Gözlerimi araladığımda yine o beyaz odadaydım. Başucumda Cho vardı. Doğrulup oturur konuma geldim.
-Daha iyisin değil mi?
Başımla onayladım. Ama buraya geldiğimde yaralarım zaten kaybolmuştu.
-Buraya geldiğimde yaralı değildim. Ama bilincimi kaybetmeden hemen önce başımı çarptığımı hatırlıyorum. Nasıl mümkün olabilir?
-Buranın benim evrenim olduğunu söylediğimi hatırlarsın. Her evren aynı değildir. Bazıları fizikselken bazıları eter boyutta yani zihinsel olabilir. Bunun anlamı senin bedenin ve yaralanmaların boş umutlar ülkesinde ama zihnin benim evrenimde. Sense sadece bedensel olarak yaralandığını düşündün. Oysa zihinsel olarak da berbat haldeydin. Yeniden oraya döndüğünde bedensel yaraların duruyor olacak ama daha iyi hissedeceksin.
Şimdi her şey açıklığa kavuşuyor. Ama anlamadığım bir şey var.
-Nasıl oluyor da kendi evrenine sahip olabiliyorsun?
-Bu biraz karışık. Ama temel olarak görüş yeteneğim sayesinde diyebiliriz.Mührüm kırılıp kahin olduğumda burası üstündeki hakimiyetim daha da gelişecek. Şimdilik böyle küçük ve sade.
Ayağa kalktım. Nasıl da aklımdan uçmuştu. Diğerleri. Hemen geri dönmeliyim. Çatışmanın ortasındaydık. Yardım etmeliyim. Annemi kurtarmak için fazla zamanımız yok.
-Cho, hemen geri dönmeliyim. Annemi kurtarıp görüşün gerçekleşmesini engellemeliyim.
Endişeli görünüyordu. Gözlerini kaçırdı.
-Geri dönmelisin, evet. Ama sorun şu ki nasıl geldiğini bilmediğim gibi nasıl gideceğini de bilmiyorum. Nasıl geldiysen öyle gitmelisin.
-Buraya gelirken bedenim berbat haldeydi. Yarı yanmış ve fazlasıyla zarar görmüş. Belki de bir tür kurtuluş olarak en yakın evrene kaçtım.
Yüzümü buruşturdum. Biraz da alay eder gibi bir sesle;
-Belki beni biraz pataklamanın faydası olur. Ne dersin?
Gözlerini devirdi;
-Çok komik Mia.
Dedi aslında hiç komik olmadığını açıkça belirterek. Durdu. Sesini ciddileştirip;
-Ama aslında olabilir. Hiç de fena fikir değil.
Hızla yanıma geldi ve daha ne yaptığını anlamama fırsat kalmadan parmağını anlıma koydu. Bir an gri özlerinin sarıya dönüp parladığını gördüm ve geriye doğru savruldum.
Gözlerimi açtığımda doğrulmaya çalıştım ama başımdaki korkunç zonklama beni yeniden yere yapıştırdı. Görüşüm netleşmeye başladığında etrafa baktım. Bir tür çadırdayım sanırım. Biraz daha iyi hissettiğimde doğrulup oturdum. Elimi başıma götürdüğümde sarılmış olduğunu gördüm. Bacağım da aynı durumdaydı.
Yine de ağırlığımı vermeden çadırdan çıktım. İslanzadi, Murtagh ve Andre çadırın önünde kendilerine oturacak bir şeyler bulmuş konuşuyorlardı.
Benim geldiğimi görünce sustular ve bana baktılar. İslanzadi;
-Yola devam edebilecek kadar iyi misin?
-Evet. Ev son çatışmanın ortasındaydık. Sonra ne oldu?
Sorumu Andre cevapladı;
-Seni üstüne gelen alev topundan Murtagh kenara iterek kurtardı. Kendisi de bu arada biraz yandı ama karşıt bir tür büyüyle durdurmayı başardı. İslanzadi sana verdiğinin bir benzeri bombayı bana da verdi. Bilirsin, şu attığımı tutturma olayı sayesinde biraz yaklaşıp fırlattım. Bir kuleyi zaten sen halletmiştin. Diğeri de böylece patlamış oldu. Sonra çantalardaki örtülerden bir çadır yaptık ve seni oraya taşıdık. Bilincini kaybetmiştin ama nefes alıyordun, Cho bize bir şeyin olmadığını söyledi. Biz de sadece bedenindeki yaralanmaları tedavi ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şey
FantasyKlasik Yetenek hikayelerinden sıkıldıysanız aradığınız hikayeyi buldunuz. ilk bölümlere aldırmayın ve okunmaya devam edin. hayal kırıklığına uğramayacaksınız. Kızıl saçları, bembeyaz teni ve sıradan olduğunu sandığı bir hayatı vardı. Ama çok yanılı...