***

418 29 1
                                    

Okulun başlamasının üzerinden bir hafta geçmişti. Genelde Lue, Troy, Bill ve Ji Min ile birlikteydim. Birlikte çalışıyor birlikte dolaşıyorduk. Vincent ı gördüğümde ise sadece başımla selam vermekle yetiniyordum. Bir haftadır neredeyse hiç konuşmamıştık. Bu beni rahatsız etmiyordu. Çünkü arkadaşlarının yanındayken zaten onunla konuşasım gelmiyordu. Gerçekten garip tiplerdi. Hatta içlerinden bir çocuğun  sarı saçları sürekli pis görünüyordu ve kafasına yapışmıştı yüzünde yaklaşık 10 tane delik olmalıydı ve etrafına yamyammışcasına bakıyordu. Yani onları tanımıyordum ama ön yargılı olmak elimde değildi.

Birinci haftam bu tatlı rutinle geçmişti. Artık bir yere taşınmayacağım için arkadaş edinmekten korkmuyordum. İlk hafta sonumuzda telefonum çaldı. Arayan Vincet'dı.

"Küçük Paris turuna hazır mısın ?"
"Evet elbette."
"Güzel konum at bir saate seni alırım."

Dedi ve telefonu kapattı. Üzerimdeki gri eskimiş hırkayla ve ayağıma büyük duran uzun çoraplarıma baktım. Acilen hazırlanmam gerekiyordu. Telefondan konumu gönderir göndermez ayağa fırlayıp kendimi banyoya attım. Hızlıca bir duş aldıktan sonra kendimi dolabıma gömdüm. Giyecek hiç bir şeyim yokmuş gibi hissediyordum. Dolabımın altını üstüne getirdikten sonra çok yürüyeceğimiz için rahat bir şeyler giymeliydim ama dolabım o kadar renkliydi ki onun yanında palyaço gibi durmak istemiyordum. Biraz daha arama yaptıktan sonra dolabımdaki siyah tül buluzu aldım. Sadece tülden oluşuyordu. İçine üzerinde gül olan sutyenimi giyip üzerine onu geçirdim. Fazla abartı duruyordu. Bu yüzden içimdekini düz siyah bir sutyenle değiştirdim altıma siyah şort giydikten sonra hala doğru görüşmediğimin farkındaydım ama dolabımdaki en siyah şeyler bunlardı. Düz siyah bir tişörtüm bile yoktu. Ayağıma siyah botlarımı  giydim. Banyoda makyaj yapama gidiyordum ki telefonum çaldı. Telefona doğru giderken arayanın Vincent olmaması için dua ediyordum. Bu kadar erken gelmiş olamazdı.

"Alo"
"Geldim. Aşağıda seni bekliyorum. "
"Tamamdır geliyorum."

Dedim ve telefonu kapadım. Hızlıca saçımı üstten dağanık bir topuz yapıp kırmızı rujumu ve rimelimi sürdüm sadece bunları yapmaya vaktim kalmıştı. Evden çıkarken gözüme bir güneş gözlüğü taktıktan sonra telefonumu ve kapının girişindeki kasede duran parayı alıp çıktım. Nakit cebime tıkıştırırken aşağıya indim. Mükemmel bir siyah bugatti kapının önünde duruyordu. Arabadan indi ve bana baktı. Üzerindeki kıyafeti diğer günlere oranla çok daha derli topluydu. Harika bir deri ceket vardı ve kırmızı siyah pütükareli bir fular takmıştı saçları ise diğer günlerden daha iyi görünüyordu. Beni görünce hafifçe gülümsedi ve gelip kapımı açtı.

"Araban harika görünüyor."
"Teşekkürler. Pek benim tarzım sayılamaz tabi."

Dedi ve beni bindirip kendisi de arabaya bindi.

"Evet seni en bilindik köşesinden en bilinmeyene doğru götüreceğim."

Dedi. Yaklaşık 15 dakika sonra park etmiş Eyfel kulesine doğru yürüyorduk...

