Kısa bir bölüm oldu ama vakit buldukça yazıyorum iyi okumalar... :D
Sonraki beş günüm hep aynı düzende geçti. Sabah güneş doğmadan kalk. Duş al. Marnie' nin evine git. Önce Murtagh' la pestilin çıkana kadar antrenman yap sonra da Islanzadi' yle zihnin patlayana kadar çalış. Sonra eve gidip büyü çalış. Uyu. Sabah yine aynıları. (Tabii ki de zihnimdeki iki bilinç, Glorden ve Shunny her zaman yanımdalardı. Kimi zaman beni sinir etmek için kimi zaman destek olmak için. Ve evet şaka yapmıyorum arada ciddi ciddi tartıştığım bile oluyor.)
Bu sıkışık ve sıkı düzende başlarda çok zorlansam da sonraları alıştım hatta fazlasıyla normal gelmeye başladı. Tek kötü yanı Cho ile Andre' ye fazla zaman ayıramıyor olmamdı. Gerçi onların da durumu benden daha iyi değildi. Aynı şekilde onlar da çok sıkı bir programdaydılar. Sadece sabahları, eğitmen değiştirirken bir de akşam yatmadan önce görüşebiliyorduk. Ama bu o kadar da problem olmuyordu. Artık Andre ile aramızdaki bağ olması gerektiği gibiydi. Zihinsel olarak odaklanırsak konuşabiliyor, nerde olduğunu hatta biraz da olsa duygularını hissedebiliyordum. Aynı şeyler onun için de geçerliydi. O da benimle ilgili şeyleri hissedebiliyordu. Ayrıca Andre ile aramda olan bağın bir benzeri Cho ile aramda da oluşmuştu. Henüz çok dengeli değildi ama. Cho ile Andre arasında da vardı. Yani kısacası artık takım üyelerinin hepsinin arasında bağ vardı. Bu da yan yana olmasak bile haberleşebileceğimiz anlamına geliyordu.
İslanzadi ile derslerimize son hız devam ediyorduk. Artık bana işime yarayabilecek efsaneleri da anlatıyordu. Artık Marnie ile dersimiz yoktu. İslanzadi ile zihin derslerine devam ediyorduk. Ben önemli anılarımı ve bilmesini istemediklerimi zihnimdeki iki diğer bilinç olan Glorden ve Shunny' e aktarıyordum o bana saldırırken. Kazara bir şeyler öğrenmesini istemem değil mi. Son günlerdeki en büyük başarım İslanzadi' nin zihninden anı çalabilmek olmuştu. Sadece anlık bir manzara anı gibiydi ama bunu bana gün boyunca devam eden bir baş ağrısıyla ödetmişti. Büyü bilgisini de İslanzadi anlatıyordu. Bir çok büyü öğrenmiştim. Tek bir sözcükle düşmanın kalbinin durmasına sebep olabilir, veya nefes almasını engelleyebilirdim. Ama bu tür büyülerin sorumluluğu çok zordu. Bir canlıyı öldürürken onun zihnine dokunuyor, duygularını hissediyordum. Ayrıca düşmanlarımı zehirlemenin de bir yol olduğunu öğretti. Ama aynı yöntem bana karşı da kullanılabileceğinden zehirleri tespit etmesini de anlattı. Gerekli büyülerle çok da zor değildi. Tabii zehrin türüne göre. Onun yanında olduğum zaman yemek yemek artık zorlaşmıştı. İkram ettiklerinin içine zehir katıyordu. Onları kontrol edip ayrıştırarak yememi bekliyordu. Bir keresine farkına varmayıp yediğimde derim kırmızı kırmızı beneklerle dolmuş -bunların tedavi edilmezse üç saat içerisinde öldüreceğini söylemişti.-ve İslanzadi bir iyileştirme büyüsüyle beni iyleştirene kadar öyle kalmıştım. Zaman zaman ormanda dolaşarak farklı hayvanların zihinlerinde dolanıp onları tanıyordum. Onları tanımak, hislerini hissetmek çok farklı ve değişik bir deneyim.
Zamanımın çoğunu hatta gündüzümün hepsini orda geçiriyordum. Dolayısıyla da yemekleri orda yiyordum. Hala eskisi gibi iştahım yoktu ama yine de biraz bir şeyler yiyebiliyordum. Yemekler sırasında ilginç bir şey dikkatimi çekmişti. Ben et ve ürünlerini diğer yemeklere göre daha çok severim. O gün de Marnie' nin orda herkes mola vermiş, hep birlikte yemek yeniyordu. Ama İslanzadi' nin yemediğini fark ettim. Ona ders esnasında bunun nedenini sorduğumda bana ''Düşüncelerini paylaştığım, duygularını hissettiğim bir canlıyı yiyemem. Başka alternatif varken neden ona acı çektireyim ki'' Demişti. O an ne kadar haklı olduğunu düşündüm. Gün içerisinde karşılaştığım o hayvanların -geyikler, tavşanlar vs.- duygularını hissedebiliyordum. Aslında yemek yerken onları yediğimi düşünmek midemi bulandırdı. Bir kişiyi yemekle aynı kapıya çıkıyordu aslında. Bu düşünceleri kafamdan kovmaya çalışsam da o andan sonra bir daha et yiyemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şey
FantasyKlasik Yetenek hikayelerinden sıkıldıysanız aradığınız hikayeyi buldunuz. ilk bölümlere aldırmayın ve okunmaya devam edin. hayal kırıklığına uğramayacaksınız. Kızıl saçları, bembeyaz teni ve sıradan olduğunu sandığı bir hayatı vardı. Ama çok yanılı...