu, elini nereye atsa gözlerini nereye çevirse gözlerinin önünde Asya ile olan bir anısı belirliyordu.
Tüm çabaları sonuçsuzdu, o gün evine gittiğinde ki bağırışları sayesinde babası da öğrenmiş kesin bir dille ikinci kez gittiği kapıdan kovulmuştu. Günlerce çıkar umuduyla beklediği kapıdan beklediği çıkmamış umutsuz bekleyişleri aylarca devam etmişti. Sonuç aynıydı mesajları ve aramaları yanıtsız kalmış, yüreği paramparça olmuştu.
Artık anlamıştı Asya'yı hatırlamadığı o geceyle kaybetmişti, zordu onsuz yaşamak ona göre ama belki birgün affedilme umudu vardı. Ne kadar zaman geçeceğini bilmeden, arsız kalbi o bir tek günün umudunu taşıyordu.
"Güzel kızım, hadi bir kaç lokma birşey ye iyice zayıfladın hasta olacaksın" kahvaltı masasında tabağını didikleyen kızının çökmüş hali ana yüreğini yakıyordu "Hakan sende birşeyler söylesene hasta olacak yavrum" ellerinden gelmiyordu ki birşey biran evvel bu günlerin geçmesini diliyorlardı "meleğim hatırım için ye olmazmı" umutla kızına çevirmişti bakışlarını "yakışıklım canım istemiyor, söz sonra yiyeceğim" masanın üzerinden ellerini tuttuğu babasına söz diyordu ama sonrada yiyemeyecekti, son günlerde daha da tuhaflaşmış hiçbir şey yemek istemiyordu.
"Ben biraz bahçede dolaşacağım size afiyet olsun" güçsüz adımlarla bahçeye yönelen kızlarının bu halini izlemek onları da üzüyordu fakat elden de birşey gelmiyordu.
"Hakan ne olacak bu kız, günden güne eriyor" ağlamaklıydı sesi "görüyorum Suna ve bu kez birşey gelmiyor elimden, dua edelim de eski haline dönsün" ellerini tutup destek olmuştu karısına "sana anlattımı olanları" bağırırken duymuşlardı ama sonrasında tek laf etmemişti kızları "sordum ama sonra diye geçiştirdi beni de o gün duyduklarımız işte" Hakan bey derin bir nefes çekti ciğerlerine "o hayta bu hale getirdi kızımızı, en başta izin vermeyecektim." Böyle diyordu ama yine olsa evet diyeceğini Suna hanım da o da gayet iyi biliyorlardı.
Günler aynı şekliyle devam etmiş iyice güçsüzleşen bedeni iflas etmek üzereydi. Ama yemek yemeyi istemiyordu, tüm iştahı buhar olup uçmuştu.
Yigit'in de ondan farkı yoktu, son zamanlarda şirket işleriyle ilgilenmez olmuştu. Sarhoş olup herşeyi kısa süreliğine unutma girişimleri, başına gelenlerin alkol yüzünden olduğunu hatırladığında hemen vazgeçiyordu.
Suna hanım ve Hakan bey bahçeyi arşınlayan kızlarını salonun camından izlerlerken Asya'nın düşmesiyle yanına koşmuşlardı.
"Hakan hastaneye götürelim" "Suna koş anahtarları getir" Suna hanım içeriye girdiğinde Hakan beyde kızını kucaklamış arabaya ilerlemişti. Arabada kızının dizindeki saçlarını okşayan Suna hanım çoktan ağlamaya başlamıştı bile "Ah yavrum aç gözlerini" Hakan bey kısa süreli başını arkaya çevirip baktığında meleğinin bembeyaz yüzü ile gaza biraz daha yüklenmişti.
Hastaneye ulaştıklarında Hakan bey kızını tekrar kucaklamış içeriye koşar adımlarla girmişlerdi, hemşirelerin getirdiği sedyeye yatırdığı kızını bir odaya götürdüklerinde ağlayan karısını kollarının arasına almış koltuklara bırakmışlardı bedenlerini "ya birşey olduysa kızıma" "şiştt deme öyle benim kızım güçlüdür, sabredelim birazdan öğreniriz" akıllarına kötüsünü getirememeye çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtınanın Umudu
Ficción GeneralAilesi tarafından reddedilmiş yapayalnız kalmış, seçtiği yola çıkarken sevdiği adamı gerisinde bırakan yaralı bir kadın. Başarılarının getirisi bir lakap FIRTINA, kolay kazanmadı o ismi ölümün kıyısında çok kez yürüdü. Tek bir amacı vardı yaşaması...