"Sorun ne?"dedi Luhan endişeli gözlerle bana bakarken.Telefon kapanmasına rağmen kulağımda hala telefonu tutuyor ve öylece bekliyordum.Şoktaydım.Jongin'in biraz önce söylediği cümleler yüzünden şoktaydım.Sadece yanıma gel demişti.Gazeteci kimliğimi dışarıda bırakıp sadece yanına gelmemi söylemişti.Ve ben bu şekilde bir ikilem yaşarken şuanda onu göremeyeceğimi hissediyordum.
"Soo..Beni korkutuyorsun."Luhan yavaşça yüzümü kavradı ve ona bakmamı sağladı.Ellerini yüzümden hissetmemle elektrik akımına kapılmışım gibi kendime gelmiş ve yavaşça telefonu kulağımdan indirmiştim.Oraya gidecektim.Jongin'in beni çağırdığı yere gidecektim ve ona gününü gösterecektim.Hala bir şansım olduğunu biliyordum.Haksız olan ben değildim.Haksız olan oydu.Bana anlamsızca nefret besleyen ve sürekli bir şeyleri alevlendirip tekrar söndüren oydu.Lanet olası bir koridorda lanet olası bir sürtükle yiyişip fotoğrafları çekilince ortalığı ayağa kaldıran oydu.Kim Jongin her konuda haksızdı.Ve bu haksızlığından haberi bile yoktu.
"İyiyim..Sadece sanırım gitmem gerek."dedim.Luhan birkaç saniye gözlerini kırpıştırdı ve kollarını boynuma dolayıp beni yavaşça kendine çekti.
"Kalacağını söylemiştin.."dedi.Ses tonu o kadar sevimli ve o kadar içten çıkmıştı ki kollarımı beline dolamama engel olamamıştım.Fakat yinede burada kalamayacağımı biliyordum.Onunla yüzleşmeliydim.
"Luhan..bu ciddi."dedim yavaşça onu kendimden ayırırken.Gözlerimin içine birkaç saniye baktı ve yavaşça başını salladı.
"Seninle gelmemi ister misin?"dedi.Sesinden ilgi akıyordu.Fakat ona Jongin'in yanına gittiğimi söylesem bu ilginin çok daha farklı boyutlara dönüşeceğini biliyordum.Bu yüzden basitçe "Hayır.."dedim.Ve yavaşça alnına masum bir öpücük kondurdum.
"Akşam geleceğim.."
"Gelmelisin..Seni bekleyeceğim."
"Hayatın beklemekle geçiyor öyle değil mi?"dedim birden bire düşüncesizce.Söylediğim şeyin aptallığını ve yanlışlığını ağzımdan çıkar çıkmaz fark etmiştim.Fakat Luhan bunu umursamıyormuş gibi sadece gülümsemişti.
"Luhan..Özür dilerim."
"Önemli değil Soo.Gerçekten söylediklerin beni yaralamıyor.Zaten çoğundada haklısın.Tüm ömrüm seni beklemekle geçti ve sanırım bir bu kadar daha bekleyebilirim."
"Ben.."
"Hadi ama git ve işlerini bir an önce bitir.Kollarında uyumak için sabırsızlanıyorum."Luhan bana kocaman bir şekilde gülümseyip omuzlarımdan kavrarken bende ona gülümsedim ve beni kapıya doğru yönlendirmesine izin verdim.Kapıdan çıkmadan önce gömleğimin yakalarından kavrayıp dudaklarıma kocaman bir öpücük bıraktığında ise düşündüğüm tek şey onu öptüğümdeki histi.
Çünkü bu his doğruymuş gibi hissetirmemişti.Ve doğruymuş gibi hissettiren tek kişinin kim olduğunu biliyordum.
...
Baekyeol-
Ağlamaktan nefret ederdim.İnsanların aklına 'Baekhyun' denildi mi hep güler yüzlü ve sivri dilli Baekhyun'unun gelmesini isterdim.Bu yüzdende ne kadar yaralanırsam yaralanayım asla dışarıya üzüntümü belli etmez ve sadece aptalca gülümserdim.Fakat bu çok fazlaydı.Bu gerçekten çok fazlaydı.Şuanda Kyungsoo'nun bana hazırlamış olduğu masada öylece oturup ağzıma attığım her bir lokmada gözyaşlarımın daha da fazla dökülmesi beni yaralıyordu.Bu kadar güçsüz değildim.Bu kadar savunmasız hiçbir zaman olmamıştım.Her zaman bir şekilde toparlanmasını bilmiştim.Fakat bu sefer niye toparlanamıyordum?
Elimdeki çatalı yavaşça masaya bıraktım ve gözlerimi kapattım.Bütün bunları düzeltmem gerekiyordu.Normale dönmek istiyordum.Benim Kyungsoo'yu sevdiğim ve onun benden haberi olmadığı zamanlara dönmek istiyordum.En yakın arkadaşımı geri istiyordum.Ona korkmadan dokunabildiğim zamanları geri istiyordum.Aramız artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı.Onu kaybetmiştim işte.Ötesi yoktu.Geriye dönüş yoktu.Sadece yalnızdım.Yapayalnız kalmıştım.
Ellerimle yüzümü kapatıp hıçkırıklarımı serbest bırakırken kapının çalmasıyla irkildim ve gözyaşlarımı geriye ittim.O mu gelmişti?Belki de benimle konuşup her şeyi yoluna koymaya çalışacaktı.Belkide sabah beni öylece bırakıp kaçtığı için pişman olmuştu.Belki de hala en yakın arkadaşı olduğumu söyleyecekti..
Bu düşüncelerle hızlı bir şekilde yerimden fırladım ve kapıyı açtım.Karşımda Kyungsoo yoktu.O gelmeyecekti.Onun gelmiş olduğunu düşünmem bile yaptığım en büyük saçmalıktı.Fakat yinede karşımda bana çapkınca gülümseyen kişi şaşırmamı sağlamıştı.
"Evimi nasıl buldun?"dedim Chanyeol'a hala şaşkınlıkla bakarken.Beni yavaşça omzumdan itti ve uzun adımlarla salonuma doğru ilerlemeye başladı.
"Zor olmadı.."dedi."Sadece ufak bir miktar parayla senin hakkındaki tüm bilgilere ulaştım."yavaşça başımı salladım.Benim hakkımda bilgilere ulaşmasının kolay olduğunu biliyordum.Fakat yaşadığımız o öpücükten sonra bir süre beni aramamasından dolayı beni umursamamaya başladığını düşünüyordum.
"Senin neyin var?"Salonumun ortasında dikilip yavaşça beni süzmeye başladığında gözlerimi kaçırdım ve ondan başka her yere bakmaya başladım.Çünkü gözlerine bakarsam ağladığımı anlayacağını biliyordum.Her şeyi çok çabuk belli eden bir yapıya sahiptim.Duygularımı asla saklayamazdım.En uzun süre sakladığım duygu Kyungsoo'ya olan aşkımdı ve o da bir şekilde patlak vermişti.Ve ben bakışlarımı odanın her tarafında gezdirirken Chanyeol'un bir şeyleri sezdiğini bana doğru yaklaşmasından anlayabiliyordum.
"Baek.."dedi oldukça yumuşak bir ses tonuyla.İstemsizce bakışlarımı ona çevirdim ve tam gözlerinin içine baktım.
"Sen ağladın mı?"bunu sormasıyla birlikte gözlerimin yeniden dolmasına engel olamamıştım.Şuanda güçsüzdüm.Ve güçsüzlüğümün bu kadar belli olması hem sinirlenmemi hem de daha da duygusallaşmamı sağlıyordu.
"Ağlamadım.."dedim."Ve ağlamayacağımda.."Bunu söylerken bile sesim titriyordu.Ve Chanyeol şuanki zayıflığımı anlamış gibi bana daha da yaklaşıyordu.
