Yiğit uzanıp gözyaşlarını silerken konudan da uzaklaşmaya çalışıyordu, şimdi değildi belki ama gerçekleri anlatacaktı. Anlatması gerekiyordu, acıydı ama sebep olduklarıyla yüzleşmesi sorulacak hesap varsa da hesap vermesi gerekiyordu.
"Çocuklar nerde?"
"Evdeler onlar, Umut anlamış gibi huysuzlandı ama evde kalmaya ikna ettim."
Yiğit yanına oturduğunda başını göğsüne doğru yaslayıp gözlerini kapatmıştı, alabildiğine yorgundu.
"Hissetmiştir, bu yüzden sana inandığını pek sanmıyorum. Gelebilecek olsa çoktan gelmişti."
Yiğit gülmeden edemedi, Asya'nın neden konudan saptığını anlayıp ona ayak uydurmuştu. Yine de karısının doğru söylediğini de biliyordu, fırsatını bulsa Umut hastaneye çoktan gelmiş olurdu. Yıllarca en daimi görevi o iş olan bir asker gibi kapıda o beklemişti, yemeden hatta uyku dahi uyumadan annesi uyansın diye sabırla, temiz kalbiyle ettiği dualarıyla annesini beklemişti.
"Sen biraz daha toparlan getiririm onu da, Asya?"
Yiğit'in soru dolu sesiyle gözlerini açmadan başını salladı, olacakların önüne geçememişti ve bir yerden başlayıp geçmişin kayıplarını giderme zamanı gelmişti.
"Maksimillian dışarda mı?"
"Evet bekliyor, diğerleri de yanında. Sana kanı o verdi, verebileceğini senin için bir şey yapabileceğini keşfettiği an yüzü aydınlandı. Sanırım sen babana benziyorsun."
"Belki de, bilemiyorum. Hadi onları çağır bana, daha fazla beklemesinler."
"Tamam."
Yiğit karısının alnına ve dudaklarına bıraktığı tüy kadar hafif öpücüklerinin ardından yataktan kalkıp dışardakileri içeriye çağırdı.
Hepsi içeri girdiği an yüzlerinde ki rahatlamayı kısık gözleriyle bile görebiliyordu. Karşısında böyle sevinçle bakarlarken Arda'ya karşı içinde suçluluk vardı, bu düşünceden kendini uzaklaştırdı. Şimdi bunun sırası değildi, bu yataktayken o konuşmayı yapmayacaktı.
"Amirim iyisiniz değil mi?"
"İyiyim Mehmet, yine ölmedim."
Hepsi hafifçe gülseler de hoş bir şaka değildi, Yiğit kararan hüzünlü bakışlarla bakıyor olsa da saniyesinde kendini toparladı. Onun karısı ne olursa olsun direnmişti, yine olsa yine direnirdi.
Maksimillian ile göz göze geldiklerinde Arda hemen fark etmişti, kısa sorular ve cevaplardan sonra geçmiş olsun deyip çıktıklarında Maksimillian kapının hemen yanında durmaya devam ediyordu. Aldırmadı, arkasından kapıyı kapatıp çıktığında konuşulacakları merak ediyordu ama öğrenmesinin de bir zamanı vardı biliyordu.
"Ben de çıkayım."
"Yiğit, gitme."
Yiğit gülümseyip kenara çekilirken karısının biraz uzağındaydı, Maksimillian ağır ağır yaklaşıp tam yatağın kenarında durduğunda baba ve kızın gözleri birbirine kenetliydi. Tek bir hareket bekliyordu, sanki o hareket gelmezse konuşamayacak gibi hissediyordu.
"Kan vermişsin."
İşte bu sözler yeni başlangıcın ilk sözleriydi, Maksimillian yüzünün aydınlanmasıyla kızının eline uzandı. Sevinç ve hasret karışımı gözyaşları yanaklarından aşağı doğru yol izlerken o kızından bakışlarını çekmedi.
"Uzun, çok uzun yıllar geçti senin elini tutmayalı.. Kızım diye diye ömrümü geçirdim, sen beni hiç duymadın."
Artık Asya'da ağlıyordu, Yiğit karısı ağlamasın istiyordu ama babasıyla arasına da giremezdi. Kenarda içi söylenen her sözde yana yana sessizce bekledi. En acısı da belki sessizlikti, karısının çalınan her anını dinlemek o sessizlikte en büyük çığlıktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/96046021-288-k652327.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtınanın Umudu
Ficção GeralAilesi tarafından reddedilmiş yapayalnız kalmış, seçtiği yola çıkarken sevdiği adamı gerisinde bırakan yaralı bir kadın. Başarılarının getirisi bir lakap FIRTINA, kolay kazanmadı o ismi ölümün kıyısında çok kez yürüdü. Tek bir amacı vardı yaşaması...