"Vincent sana bir şey sorucam."
"Evet."
"Şu arkadaşların. Biraz ürkütücü görünüyorlar. Yani benim açımdan... Birazcık."
"Aslına bakarsan iyi insanlar. Sadece güçlü görünmeye çalışıyorlar. Şimdiye kadar çok hasar görmüşler."
"Buna ihtiyaçları yok. Mesela ben. Sence ben güçsüz mu görünüyorum ?"
"Kırılgan görünüyorsun."
"Pekihala. Peki sen,  bu yüzden mi böyle görünüyorsun. "

Dedim. Cevap vermedi. Ortamı uzun süreli bir sessizlik ele geçirmişti ki zaten cevabımı aldığım üzere ona doğru döndüm. Tam o sırada onun da bana döndüğünü fark etmemiştim. Kafam göğsüne çarparken alnımda deri ceketinin düğmesinin izi çıktığına emindim. Çarptıktan sonra geri sendeledim. Tam o sırada beni kolumdan tutup çekti.

"Bir şey mi diyecektin ?"
"Sa-sa-saçın."

Beni geri bırakırken içimdeki utancım resmen içimde kaynıyordu. Resmen kekelemiştim. Şimdi de gülümsüyordu. Resmen kibirli kibirli gülümsüyordu. Çok utanç vericiydi. Kendimi eyfelden atsamıydım ki ? Mantıklı bir seçim olabilirdi.

"Saçın diyordun."

Bu sefer kekelemek yoktu. Kendine gel Sky !

"Belki kestirebilirsin. Yani istersen. Sadece ihtiyacın olduğunu düşünmüyorum. Hem sana yakışabilir."

Dedim uzun bir sessizlikten sonra cevap verdi.

"Sanmıyorum."
"Ama neden ?"
"Kimsenin istediği insan olmak istemiyorum. Belki saçımı kestirsem memnun olabilirim ama onları memnun etmek istemiyorum."

Dedi o sırada içim burkuldu. Kast ettiği şeyin ailesi ile ilgili olduğunu seziyordum. İçimden ona sarılmak gelse de ona dokunma düşüncesi bana çok uzak geliyordu. Evet,  yanımda duruyordu uzansam dokunucaktım ama sanki görünmez bir kubbe onu sarmalayıp içine alıyordu ve aklımdaki ona dokunma düşüncesini imkansızlaştırıyordu.

"Yine de sana yakışırdı. "
"Belki bir gün."

Dedi. O sırada eyfelin tepesine varmıştık. Aşağıdaki manzara çok hoş görünüyordu. Her yer ve herkes minicikti. Etrafıma uzun uzun baktıktan sonra kolumda bir el hissettim. Vincent a doğru döndüğümde eli belimi kavradı ve beni kendine çekti. Yüzüne o kadar yakından bakınca nefesim kesildi. Yavaşça bana doğru eğildi. Beni öpecekti... Ama neden ? Daha çok erken değil miydi ? Yani çok hızlı oluyordu. Geliyor.

Dudakları dudaklarıma dokunduğunda bütün tedirginliğim geçmişti. Sanki aramızda dalga dalga elektrik ve ısı vardı. Benden ayrıldığında gözleri buğulu bakıyordu. Etrafımızda bir kalabalık toplanmış bizi alkışlarken ne yapacağımı bilemiyordum geri çekilip elimi yüzümle kapattım. Utançtan elim ayağıma dolanmıştı. Etraftaki alkış sesleri durduğunda Vincent yüzümdeki ellerimi çekti.

"Sanki seni çok uzun süredir tanıyor gibi hissediyorum. Çok uzun zamandır istiyor gibi."

Dedi. Saçlarından bir tutamı alıp okşadım. Simsiyah saçları arasında o küçük tutam beyaza dönerken ne olduğunu anlamak için kendimi zorluyordum. Resmen beyaza dönmüştü. Birden gökyüzüne doğru çekiliyor gibi hissettim. İçimi bir korku kapladı. Neler oluyordu ?

MELEZ İKİZLER LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin