***

479 40 0
                                    

"Yardımına ihtiyacım yok."

Dedim. Çünkü yoktu. Ona feci şekilde sinirliydim. Saatlerimi çalmıştı, dakikalarımı ve anılarımı. Ona iki gece zaten katlanmıştım ve gereken cevaplarımı almıştım. Biraz daha ona katlanmayacaktım.

"Pekihala sen bilirsin."

Dedi ve kapı koluna yeltendi. O anda içimi bir telaş sardı. Onu durdurmam gerektiğini biliyordum ama istemiyordum. Bu gece ile ilgili endişem patlamak üzere olan bir volkan gibi içimde yükseliyordu.

Durdur onu.

Ona daha çok borçlu kalmak istemediğine eminim.

Durdur onu.

Ona hala sinirliyim.

Durdurmak zorundasın.

Ve işte çoktan çıkıp gitmişti işte. Bu gece için kendime dönüşebileceğim bir yere ihtiyacım vardı. Bu yüzden odamdan çıkıp aşağıya logar kapaklarının olduğu bölüme indim. Birisi en azından beni bir ormana götürüyor olmalıydı. Birkaç tanesini denedikten sonra çabamın boş olduğunu fark ettim. Tek başıma bu işin içinden çıkmam için son bir çarem kalmıştı. Dışarı çıkacaktım. Kendi dünyama geri dönebilirdim. Sonuçta oradaki ormanı biliyordum. Belki her köşesini karış karış gezmemiş olsam da bir bölümü konusunda oldukça iyiydim. Oraya nasıl gideceğimi bilmiyordum o kadar bir saatlik bir yolculuk gerektiriyordu. Acaba kapının önündeki at arabasına beni o kapıya götürmesini söylesem götürür müydü ? Başımda tacım vardı yani kraliyet ailesinden sayılırdım. Sarayın kapısından çıktığımda umut ettiğim at arabası orada duruyordu. Basamaklardan inerken adama oraya gitmek istediğimi nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Dünya kapısına mi diyecektim ? Çok saçma olurdu. Dünya geçidine. Hayır bu da aptalcaydı. Peki hangisi olacaktı ? Belki de öylece arabaya binmeliydim. Belki de tek hatta çalışan otobüsler gibi olabilirlerdi. Bunu beklemek muhtemelen çok saçma olurdu. Basamakların sonuna geldiğimde at arabasının yanında duruyordum.

"Dünya ya açılan kapıya gitmek istiyorum."

Kelimeleri çıktı en son ağzımdan. Aptalcaydı.

"Pojliyosa ya mi efendim. "

"Evet."

Dedim alternatif adının bu olduğunu umut ediyordum.

"Elbette majesteleri buyrun."

Dedi yerinden kalkıp bu sırada ışık hızıyla kapıyı açtı. Arabaya bindiğimde bu sefer perdeleri araladım. Dışarıda küçük güzel müstakil evler vardı. Hepsi birbirinin aynısıydı. Sanki kominizmin mükemmel göstergesi gibiydi. Hepsi aynı modellerde lacivert evlerdi üzenlerinde ise altın rengi işlemeler vardı. Bir süre sonra evler küçüldü ve zümrüt yeşiline döndü daha fakir görünen sokaklardan geçtik bu dışarıdaki küçük çocukların kıyafetlerinden belliydi.  Ardından hiç ev kalmadı etrafta yalnızca siyah pürüzsüz duvarlar kalmıştı. Yaklaşık on dakika duvar boyunca ilerledikten sonra perdeyi kapadım. Duvar gözümü yormaya başlamıştı. Araba çok geçmeden durdu. Yine oradaydık işte. Dönüşmeden önce Troy'u bile görebilirdim belki de. Tabi annemleri atlatmak pek kolay olmazdı. Beni görürlerse onların kafasındaki deli okulundan kaçmış olacaktım. Onları çok özlemiştim. Beni gördükleri anda okulun zannetikleri numarayı arayacaklarından emindim ve içimden bir ses bu geceyi atlatmadan bunu yapmamam gerektiğini söylüyordu. Bunu sabah yapabilirdim.

Kapıdan geçtiğimde ormanın içine çıktım. Arabayla hangi yoldan geldiğimizi biliyordum. Bu yüzden o yoldan geri döndüm saatlerce yürüdükten sonra içimde bu gün bir türlü bastıramadığım açlığım beni delirtmeye başladı. Neredeyse ağaç yapraklarını yeme isteği ile doluydum. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ama dolunayın çıkmasına daha vardı. O sırada bir ses duydum. Arkamda kocaman kahverengi bir yaban domuzu duruyordu. Hayatımda daha önce fotoğrafları dışında hic görmemiştim. Fazlasıyla büyük ve korkutucuydu. Bana doğru koşmaya başladığında öylece kala kalmıştım. Üzerime atladığı anda itmeye çalıştım ve başarmıştım. Kocaman iğrenç şeyi üzerimden atmıştım. Domuzun kanı akmaya başladığında kulaklarım çınlamaya başladı. Sarhoş gibi hissediyordum görüntüm bulanıklaşırken kendimi tüm dürtülerimin kucağına bıraktım.

MELEZ İKİZLER LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin