Camı sonuna kadar açıp derin bir nefes aldım. Vücudum titrediği için nefes almakta zorlanıyordum, bu yüzden suratıma çarpan soğuk havayı bile umursayamıyordum.
Elim çantama giderken hapımı içip içmemek arasında tereddütte kalmıştım. Henüz hiçbir şey olmamışken, ve sadece şirkete gidiyor iken bu nefes darlığıma yenik düşüp ilaç almamalıydım. Yapacak onca şeyim varken, ortada bir şey yokken bu kadar güçsüz olmamalıydım.
Çantamın açtığım fermuarını geri kapatıp yüzümü avuçlarım arasına gömdüm. Bu hareketim yüzünden boğuklaşan sesimle kendi kendime destek vermeye çalıştım. "Sakin ol Jenn. Sakin ol. Bu kadar kolay olmamalı."
Taksi ilk önce yavaşlayıp ardından durduğunda ise şimdilik duymak istemediğim o cümle taksiyi doldurdu.
"Hanımefendi geldik."
Ellerimi yüzümden çekip kafamı kaldırdım ve ilk önce taksiciye, ardından da önünde durduğumuz yüksek binanın giriş kapısına baktım. Başımla taksiciyi onaylayıp çantamdan para çıkarttım ve taksiciye ücretini ödeyip arabadan indim. Tüm bu eylemlerim sırasında itinayla yavaş hareket ediyordum ki biraz daha zaman kazanabileyim kendime. Ama en fazla kazanabildiğim zaman ne yazık ki 3 dakika falan olabilmişti.
Sanki bacaklarım çok az titriyormuş gibi bir de Shin Hae'nin sözünü dinleyip topuklu ayakkabı giymiştim ve bu ipin üzerinde duran çaylak cambaz gibi görünmeme neden oluyordu. Neymiş; topuklu giyen kadınlar her zaman daha güçlü görünürmüş. Bu sözü üzerine yüksek bir kahkaha patlatmış olsam da yinede giymekten kurtulamamıştım.
Omzumda ki ince zincirli çantanın saplarını avuçlarım arasına alıp sıkarken ciğerlerime depoladığım derin nefesler eşliğinde şirketin kapısına doğru yürümeye başladım.
Beni gören herkes ilk başta şaşkınlıkla beni izleyip ardından eğilerek selam veriyordu. Hiçbiriyle göz teması kurmamaya özen göstererek adımlarımı sıklaştırdım ve asansöre doğru ilerledim. Asansörün gelmesi için bekleyen 5-6 kişilik topluluğun arasına girdiğimde yüzlerine aşina olduğum kişiler, tıpkı diğer çalışanlar gibi ilk önce Şaşkınca bana bakıp ardından selam veriyorlardı. Şirkette ilk defa gördüğüm kişiler ise diğerleri eğildiği için önemli biri olduğumu anlayıp eğilmişti. Hala bakışlarını sürdüren ve aralarında fısıldaşan insanları umursamamaya çalışıp kapıları açılan asansöre bindim. Ben bindiğim için diğerleri binmemişti ki bu da benim işime gelirdi.
Gideceğim katın düğmesine bastım ve son kez bana bakan insanlarda gözlerimi gezdirip kapının kapanmasıyla derin bir nefes verdim. İnsanlar gerçekten dedikodu yapmaktan zevk alıyordu. Üstelik olanlar hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan.
En üst kata çıkan asansörle vücudum iyice titrerken sürekli nefes alış verişlerimi düzenlemeye çalışıyordum.
En sonunda geldiğimi belli eden zil sesi ve ardından açılan kapıyla kalbim sıkışmaya başlamıştı. Bazı şeylerle yüzleşecek gücü hala kendimde bulamadığım için bu halimden nefret ediyordum.
Yinede bu kez yenilmemeye kararlıydım. Kaçıp gitmek yerine her şeyi halletmeye kararlıydım.
Asansörden inip boş koridorda yürümeye başladım. Bu katta sadece bir tane oda vardı, o oda da pislik herife aitti.
Odasının kapısını uzun koridorun sonunda gördüğümde tüm hücrelerim gerilmeye başlamıştı bile. Ve ben o anda çantamı tüm gücümle yumruklarım arasında sıktığımı yeni fark etmiştim.
Fakat duraksamak yerine yürümeye devam ediyordum. Boş ve sessiz olan koridorda sadece benim topuklumun sesleri yankılanıyordu.
Koridorun sonuna ulaşıp kapının önüne geldiğimde, iş için kullanılması gereken bu lanet odanın iğrenç kahkaha sesleriyle dolu olduğunu duyduğumda sinirlerime hakim olmakta güçlük çekmeye şimdiden başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge | myg
FanfictionO yüzden şimdi ağla, ama daha sonrasında hep gül,,, hep." - Bu kitap Jonghyun'a ithaf edildi.