Tören sonrası tebriklerin ardından eve giderlerken Umut hala inanamıyordu, bu yüzden arka koltuktan öne doğru eğilip annesinin boynuna minik kollarını doladığında suratında şapşal bir ifade vardı.
"Anne şimdi sen geceleri de gitmeyeceksin, uyandığımızda da evde olacaksın, telefonla da çağırmayacaklar dimi?"
Umut ardı arkasına sıralarken Yiğit kahkahalarla gülünce Umut babasına şöyle bir bakıp omuzlarını silkti, annesiyle meselesi daha mühimdi.
"Evet küçük adam bunların hiç biri olmayacak, fakat ben hala polisim."
İşte şimdi şaşırma sırası Yiğit'e geçmişti, hala polisim ne demekti.
"Polisim derken, nasıl yani?"
Bu kez gülen taraf Umut'tu, biraz öncekinin intikamını alır gibi babasından çok gülüyordu.
"Ya baba..."
Asya gülmemek için dudaklarını ısırırken Yiğit bir yola bir de ona bakmaktan az daha şaşı olacaktı. Neyse ki bakışları tekrar yola sabitlenince üzerindeki meraklı bakışlar eksilmişti.
"Bu güne kadar yaptığım görevler gibi olmayacak, yani silahlar ve yaralanmalar yok. Saatlerini benim belirleyeceğim bir çalışma şekli, detayları sonra anlatırım."
Yiğit kafasında tartarken bu konuya pek takılmadı,bu günün güzelliğini anlayamadığı iş mevzularıyla meşgul edemeyecek kadar mutluluk sarhoşuydu. Umut'ta halinden memnundu, gerisi zamanla hallolurdu.
"Pek anlamadık anne, neyse sen hep evdesin ya.."
Umut kafasında planlara başlarken mutluydu, yıllardır annesi hep yanında olsun diye beklerken sonunda olmuştu. Dede mevzusunda aklı biraz karışıktı ama konuşurken kimsenin anlamayacağı ve onun çok eğleneceği bir dedesi vardı. Aklına gelenle kıkırdarken çok eğleneceği kesindi.
Oğlu gülerken neye güldüğünü bilecek kadar tanıdığından Asya'da çaktırmadan gülmeden edemedi, küçük beye yeni bir eğlence çıkmıştı. Kocasının eline uzanırken aşkla bakan gözlerinde parlayan ışık Yiğit'in içini ısıtmaya yetmişti.
Karısının ifadesine bakılacak olursa bundan sonraki hayatları pek renkli olacağa benziyordu. Zaten mevzu bahis Asya olduğu sürece renksiz bir hayatı da hiç düşünmemişti.
💣💣💣💣💣
Arda görevinin başına geçtiğinde içi içine sığmıyordu, masaya oturmayı özellikle reddetmişti. Orası hep Asya'nın masası olmuştu onun gözünde, karşı duvardaki Kerem amirinin de duvarında asılı duran denge resmine bakarken hayatlarını en iyi anlatan resmin o olduğunu düşünüyordu.
Denge terazisi en hassas olandı. Bir anda iyi bildikleri kötü, kötü bildikleri iyi olabiliyordu. Hepsi bunu en acı şekliyle yaşayarak öğrenmişken daha fazla düşünmeye lüzum yoktu.
Bakışları duvarda sabitken çalan kapıya gayri ihtiyari gel diye seslendiğinde bile bakışlarını resimden çekmeyi reddetti, az çok kimin geldiğini tahmin ediyordu.
"Amirim çiçeği nereye bırakayım?"
Mehmet'in eğlenir sesiyle ona doğru dönerken onun güldüğü gibi gülmeye başladığında Mehmet koluyla koca bir saksı tutmaya çalışıyordu. Başıyla saksıyı işaret ederken oldukça eğleniyordu.
"Hayırdır çiçekçiliğe mi başladın?"
Mehmet kolunda tutmaya çalıştığı saksıya bakıp yüzünü buruştururken biran evvel kurtulmanın derdindeydi.
"Çok komiksin ama bu devasa çiçek sana gelmiş."
Mehmet en sonunda saksıyı yere bıraktığında Arda üzerine iliştirilmiş zarfı alıp hiç beklemeden içinde yazılanları okurken gülümsemesi yerini özleme bıraktığında Mehmet'in meraklı bakışlarının üzerinde oluşunu önemsemedi, aksine notu okumamış oluşuna şaşırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtınanın Umudu
Ficção GeralAilesi tarafından reddedilmiş yapayalnız kalmış, seçtiği yola çıkarken sevdiği adamı gerisinde bırakan yaralı bir kadın. Başarılarının getirisi bir lakap FIRTINA, kolay kazanmadı o ismi ölümün kıyısında çok kez yürüdü. Tek bir amacı vardı yaşaması...