"Baek.."dedi tekrar beni kolumdan kavrayıp yavaşça kendine çekerken.Kollarını belime dolamış ve bana sıkıca sarılmıştı.Ve benim güçlükle geriye itmeye başardığım gözyaşlarım onun dokunuşuyla daha da şiddetli akmaya başlamıştı.
"Sorun ne?"dedi yatıştırıcı olduğunu sandığı bir ses tonuyla.Sesi oldukça sinirli çıkıyordu.Ve bu siniririnin benim ağlamamdan kaynaklandığını biliyordum.
"Her şeyi mahvettim."dedim gözyaşlarım onun göğsünü ıslatırken.Chanyeol belimi dahada sıkı kavramış ve beni daha da kendine çekmişti.
"Neyi mahvettin?"sesi endişeyle dolmuştu.Ve vücudunun kasılmasından şuanda oldukça gergin olduğunu anlayabiliyordum.
"Ona itiraf ettim."dedim.Chanyeol söylediklerimi kavrayamamış gibi beni yavaşça kendinden uzaklaştırmış ve gözlerimin içine bakmıştı.Görüşüm bulanıktı.Fakat onun gözlerindeki endişeyi görebiliyordum.Kyungsoo'nun bana evet demiş olmasından korkuyordu.Onu daha da fazla sevmemden korkuyordu.Ve en önemliside daha da fazla ağlamamdan korkuyordu.Her ne kadar Chnayeol'un bana karşı duygularını sürekli inkar etsemde onun gözlerindeki şeyi görebiliyordum.Bana tutkuyla bakıyordu.Özlemle bakıyordu.Ve ne zaman oluştuğunu anlayamadığım bir aşk gözlerini esir alıyordu.Chanyeol'un yüzündeki ifade benim Kyungsoo'ya bakarken takındığım ifadeydi.Bunu görebiliyordum.Ve bunu görmek beni korkutmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"O ne dedi?" dedi.Sesi titriyordu.Ve korkusu bütün vücuduna yansıyordu.Onun benim gibi acı çekmesini istemiyordum.Onun benimle aynı ifadeyi takınıp bana o şekilde bakmasını istemiyordum.Bana aşık olmasını istemiyordum.
"Bir şey demedi.."dedim.Ve gözlerimden akmakta olan yaşları elimin tersiyle silip görüşümü düzelttim.Chanyeol'un omuzları düşmüş ve her zaman yüzünü işgal eden kendini beğenmiş ifade gitmişti.Karşımda oldukça özgüvensiz ve oldukça korunaksız bir şekilde duruyordu.Benim güçsüzlüğüm onun ifadesine de yansımıştı.Ve bu ifadeden hiç ama hiç hoşlanmamıştım.
"Onu bu kadar mı çok seviyorsun?"dedi.Gözlerimikırpıştırdım ve anlamsızca ona baktım.İçimde yanan ateşi biliyordu.Onu ne kadar sevdiğimi biliyordu.Ve bunu bile bile sırf kendine daha çok acı çektirmek için benim ağzımdan duymak istiyordu.
"Peki ya sen?"dedim sorusuna cevap vermeyerek. "Sen beni o kadar çok mu seviyorsun?"Tam gözlerimin içine bakmıştı.Biraz önce benim yaptığım gibi gözlerini kaçırmamış ve korkmamıştı.Sadece bakıyordu ve anlamamı istiyordu.Bana olan sevgisini anlamamı istiyordu.
"Her gün seni düşünüyorum.."dedi."Dudaklarını,gülümseyişini,sinirlenince ellerini saçlarında dolaştırışını..her saniye,her salise seni düşünüyorum.Bakışlarını düşünüyorum.Kokunu düşünüyorum.Ve dudaklarını düşlüyorum.Seni seviyor muyum Baek?Bunu bana lütfen sen söyle."Chanyeol bana doğru bir adım attı.Nefesini yüzümün her santimetre karesinde hissediyor ve irkilmeme engel olamıyordum.Aynı zamanda sözlerinden dolayı mı veya bana bu kadar yakın olduğundan dolayı mı kalbimin bu kadar hızlı attığını bilmiyordum.Fakat bildiğim tek bir şey vardı.Chanyeol bana aşık olamazdı.Benim çektiğim acıların hiçbirini ona çektiremezdim.
"Öyleyse deneyelim.."dedim.Chanyeol'un gözleri parladı ve aniden beni kendine çekip sıkıca sarıldı."Teşekkür ederim.."diyordu.Defalarca kulağıma "Teşekkür ederim.."diye fısıldıyordu.Fakat ben bunların hiçbirini duymuyordum.Çünkü benim o anda düşündüğüm çok daha farklı bir şey vardı.
Chanyeol'un benden nefret etmesini sağlamalıydım.
Ve bunu oldukça kolay bir şekilde yapacağımı çok ama çok iyi biliyordum.
...
KYUNGSOO-
Adımlarım yavaştı.Ve üstümde büyük bir tedirginlik vardı.Onunla yüzleşmek istememe rağmen şuanda bunu yapamayacağımı hissediyordum.Fakat onun odasının önüne kadar gelmişken geri dönemeyeceğimide biliyordum.İhtiyacım olan sadece birazcık cesaretti.Ve derinlerde bir yerde ihtiyacım olandan çok daha fazlasının olduğunu biliyordum.
Yavaşça kapıyı tıklattım ve derin bir nefes alıp beklemeye başladım.Odasında olmaması için dua ediyordum.Fakat odasından olduğunu adım gibi biliyordum.Çünkü beni buraya o çağırmıştı.Ve tamamen dibe vurmamı görmek için sabırsızlanıyordu.
Kapı yavaşça açıldı.Aklıma birden Amerikada olduğumuz zamanda Jongin'in beni ziyarete gelişi canlanmıştı.Kapıyı tamamen kayıtsız bir şekilde boxerımla açmış ve onun karşısında öylece dikilmiştim.Ve Jongin şuanda benden bunun intikamını alırmışcasına karşımda dikiliyordu.Belinde sadece havlusu vardı ve üstü tamamen çıplaktı.Saçından damlayan sular göğsünde inanılmaz derecede yavaşlıkla bir yol izliyor ve bakışlarımı oraya odaklamamı sağlıyordu.Jongin'in seksi olduğunu zaten başından beri biliyordum.Fakat onu bu şekilde karşımda görmek vücudumdaki bütün kanın güneye inmesini sağlamıştı.
"Gelmeyeceğini düşünmüştüm..."dedi.Bakışlarımı konuşmasıyla zar zor vücudundan ayırabilmiş ve yüzüne odaklayabilmiştim.Yüzünde kendinden emin bir gülüş vardı.Ve beni afallatabildiği için halinden oldukça memnun görünüyordu.
"Geleceğimi söylemiştim.Şimdi çekil kenarı."dedim.Ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyordum.Ve bu sefer onun oyununa gelmeye hiç ama hiç niyetim yoktu.
"Önce dışarıda bırak."dedi.Aptalca ona bakmama engel olamamıştım.Ve anlamadığımı anlayan Jongin bu sefer daha yüksek bir sesle söylemişti."Gazeteci kimliğini dışarıda bırak Soo."
"Ben gazeteci değilim seni aptal."dedim adeta tıslayarak.Jongin gözlerini devirdi ve yavaşça kenarı çekildi.İçeri girip girmemek konusunda kararsızdım.Fakat her ne halt konuşacaksak bunu kapının önünde yapmanın Jongin için öldürücü olacağının da farkındaydım.O yüzden sadece yavaş adımlarla içeri girmiştim.Ve tedirgin bir şekilde ona bakmaya devam etmiştim.
"Yalan söyleme."dedi."Senin hakkında her şeyi bilirken bana sakın yalan söyleme."
