Troy'u odadan çıkartığımda sandalye kapımızın önünde beni bekliyordu. Yalnızca bir kişilik olan sandalye bir anda Troy'un dizlerinin arkasına baskı uygulayarak onu oturtup harekete geçti. Henüz 10 dakika bile geçmemişti ki Troy ve bizim biricik ahşap sandalyemiz geri döndü. Troy'un kucağında siyah garip bir sırt çantası dışında bir şey yoktu.
"Sizin dünyanızdaki oyuncakların kesinlikle daha eğlenceli olduğuna karar verdim."
Dedi ve çantayı sırtına geçirdiğinde çanta Troy'un vücudunu kaplamaya başladı daha önce derslerden birinde gördüğümüz adı "Crna Sluz" olan adını siyah balçık dan alan bir köle yaratığa dönüşmüştü. Bu yaratıklar genelde sadece sahibinin işlerini haketmek için bütün büyücülerin kolaylıkla sadece siyah balçıkdan yapabildiği bir canavardı. Genelde konuşmazlar ve sadece söyleneni yaparlardı.
"Harika değil mi ?"
"Aşağı dünyanın kast sistemine göre en alt seviyesinde bulunan normalde canlı bile sayılmayan bir yaratığa dönüşmen mi ? Evet baya güzel."Dedim ve bu küçük esprimin ardından aklıma gelen tek şey idam köşesinde beklemekte olan sevgilimdi.
"Artık gitmeliyiz. Sadece köyden çıkana kadar asla konuşma."
"Pekihala. Bir şey sormalıyım."
"Sor."
"Telefonun var mı çünkü bu dev kitabı yanımızda taşımanın zekice olduğunu düşünmüyorum. Yani sadece haritanın fotoğrafını çeksek."
"Her soruyu sırayla cevaplayan bir kitabın önceliklerini neye gore belirlediğini tam olarak bilemeyiz. Koskoca bir dağın hepsini yürüyerek artık ne bulabileceksek onu bulmayı bekleyebileceğimizi sanmıyorum o yüzden o sırt çantasının içine bence bunu da koymalısın."
"Pekihala bunu deneyelim."
Dedi ve olmayan -yani en azından benim giremediğim- çantayı sırtından çıkartıp içini açtı. Içi boş normal bir çanta gibiydi. Kitabı çantaya koyduktan sonra tekrar sırtına taktığında normal bir Crna Sluz a dönüştü. Böylece ikimiz de birbirimize baktıktan sonra sırayla sandalyeye oturup okulun içine çıktık. Okula bir Crna Sluz getirmiş olmak herkes için ne kadar garip olsa da okulda fazla durmadan köye indik. Köydeki kalabalığın içinden ilerlerken birden bire önümüze daha önce sadece sarayın içinde gözüme çarpımış olan evrenin en çirkin ve asıl grupta var olmayan ancak sonradan evrilen kurbağaya benzeyen iri yarı bir goblin önümüzü kesti.
"Küçük hanım. Etrafınızdan gelen saf iyilik kokuları alıyorum. "
"Ne ?"
Diye sordum. O kadar telaşlanmıştım ki ağzımdan sadece bu iki kelime dökülüvermişti. Troy şu anda fark edilirse bu her şeyin sonu olurdu.
"Ah benim kadar safkan ve harika bir tür karşısında senin kokun küçük kız burnuma iyilik gibi gelmiş olmalı. Küçük cılız bir kızsın ama siyah gül kadar güzelsin."
Dedi ve yapış yapış dev elleriyle vücuduma dokundu. Içimden kusmak geliyorduysa da kendimi tutuyordum. Gerçekten bu dünyada bile basit kur cümlelerinin geçerli olduğunu bilmiyordum. Yine de içimdeki telaş yüzünden hala yerimden kıpırdayamamıştım ki birden bire havada uçan kırmızı bir parıltı gördüm. Goblin iğrenç elini üzerimden çekerken sadece bir ses duydum. Bu tok bir erkek sesiydi. Genç olsa da güçlü bir sesti.
"Kızı rahat bırak Soylogru."
Dedi. Ben o sırada çoktan köyde koşmaya başlamıştım bile. Bir süre ilerledikten buranın bir eyalet kadar büyük olduğuna karar verip kendimize bir araç bulmaya karar verdik. Otostop her ülkede olduğu gibi burada da aynı işliyordu. Üzerinde kürkü olan oldukça güçlü görünen bir büyücünün arabasına binmiştik. Kadına sadece bir doğa büyücüsü olduğumu ve ormandan karkisar toplamam gerektiğimi söylediğimde oldukça ikna olmuş görünüyordu. Bizi arabasıyla ormanın girişine kadar bıraktıktan sonra yolculuğun daha yeni başladığını fark ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ İKİZLER LANETİ
FantezieŞeytan ve tanrının elçisi dünyaya yıllar önce 12 çocuk yolladı. Yalniz iki tanesi kendi yaradılışına karşı geldi ve iki çocuk yaptı. Çift yumurta ikizi bir erkek ve bir kız çocuk. O çocuklar çok uzun yaşamadı ve kendi aileleri tarafından kurhan edil...