***

1.1K 91 3
                                    

Harika bir uyku çektikten sonra melekler gibi uyanmıştım. Bir dakika. Harika uyku, melekler gibi uyanmak. ALARM ÇALMAMIŞTI. Zıplayarak yataktan kalıp şarjdaki telefonuma sarıldım. Saat dokuza geliyordu. Sanırım kahvaltıyı unutabilirdim. 

Yataktan atladığım gibi yüzümü yıkayıp gardrobuma koştum. Elime gelen ilk kot pantolonu üzerime geçirdikten sonra üzerimdeki tişörtü fırlatıp yatağın üzerine attım. Beyaz yarım salaş bir tişörtün üzerine bir kot mont aldıktan sonra kendimi banyoya atıp saçlarımın uçlarına maşayla hafif dalgalar verdim. Transparan bebek mavisi kayışları olan çantaya bir defter, kalem kutu, telefon ve fotoğraf makinesini koydum.

"HEY! SKY."

diye seslendi Troy. Muhtemelen evden çıkmak üzereydi.

 Unuttuğum bir şey var mı diye telaşla odanın içinde bir kere daha döndükten sonra kendime göz devirerek cüzdanımı ve küçük pembe bir süt kutusu şeklindeki powerbank i çantama attıktan sonra ayakkabılarımı elime alıp uçarak aşağıya indim. Troy yine Minivan' ın anahtarlarını kapmıştı. Birlikte arabaya bindiğimizde dokuza on vardı. Troy arabayı kendinden fazlasıyla emin kullanıyordu. Sanki yıllardır burada oturuyor ve her sabah okula gidip geliyor gibiydi. Ormanın içindeki patikadan kasabaya indi. 

"Buralarda yiyecek bir şeyler alabileceğimiz bir yer olmalı. Ben açım."
"Sanırım ben dün gelirken bir yer görmüştüm."

dedi Troy minik meydana çıkarken. Meydan oldukça küçüktü. Küçük bir benzin istasyonundan, Mr.Longtail' ın hamburgercisinden, köşe başındaki kitapçıdan, Lucky Shot adındaki henüz bu saatlerde kapalı olduğunu düşündüğüm bir bar, küçük Rosse adında bir butik ve küçük bir patiseriden ibaretti. Troy patiserinin önünde durduğu anda arabadan atlayıp aşağıya indim. Fırında gözüme ilk kestirdiğim şeyi yani beyaz çikolatalı mufinlerden bir tane aldım. Arabaya döndüğümde çoktan dev bir ısırık almıştım bile. Okula beş dakika geç kalmıştık. Troy arabayı park ettikten sonra soluğu müdürün yanında aldık.

Oda da iki tane masa vardı sanki iki tane müdür ofisi varmış gibiydi. Birinde elinde piposuyla oturan saçları mükemmel şekilde örülmüş bir kadın oturuyordu. Karşı masada sinir bozucu görüntüsüyle kısa boylu ve kel bir adam vardı.

"Dönem ortasında buraya taşındınız yani."

dedi sorgularcasına. Bize sanki aptalmışız gibi bakıyordu.  Önündeki evrak dosyasını eline aldı.

"Fazla da uzun kalacak gibi görünmüyorsunuz."

dedi bıyık altından gülerek. Bunu eğlenceli bulan bir adamdan daha çok kimden nefret edebilirdim acaba.  Bu adamı haksız çıkarmayı çok istiyordum. Hem artık taşınmaktan çok yorulmuştum hem de adam fazlasıyla sinir bozucuydu. Troy ve ben hiç bir şey söylemeden küçük odanın içinde dikilmeye devam ettik.

"Gidip sekreterlikten programlarınızı alın. Ardından derse girebilirsiniz."

dedi ve eliyle çıkmamızı işaret etti. Troy' la birlikte arkamızı döndük ve ikimiz de aynı anda kapıdan geçmeye çalıştığımız için sıkışıp kaldık. Sonunda ikimiz de dar kapıdan patlarcasına yere düştük ve burnumuzun dibinde iki çift ayakkabıyla burun buruna geldik. Troy' la ayağa kalkıp toparlandık ve harika şimdi de gerçek burunlarıyla aynı hizada duruyorduk. Utancımdan neredeyse yerin dibine girecektim. Utanınca çılgınca kızaranlardan değildim. Yine de şu an yanaklarımın pembeleştiğine emindim. 

"Şaka yapıyor olmalısın."

dedi önümde duran çocuk. Kafamı kaldırdığımda bunu yanındaki kıza söylediğini fark ettim. Çocuk yana doğru çekildi ve geçtim.

MELEZ İKİZLER LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin