İki insanın bedenleri birbirine değdiği zaman ya hemen tutuşan ve sonra saman alevi gibi sönen bir zevk verir ya da ikinizin arasında hiç anlayamayacağınız sonsuz bir bağ oluşurmuş.Aitlik hissi tüm bedeninizi kaplar ve nereye giderseniz sizi takip edermiş.İlk başta anlayamadığın ve hiçbir şekilde bir yere koyamadığın bu duygu bütün hayatını ele geçirirmiş.Aitlik,sahiplenme,umut,hasret...Aklını karıştıran ve uçuruma doğru sürüklenmeni sağlayan aşk.Bütün bu duyguların birleşimi oldukça öldürücü bir yıkım.Tükenmişlik..
Şu ana kadar hiçbir yere ait hissedemememin nedenini daha yeni anlıyordum.Ait olduğum kişi şuana kadar yanımda yoktu.Bu yüzden bocalamıştım.Onu yeniden hissetmek beni bitirmişti ve canımı yakmıştı.Saldırmıştım.Onunla savaşmayı seçmiştim.Ama onunla savaşırken aslında kendimle savaşmıştım.
Savaş bitmişti.
Kazanan bendim.
Kazanan oydu.
"Jongin.."dedim yavaşça ellerini kavrarken.Gözlerinin içine artık aramızdaki bütün gizemlerin bittiğini göstermek istercesine samimiyetle bakıyordum.Bakışlarımla ona güvendiğimi söylüyordum ve ne olursa olsun yanında olacağımı hissettirmek istiyordum.
"Beni bırakmayacaksın,değil mi?"Gözleri dolmuş ve ellerimi sıkıca kavrayıp bu cümleyi söylemişti.Bakışlarıyla bana yalvarıyordu ve tüm bu anlattıklarından sonra onu istemeyeceğimden korkuyordu.Korkusu anlamsızdı.Onsuz artık eski ben olamazdım.O benliğimi bulmamı sağlayan kişiydi.
"Biliyor musun?"dedim."Senin hakkında hiçbir şey hatırlamazken yanımda olmasını istediğim tek kişinin sen olduğunu düşünmüştüm.Hatırladığımdaise yanımda olmaması gereken tek kişinin yine sen olduğunu düşünmüştüm.Bu yüzden kavga etmeyi seçmiştim.Bütün suçu senin üzerine yıkmayı seçmiştim.Ama yanılmışım Jongin..Suçlu sen veya ben asla olmadık.Kavgam anlamsızdı.Seninle savaşmam anlamsızdı.Duygularımı gizlemem anlamsızdı.İzlerin bedenime ve ruhuma öyle kazınmıştı ki sensizlik anlamsızdı.Sana yardım edeceğim Kim Jongin.Çünkü sana yardım etmezsem kendimide umutsuzluğa sürüklerim.Çünkü sana yardım etmezsem benim senden daha çok canım yanar.Çünkü sana yardım etmezsem aşkımın hiçbir anlamı kalmaz.Sana yardım edeceğim.Çünkü sen buna değersin."
Ellerimi sıkı sıkıya kavrayan ellerinden ayırıp kollarımı boynuna dolarken dudaklarımı dudaklarına sıkıca bastırdım ve çektim.Dudaklarından gelen tuzlu tatla onun çoktan ağlamaya başladığını fark edip ellerimle gözyaşlarını silmeye başladığımda ise bu sefer o yüzümü avuçlarının arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
Dudakları dudaklarımın üzerinde hareket etmiyordu.Beni daha fazla incitmekten ve daha fazla yaralamaktan korkuyordu.Bu güzeldi.Fakat artık umurumda değildi.O benimdi.Ben ise onundum.
"Seni hak etmek için ne yaptığımı söyle.."
"Beni hak etmek için gerçekleri söyledin..Peki ya ben?Ben seni hak etmek için ne yaptım?"
"Beni hak etmek için gülümsedin..Sadece bu bile yeter.."Gülümsedim.Kollarımı boynuna dolamış ve ona sıkıca sarılmıştım.Kokusunu doya doya içime çekiyor ve bir daha o kokudan mahrum kalmak istemiyordum.Bu dayanılmazdı.Baş döndürücüydü ve kalp atışlarımın durmasını sağlayacak kadar güzeldi.
"Jongin seni seviyorum ve inan bana bizi kimsenin ayırmasına izin vermeyeceğim.."
"Kyungsoo sana aşığım ve inan bana cehenneme bile gitsen seni yeniden bulacağım.."Dudaklarını boynuma bastırdı ve kollarını belime daha sıkı sardı.Böyle aylarca hatta senelerce kalabileceğimi biliyordum.Bir ömür boyu olmak istediğim yer onun kollarıydı.Ve sadece ikimizinde aptallığımız yüzünden bu kadar geç kaldığına inanamıyordum.
"Kyungsoo..Hayatı basit,sıradan güzelliklerle kurup o hayatın içinde seninle mutlu olmak istiyorum...Sadece sen ol istiyorum.Sadece senin kokun..Senelerce hayalini kurduğum şeyin gerçekleşmesini istiyorum."Yavaşça beni kolları arasından uzaklaştırdı ve gözlerimin içine baktı.Söylediği cümlelerin hepsinin gerçekleşmesini bende istiyordum.Ama bunun nasıl yapacağımız konusunda hiçbir fikrim yoktu.Yine de dudaklarından dökülen son cümle ile onun bundan oldukça emin olduğunu anlayabiliyordum.
