Aradan sadece iki gün geçmişti. Annem gitmeyi kabul ettiğim günün akşamında okulu aramış ve hayvan kabul edip etmediklerini sormuştu. İşte şimdi buradaydım. Dev şato görünümlü okulun kapısında dikiliyordum.
"Unutma tatlım bu senin iyiliğin için."
dedi annem ağlayarak ve bana sarıldı. Troy ve babamla evde vedalaşmıştık. Troy' suz ne yapacağıma dair hiç bir fikrim yokken koyu kızıl saçları olan bir kadın yanımıza geldi.
"Sky. Merhaba okulumuza hoş geldin. Annenle burada vedalaşsan iyi olur. "
"Peki hala bebeğim. Seni sevdiğimi unutma. Bizi istediğin zaman arayabilirsin."dedi. Kızıl saçlı kadın anneme gülümsedikten sonra koluyla annemle arama bir barikat kurdu. Kızıl saçlı kadınla içeriye doğru yürüdük. Kadın dev kapıyı ittirerek açarken ihtişamlı bir hol gözlerimin önüne serildi. Kapı arkamızdan kapanırken kadın bana döndü.
"Açlıktan ölüyor olmalısınız. Eşyalarını buraya koyabilirsiniz. Sizin için odanıza yerleştirilecek."
dedi kadın büyük bir belboy arabası göstererek. Kendimi bir anda okula değil de lüx bir otele gelmişim gibi hissediyordum. Eşyalarımın hepsini arabaya bıraktım ve kucağımdaki Pamuk Şeker' e baktım.
"Onu Frank' e teslim edebilirsiniz. Kendisiyle ilgilenecektir."
dedi o sırada bir adam gelerek onu kucağımdan aldı.
"Eminim konuşmak istediğiniz çok şey vardır. Majesteleri sizinle yemekte buluşacak. Buyurun."
dedi ve belimin arkasına yavaşça bir baskı uyguladıktan sonra yürümeye başladı. Kesinlikle hiç bir şey anlamıyordum. Majesteleri de kimdi ? Bu bir tür şaka falan olmalıydı. Kadınla birlikte büyük holden geçip başka bir kapıdan dışarıya çıktık. Geceydi. Gökyüzüne baktığımda 6 tane ay gördüm. Bu gerçek olamazdı. Hikayede yazılanlar mıydı bunlar ? Şu aptal parşömen yazıları.
"Bu... Burası..."
"Majesteleri bütün sorularınızı yanıtlayacak. Buyurun."dedi kadın at arabasını göstererek. Neden at arabası vardı ki ? Burada teknoloji yok muydu ? Kendimi iyi hissetmiyordum. Arabaya bindim ve bundan sonra olacakları bekledim. Her şeye evet dememin tek sebebi cevaplar istememdi.
Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra arabadan indik. Hayatımda gördüğüm en ihtişamlı yere bakıyordum. Burası bir şatoydu. Gri kiremitten yapılmıştı ve müthiş bir görüntüsü vardı. Upuzun kuleler sanki gök yüzüne ulaşıyordu. Arabadan indim ve dev üzerine işlemeler olan kapıya yürüdüm. En belirgin olan kanat işlemesinin içinde bir sürü küçük detay vardı. Küçük gözler aslanlar, atlar, deniz kızları ve daha bir sürü şey daha. Ben kapıyı incelerken bana eşlik eden kadının ayakkabısının seslerini duydum elimi kapının işlemelerine götürdüğüm anda kapı gıcırdayarak yerinden hareket etti ve açılmaya başladı.
"Bu güzel. En azından doğru kişi olduğundan an itibariyle eminiz."
dedi ve önüme geçerek yürümeye devam etti. Ben arkasından yavaşça içeriye doğru girdim. Her şey o kadar muazzamdı ki. Yerler altın rengindeydi. Duvarlarda ise kapaklar gibi görünen yine altın renginde dev daire kabartmalar vardı.
"Yemekten sonra eminim birileri sana burayı gezdirecektir ama şimdilik seni önce odana sonra da yemeğe götürsek iyi olur."
dedi birlikte 20 katı yürüyerek çıktık. Ben neredeyse canımı merdivenlere bırakacakken onun nefesi bile daralmamıştı. Sonunda kulenin bir kubbesinde olduğumuzu var saydığım yere çıkmıştık. İçerisi dev gibiydi. Pamuk Şeker koşarak bana doğru geldi. Ben onu kucağıma alarak odanın içine doğru ilerledim. Altın rengi, mavi ve şampanya renginin hakim olduğu oda tek kelimeyle harikaydı.
"Slviya sana hazırlanmanda yardımcı olacak."
dedi kadın tanımadığım yaklaşık 26 yaşlarındaki başka bir kadını göstererek.
"Şu anda seninle konuşması yasak. Sadece hazırlanmana yardım edeceğini bilmeni isterim."
dedi ve odadan çıktı. Adının Slviya olduğunu öğrendiğim kadın önce bana gülümsedikten sonra odanın içindeki kapılardan birine yöneldi ve içeriye girdi. Ben kadının peşinden gitmek yerine durup etrafa bakmaktan yanaydım. Göz kamaştıran bir ihtişamı vardı odanın. Buranın benim odam olma olasılığı bile bana mükemmel geliyordu. Umarım burası benim odamdır diye düşünürken Slviya elinde siyah bir elbiseyle geldi. Elbiseyi yatağa bıraktıktan sonra içeriye gidip bir çift de topuklu ayakkabı getirdi ve odadan çıkıverdi. Kıyafetlere bakarken öyle kala kalmıştım. Sanırım bu bunları giy demek oluyordu.
Üzerimdeki pembe sweatshir ü ve açık mavi mom Jean i çıkardıktan sonra elbisenin içine girdim. Sanki benim için dikilmiş gibi tam üzerime oturmuştu. Ayakkabının sol tekini tam ayağıma geçirmek üzereyken Slviya tekrar içeriye girdi. Yine 6 tane kapının olduğu tarafa doğru yürüdü ve bir kapıyı açtı. Kapıyı geçmem için tutarken kapıdan çıktım ve kendimi dev bir yemek salonunda buldum. Aynı ihtişamla düzenlenmiş odanın en büyük farkı renk ağırlıklarıydı. Burası siyah ve altın rengi ağırlıklı tasarlanmıştı. Salonun ortasında dev bir siyah masa vardı. Yine de hikayelerde olduğu gibi servismer masanın iki ucuna değil de salonun sonundaki bölüme yan yana iki tane açılmıştı ve bir tanesinde yemek çoktan başlamıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ İKİZLER LANETİ
FantasíaŞeytan ve tanrının elçisi dünyaya yıllar önce 12 çocuk yolladı. Yalniz iki tanesi kendi yaradılışına karşı geldi ve iki çocuk yaptı. Çift yumurta ikizi bir erkek ve bir kız çocuk. O çocuklar çok uzun yaşamadı ve kendi aileleri tarafından kurhan edil...