Şeytan ve tanrının elçisi dünyaya yıllar önce 12 çocuk yolladı. Yalniz iki tanesi kendi yaradılışına karşı geldi ve iki çocuk yaptı. Çift yumurta ikizi bir erkek ve bir kız çocuk. O çocuklar çok uzun yaşamadı ve kendi aileleri tarafından kurhan edil...
Bir haftadır hayatım hiç olmadığı kadar iyi gidiyordu. Bir haftadır hayatımda lise yoktu. Okuldaki kaçıklar yoktu. Hayatımda soyutlandığıma sevineceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Her gün okula gidiyorum diye evden çıkıp ormanda keşfettiğim yıkık dökük taş bir havuzun kenarına gidiyordum. Evet ormanın ortasında boş bir taş havuz vardı. Bana fazlasıyla otantik geliyordu. Sonunda bir haftayı aktarmıştım. Sabaha harika bir pancake kokusuyla uyandım. Bir koku nasıl iki kat yukarı çıkmıştı henüz anlayabilmiş olmasam da enfes kokuyordu. Yatağımdan aşağıya terliklerimin içine atlayıp aşağıya indim. Troy un odasına girdiğimde o da yeni uyarmıştı. Yani en azından uyanmaya çalışıyordu. Troy genelde uyanamazdi. Doğasında yoktu. Tabi söz konusu pancake olunca bu pek geçerli olmuyordu.
"Hey! Troy."
Dedim fısıldayarak. Cevabım Troy'un yanagindan akan bir demet salyayla birlikte boğuk bir inleme şeklinde geldi.
"Derin bir nefes al."
Dedim yine aynı şekilde fısıldayarak. Troy sırt üstü yatarak içine derin bir nefes çekmesiyle yataktan firlamasi bir oldu. Koşarak yanımdan geçip aşağıya doğru koşmaya başladı. Arkasından koşarak aşağıya indim.
"Süprizzz !"
diye bağırdı annem. Ah doğum günlerimizi o kadar çok seviyordum ki. Ikimiz de masada duran içi pancake dolu tabaklarin başına oturduk. Ben pancakelerimin üstüne şurup başlatırken Troy da aynı şeyi bal ile yapıyordu.
"Ah benim bebeklerim ne kadar da hızlı büyüdünüz."
Dedi annem ağzı pancake dolu bizilere sarılırken. Histerik olarak hıçkırıp duruyordu. En sonunda burnunu çekip ellerini beline koydu.
"Brian."
Dedi babama dönüp.
"Ah. Evet çocuklar."
Dedi babam ve salondaki kanepenin arkasından dev bir paket çıkardı. Troy bu senin dedi. Troy ağzı pancakelerle dolu bir şekilde paketin yanına koşup paketi parçalamaya başladı. Içinden bir sürü büyük tuval ve boyalar çıktı. Troy boğuk bir şekilde bağırıp duruyordu. Içinden bir tane de fırça seti çıkmıştı. Iyi de bunların hepsine zaten sahipti diye düşünürken babama bakmaya başladım. Benim hediyem neredeydi ?
"Tatlım bu yıl..."
Dedi ve durdu babam bana birşey almamış olamazlardi değil mi ?
"Tanrım yüzünü görmek gerekiyordu."
Diye gülmeye başladı babam. Ardından kanepenin arkasına gidip bir kuru daha getirdi. Kutuyu açtım ve...
"TANRIM INANAMIYORUM"
diye bağırdım. O kadar tatliydi ki.
"Bu hayatımda gördüğüm en sevimli yaratık."
Dedim minnacık beyaz köpeği kutudan çıkartırken. Çok küçücüktü.
"Hep böyle küçük mu kalacak ?" "Evet tatlım hep böyle küçük olacak." "Aman tanrım minnacık."
Diyebildim sadece. Bebek gibiydi. Hayatımda gördüğüm en sevimli varlıktı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sadece avcum kadardı. Tüm günümü onu severek geçirebilirdim. Muhtemelen geçirecektim. Odama gidip babamın köpek için aldığı bavul şeklindeki yatağı ve mama kaplarini yerleştirdim. Ona baktıkça içimden geçen tek şey umarım bu dev evde onu kaybetmemekti.
"Adı ne olacak ?"
diye sordu Troy akşama doğru.
"Pamuk Şeker" "Adını Türkçe mi koyacaksın yeni ?" "Evet. Bence bu isim ona çok yakıştı." "Pekihala. Akşam yemeğinden sonra çıkıyor muyuz ?" "Nereye ?" "Ormana. Hani.." "Hatırladım evet tabi. Hem bu minik yaratığı da gezdirmiş olurum."
Dedim başını severken. Küçük bir bebekten hiç bir farkı yoktu. Sanırım aşık olmuştum. Bu sefer gerçekten tüm kalbimi adayacak birini bulmuştum. Tekrar onu alıp odama çıkardım ve bavulun içine küçük toz pembesi bayraklar astım ve Pamuk Şekerin fotoğrafını çektim ve onu da bavulun üzerine bantladım.