Sonuna kadar inkar edecektim.Benim hakkımda her şeyi bilmediğini biliyordum.Bu sadece beni korkutmak ve beni sindirmek için yapılmış olan bir oyundu.Ve sadece sonuna kadar inkarla bu oyundan kurtulabilirdim.
"Ben gazeteci değilim."dedim tekrar her bir kelimenin üzerine basa basa. Jongin ufak bir kahkaha attı ve bana alayla bakmaya başladı.Bana bu şekilde bakmasına sinir olmuştum.Benimle bu şekilde alay etmesine sinir olmuştum.Ve şuanda ne kadar seksi olursa olsun onu öldürmekten başka hiçbir şey düşünemiyordum.
"Blöf yaptığımı düşünüyorsun..."dedi.Gözlerinde anlayamadığım bir pırıltı vardı.Ve bana korkutucu bir şekilde yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştı.
"Seni tanımadığımı mı sanıyorsun?"Bana doğru bir adım attı ve ben bir adım geriledim.
"Senin hakkında her şeyi biliyorum..."
Bir adım daha..
"Ailenin seni istemediğini,senin bir beceriksiz olduğunu düşündüklerini biliyorum.."
Bir adım daha..
"En yakın arkadaşının sana aptalca aşık olduğunu ve her ne yaparsan yap bir türlü hayatını bir düzene oturtamadığını biliyorum.."
Bir adım daha..
"Beceriksiz bir gazeteci olduğunu biliyorum.."
Ve sırtım duvara dayanırken o son bir adım daha attı.
"Oldukça çirkin bir doğum lekesine sahip olduğunu biliyorum..."Yavaşça bana doğru eğilip parmaklarını kasıklarımın üzerinde dolaştırdı.Ve "Tam burada.."dedi.Doğum lekem tam oradaydı.
"S-ee-n."dedim kekeleyerek.Aramızda santimler vardı ve o bana doğru eğilmiş bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu.Yakınlığından ürpermiştim.Fakat söyledikleri beni daha da ürpertmişti.
"Doğum lekemin orada olduğunu nereden biliyorsun?"dedim.Afalladı.Afalladı ve bana boş gözlerle bakmaya başladı.O boşluğun altında büyük bir hayal kırıklığının gizlendiğini görebiliyordum.Fakat şuanda o kadar şaşkındım ki ne yapacağımı nasıl hareket edeceğimi bilemiyordum.
"Ben senin ilkindim."dedi."Ve sende benim."diye ekledi.Aptalca gözlerimi kırpıştırıyor ve ona bakıyordum.Onunla yattığımı hatırlamıyordum.Hatırladığım tek şey onunla öpüştüğümde.Ve hatırladığım tek şey onun elini sıkı sıkıya kavradığımdı.
"Jongin.."dedim aciz bir ses tonuyla.Gözlerim dolmuştu ve neredeyse ağlamak üzereydim.O gece hayatımın en önemli saatlerini geçirmişken lanet bir ameliyat yüzünden tüm bunları hatırlayamamam haksızlıktı.Jongin'i hatırlayamamam haksızlıktı.
"Ben seni hatırlamıyorum.Sana dokunduğumu,bana dokunduğunu hatırlamıyorum..O geceyi hatırlamıyorum."Jongin gözlerini yavaşça kırpıştırdı ve tek bir adımla benden uzaklaştı.Yüzünde büyük bir hayalkırıklığı ve büyük bir acı vardı.Ve ben hatırlayamadığım şeylerin yükünü omuzlarımda hissediyordum.
"Git.."dedi arkasını dönerken.Bana bakmıyordu.Ve ben şuanda ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.
"Hayır.."dedim."Bana anlatmalısın.."
"Sana neyi anlatacağım?"diye bağırarak arkasını döndü.Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum.Ve onu bu şekilde görmek içimde bir şeylerin kopmasını sağlıyordu.
"Hatırlayamıyorum..Ama sen hatırlıyorsun.Bana hatırladıklarını anlatmalısın."Sinirle ellerini saçlarında dolaştırdı ve sert bakışlarla bana baktı.
"Sana anlatamam.."dedi."Fakat gösterebilirim.."
Ve o bana sinirle ilerlemeye başladığında ise hissettiğim tek şey dudaklarımı kavrayan dudaklarıydı.Sıcak ve ıslak dudaklar...
...
LUHAN-
"Ne yani?"diye bağırdım aptal menejerime."Kris'le çekim yapmayacak mıyım?Bu tamamen aptallık."
"Kris'in bir süre ekranlarda görünmemesi herkes için en iyisi."sinirle yerimden fırladım.Bu çekimi sadece en arkadaşım Kris için kabul etmiştim.Ve her ne halt olduysa Kris birden bire bu lanet olası çekimden kovulmuştu.
"O hiçbir bok yapmadı."dedim.Menejerim gözlerini devirdi ve sakinleşmem için omuzlarımdan kavrayıp beni olduğum yere oturttu.
"Ya tabi uyuşturucuyla yakalanmak ve seks skandalına karışmak gerçekten de çok masum.Bir ara Kris'ten ders almalıyız.Ha ne dersin?"
"Bu onun hayatı.Çekimlerden atmaları gerekmezdi.."
"Luhan sinirlenmeyi bırak ve sadece kazanacağın paranın keyfini çıkar.Hem yeni modelde oldukça yakışıklı."gözlerimi devirdim ve yavaşça ayağa kalkıp aynanın oraya doğru ilerlemeye başladım.Kris'in gitmesi moralimi tamamen alt üst etmişti.Ve şuanda lanet olası çekimleri bırakıp gitmek istiyordum.Fakat bunu yapamayacağımı biliyordum.Çünkü lanet olası bir sözleşmem vardı ve tazminat ödemeye hiç ama hiç meraklı değildim.
"Yeni modelin fotoğrafı var mı?"dedim.Menejerim yavaşça telefonunu çıkardı ve aramaya başladı.
"Çok tanınan biri değil.Ama oldukça yakışıklı."İçimden ya tabi diye geçirmeden edememiştim.Ve Kris'in gitmesinden sonra hiçbir şekilde yeni birini istemiyordum.Genede buna mecburdum.Ve bir şeylere mecbur olmaktan her zaman nefret etmiştim.
"İşte burada..Kendiside birazdan burada olur zaten."dedi ve telefonu gözümün içine girecek şekilde yaklaştırdı.Telefonun ekranındaki çocuk oldukça yakışıklıydı.Fiziği,saçları,bakışlarıyla kusursuz görünüyordu.Ve şuanda oldukça basit olan bu fotoğrafa bakarken bile çocuğun ileride oldukça popüler olacağını hissediyordum.
"Yakışıklı dediğin bu mu?"dedim,hala Kris'in kovulmasını hazmedemeyerek."Bu çocuk oldukça çirkin."Dudaklarıma kendini beğenmiş bir gülüş yayılmıştı.Ve menejerim bunu söylememle gözlerini kocaman açmıştı.Kimseyi beğenmezsem Kris'i geri getirmek zorunda kalabilirlerdi.Ve ben kimseyi beğenmemeye karar vermiştim.
"Çirkin mi?Sen delirmişsin."Menejerim yavaşça yağa fırladı ve hayretle sesini yükseltti.Ve onun bu yüksek ses tonunu oldukça farklı ve sakin bir ses tonu takip etti.
"Çirkin mi?Bence önce kendin aynaya bakmalısın."Ve ben bunu söyleyen kişiye dehşetle dönerken biraz önce telefonda resmini gördüğüm çocukla göz göze geldim.Ve o anda düşündüğüm tek bir şeydi vardı.
Çocuk güzeldi.
Çocuk fotoğraflarında göründüğünden çok ama çok daha güzeldi.