"Evlen benimle."demişti.
Ve ben o an yeniden anlamıştım ki biz ayrılamazdık.
Her ne olursa olsun.
BAEKHYUN-
Alışmıştım.
Park Chanyeol'a gerçekten alışmıştım.
Sürekli yanımdaydı ve sürekli bana gülümsüyordu.Ufak dokunuşlarla günümü renklendiriyor ve her geçen gün ona daha da bağlanmamı sağlıyordu.
Gülüşünü seviyordum.
Dokunuşlarını seviyordum.
Adımın dudaklarından dökülüş şeklini seviyordum.
Ve daha yeni fark ettiğim bir şey vardı.
Onu seviyordum.
Onu gerçekten seviyordum.
"Kırmızı mı?Yeşil mi?"dedi elindeki önlükleri göstererek.Dudaklarıma masum bir gülümseyişin yerleşmesine izin verdim ve yeşil olana uzandım.Aslında en çok sevdiğim renk kırmızıydı.Fakat kırmızı onun üzerinde o kadar mükemmel duruyordu ki o yüzden kırmızıyı seçmemiştim.O rengi yakıştırabildiğim tek kişi oydu.Ve o renk bana sadece onu hatırlatıyordu.
"Sana mükemmel bir yemek yapacağım."dedi oldukça hevesli ve bir o kadar da heyecanlı bir şekilde.Onun heyecanı bana da yansımış ve merakla neler yapacağını beklemeye başlamıştım.Bu birlikte ilk yemek yapışımızdı ve benim hayatım boyunca beceremediğim tek konu buydu.
Yemek yapamazdım.Yapabildiğim tek şey ramendi ve bu konu hakkında şuanda sadece Chanyeol'a güveniyordum.
"Her şeyi bana bırak bebeğim..Sen sadece senden istediklerimi ver.."
"Tamam.."dedim.Ve başlamadan önce yanağına kocaman bir öpücük bırakıp heyecanla beklemeye başladım.
...
"Chanyeol bunun bu şekilde olduğuna emin misin?"Önümdeki oldukça şekilsiz kesilmiş sebzelere ve neredeyse yüz parçaya bölünmüş tavuğa bakıp derin bir iç çekerken Chanyeol sinirle bana baktı ve yeniden bıçağı kavradı.
"Tabiki de böyle.Benden daha iyi mi bileceksin?"
....
"Aman Tanrım!Yanıyor..Chanyeol yanıyor.."Önümdeki alev almış tepsiye bakıp Chanyeol'un telaşla bir sürahi suyu o tepsinin üzerine dökmesini izlerken dudaklarımdan ufak bir küfürün dökülmesine engel olamayıp ona ölümcül bakışlarımdan birini yolladım.
"O tepsinin manevi değerini biliyor musun seni aptal.Bana bir tepsi borçlusun."
...
"Tanrım elim.."Olduğum yerde zıplamaya başlayıp başıma daha ne gibi felaketlerin gelebilceğini düşünmeye başlarken Chanyeol'le yemek yapma fikrinin aslında oldukça berbat bir fikir olduğunu yeni fark ediyordum.
O beceriksizdi.O gerçek anlamda bir beceriksizdi.
Yemek yaptığımız süre boyunca mutfağım 3 kere yanma tehlikesi geçirmişti ve yaptığı yemekler ise hiçbir şeye benzemiyordu.Ben ise Park Chanyeol'la yemek yapmanın hayatımın hatası olduğunu daha yeni yeni fark ediyordum.
"Bebeğim..Acıyor mu?Bakmama izin ver.."Yanan parmağımı yavaşça ona doğru uzatıp öldürücü bakışlarımı onun yüzüne sabitlerken parmağıma doğru üflemesi ve minik bir öpücük kondurmasıyla bu bakışlar anında çok daha yumuşak bir hal almıştı.
Bu kadardı işte.
Ona kızgınlığım sadece 3 saniye sürüyordu.
"Senin yüzünden.."dedim sitemle."Bana yemek yapamadığını söylemeliydin."
"Özür dilerim bebeğim.Buraya gelmeden önce bir yemek programı izledim ve oradaki aşçı mükemmel yapıyordu.Düşündüm ki bende onun kadar mükemmel yapabilirim.."Onun oldukça üzgün ve oldukça mahçup bakışlarına bakıp daha da yumuşamamı engelleyemezken hafif bir şekilde tebessüm ettim ve kollarımı boynuna doladım.
"Her şeyi berbat ettim değil mi?"
"Sorun değil Chanyeol.Yemek yapamasanda seni seviyorum."Dudaklarımı dudaklarına bastırıp onun sevinçle parlayan gözlerine son kez baktığımda ise o parıltıları söndürecek sözleri söyleyip içeriye doğru yönelmeye başladım.
"Mutfağı sen topluyorsun.Ayrıca pizza parası da senden."
BÖLÜM SONU