1

2.7K 131 7
                                    

Yalnız kalmaktan korkutuğum kadar hiç bir şeyden korkmuyorum sanırım. Biri gittikten sonra koşarak başkasını aramaya başlıyorum. Kimin ve ya neyin yeri bu kadar boş kaldı ve doldurulmalı bilmiyorum. Sadece kalbim değil vücudumda deliler gibi başkasına ihtiyaç duyuyor. Dudaklarım öpüşmenin verdiği sıcak hissi arıyor. Çaresizce ortalıkta koşturuyordum. Sadece bazı geceler çöküyordu yorgunluğu. Acizlik hissi. Aşkın peşinden koşmaktan yorgun düşüyorum işte bu gecelerde. Hep yakaladım sanıp sonunda aslında yaklaşamadığımı anlamak. Kafamın içini delicesine dolduran depresyon hissi. İçime ve vücuduma yayılıyor. Her seferinde bir daha hayal kırıklığı yok desem de hep hayal kırıklığıydı işte. Hiçbir şey güzel bitmiyordu. Bu hastalıklı arayışı artık durdurmak istesem de her seferinde yaşadığım yerdeki seçeneklerim tükeniyordu ve kendimi başka bir şehirde buluyordum. Tam bir kaşar mıydım ? Belki de öyleydim ve bunlar bir kaşarın duygularıydı.İşte bu da yine böyle bir hikayenin başlayacağını yine kovalayıp kaybedeceğimi düşündüğüm bir gündü. Hiç bir şeyin nasıl delice bir hal alabileceğinden haberim bile yoktu.

  Yine yeni bir şehre daha yerleşirken doğrusu bu seferki bir kasabaydı. Yeni evimizin mutfak tezgahında oturmuş annemin ve babamın her zamanki zırvalıklarını dinliyordum. 

"Burası artık bizim evimiz. Söz veriyoruz buradan gitmeyeceğiz tatlım. "

dedi annem elinde bir koliyle içeriye girerken. İçimden yükselen histerik kahkahayı dışarıya bıraktım.

"Bundan önceki 12 yerde olduğu gibi mi ?"

"Bu sefer ciddiyiz  Skylar. Bu evi satın aldık, ve burada yaşayacağız."
"Peki kanıtlayın ve bundan 4 önceki evimiz için çizdiğim yatak odasını yaptırtın."
"O kadar paramız olmadığını biliyorsun. Yine de odanı istediğin renge boyayabiliriz. "

dedi babam. Mutfak tezgahından yere atladım ve mutfaktan çıkıp yeni yerleştirilmiş kanepeye kendimi bıraktım.

"Size bir şey sormalıyım."
"Tabi tatlım."

"Bu ev dev gibi ve oldukça güzel. Burayı alacak parayı nereden bulduk ?"
"Kasabaya o kadar uzak ki muhtemelen neredeyse bedavadır."
" Burası aslına bakarsan teyzenin ama o artık New York' da yaşıyor yani burası artık bizimdir. "
"Cidden burası güzel olmuş."

dedim etrafıma bakıp.  Annem ve babam ve üç haftadır buradaydı. Troy ve ben ise sınavlarımızı bitirdikten sonra buraya gelmiştik. Troy benim ikizimdi. Hayatımdaki daimi tek arkadaşım oydu, onunki de bendim. Bu yüzden fazlasıyla yakındık. Benim diğer yarım gibiydi. Yeni salonumuzda oturabileceği başka bir sürü yer varken Troy gelip dizlerini kafamın altına sokmuştu. 

"Resmen bir tepede ormanın içinde yaşıyoruz. Bunu tek fark eden ben miyim ?"

diye sordu Troy. Annem ona ters bakışlar attıktan sonra konuyu değiştirdi.

"Evet çocuklar.  İkinizin de odası hazır. Sadece yerleştirmeniz gereken kutular var."
"Tahmin edeyim en büyük odayı yine Skylar aldı."

diye homurdandı Troy.

"Elbette ben aldım. "

diye böbürlendim. Oda konusunda takıntılarım vardı diyebilirdik. Odam büyük olmalıydı yoksa içim daralıyordu. Odasında çok fazla zaman geçiren birisi olarak odamın beni daraltması beni asabi birisi yapıyordu ve işte her şey birbirlerini tetikliyordu.  

"Her neyse. Takıntılı olan sensin. Neden salonda oturuyoruz hadi gidip şu odalarımıza bakalım."
"Çıkarken kutuları almayı unutmayın. Troy senin odan bir kat yukarıda soldaki kapı. Sky seninki de çatı katında."

dedi. Yattığım yerden kalktım ve yerde üzerinde adım yazılı olan kutuyu alıp koşarak yukarıya çıktım. Ev dışarıdan o kadar büyük ve güzel görünüyordu ki. İçinin her köşesini merak etmeden duramıyordum. Tabi eve dışından bakılıp içine girildiğinde işler komik bir hal alıyordu çünkü ev dışarıdan eski gri taşlardan örülmüş bir kale gibi dururken içeride turkuaz renkte duvalarında pop artlar olan cıvıl cıvıl bir salon vardı. Mutfak Amerikan mutfak olduğu için orası da turkuaz renkteydi. 

Üst kat oldukça küçük görünüyordu koridoru yoktu ve muhtemelen çıktığınız an gördüğünüz alan 7 metre kare olmalıydı.  Sadece iki kapı vardı ve bunlardan birisi tuvaletti. 

Troy aylak aylak yukarıya çıktı ve odasının kapısını açtı. İçerisi dev gibiydi. Yerler beyaza yakın bir krem rengideki parkelerde döşenmişti.  Troy'un yatağı plastik neon ışıklı bir platforma duruyordu. Yanında da beyaz duvara yapışık dikey olarak birbirine bağlantılanmış yatay raflar duruyordu. Rafların bittiği yerde yarım dörtgen şeklinde bir pencere okuma köşesi vardı. Çalışma masası oraya koyulmuştu.  Okuma köşesine de arkanızı tam döndüğünüzde ise Troy' un kendi heykel atölyesiyle karşılaşıyordunuz. Resmen mükemmel bir odaydı. Troy odanın içinde neredeyse mutluluktan ölecek gibi görünürken kutumu alıp bir kat daha çıktım ve merdivenlerin sonundaki beyaz kapıyla burun buruna geldim. Kapıyı dirseğimle açtıktan sonra kutuyu yere bıraktım ve kendimi odanın büyüsüne bıraktım. Muhteşemdi. Dev bir kat benimdi ve Odanın bir tarafı yassıydı bu yüzden yatağımın tam üzerine bir çatı penceresi denk gelmişti. Tavandan sarkan şeffaf yarım daire şeklinde içi pembe yastıklarla doldurulmuş bir koltuk vardı. Çalışma masam 7 gen bir okuma köşesinde duruyordu. Odamda kanepe, televizyon bile vardı. Dev raflarda pikabım ve kaktüslerim duruyordu ve kitaplarım. Resim yapmak için bile bir köşe vardı. Hayatımda gördüğüm en güzel odaydı. Kutumu açtım ve içinden Troy'un yaptığı küçük kedicik biblosunu alıp televizyon sehpasının üzerine koydum. Mutlulukla etrafa baktım ve umutsuzca buradan asla gitmemeyi diledim. 



MELEZ İKİZLER LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin