İnsan herhangi bir şeye ne kadar kolaylıkla sevgi besleyebilir?
Peki beslenen sevgilerin, daha doğrusu sevginin ölçüsü var mıdır?
En sevdiğim şey elimden alındığında, olmamam gerek şeylere şahit olduğumda, hayatımda görebileceğim en kötü sahneyi canlı canlı izlediğimde, hayatın pembe hayallerle yaşanamayacak kadar acı dolu bir sınav olduğunu anladığımda henüz 13 yaşındaydım.
Kalbimden, aklımdan silmeye çalışsam da gözümden silemeyeceğim şeylere şahit olduğum bir yaştı.
O sıralar, sığınabileceğim tek yer olan, hayatımın en güzel şeyi, meleğim olan ve en sevdiğim şeydi annem, tıpkı tüm çocukların olduğu gibi. Ama her çocukta olmayan şey olmuştu bizde. Ben o mükemmel meleğime istemesemde 13 yaşımda veda etmek zorunda kalmıştım. Neden peki?
O şerefsiz baba olacak herif yüzünden.
Kim ister, annesinin babasını sevgilisiyle beraber yakalamasını. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de bana örnek olması gereken iki kişinin önümde deli gibi kavga etmesi iyice dolduruyordu içimi, bastırmaya çalıştığım çığlıklarımla. Haklı olarak gördüğü manzara yüzünden kendini kaybeden annem delirmiş bir şekilde babama saldırmaya çalışırken, hem suçlu hem güçlü olan o herif, alttan alıp sakinleştirmek yerine yaptığı şey sanki çok matah bir şeymiş gibi utanmadan bir de sinirleniyordu.
Keşke o gün annemle dışarı çıkmak için tutturmasaydım.
Keşke o gece eve daha erken dönmüş olsaydık.
Ve keşke, sadece kavga etmiş olsalardı.
Zaten yaşıma göre küçücük olan bedenim izlediğim kavga yüzünden kaskatı kesilmişti ve tutulmuş gibi olduğum yerde kıpırdayamıyordum. Yapabildiğim tek şey, çıplak vücuduna sardığı örtüyle koşarak odadan kaçan kadına bile aldıramayacak kadar gözü kör olmuş annemin babamın yüzüne vurmaya çalışması, babamın ise annemin ellerini tutarak buna engel oluşunu izlemekti.
'Durun! Kesin şu kavgayı! Burada ben varım! Canım yanıyor!' diye bağırmak istesemde tüm bu sözlerimi boğazımı yırtmasına karşın yinede yutuyordum. Konuşarak bile durdurmaya çalışamayacak kadar küçük, çaresiz ve acınasıydım çünkü.
Bu kavganın sonu olmayacağını düşünmüştüm. Tüm gece böyle devam edeceklerini düşünmüştüm. Keşke... Keşke olan tek şey kavgaları olsaydı. O şeyleri yaşamak yerine, bütün gece kavgalarını izlemeyi bile kabul edebilirdim.
Bardağı taşıran son damla ise, annemin babamın ellerinden kurtardığı bileğine yüklediği tüm gücüyle babamın suratına gelişi güzel sert bir tokat atması olmuştu. Sanki buna bile hakkı yokmuş gibi annemin bu hareketiyle birlikte köpüren babam, ağlamaktan mı sinirden mi yoksa korkudan mı titrediğini bilmediğim annemin üzerine yürüyüp onu tuttuğu kolundan odanın bir köşesine, sanki pis bir çöpü atıyormuş gibi fırlatmıştı.
Incecik bir bedeni olan annem, bu darbeyle inanılmaz şekilde savrulup duvara çarptığında sanki duvarın yerinde ben varmışım gibi tüm bedenim acıyla sızladı. Ağzımdan kaçan korku nidasiyla eş zamanlı olarak gözlerimden minik toplar şeklinde göz yaşlarının yuvarlanarak düşmesi bir oldu. Normalde de saygı duyulacak kadar işinde başarılı ve kültürlü olan annemin hayatı boyunca ağzına kötü bir kelime aldığını duymamıştım. Şimdi de canının yanmasına rağmen babamın aksine küfür etmek yerine sorduğu tek şey neden böyle şeyler yaptığıydı. Bir melek kadar güzel, masum ve kusursuz olan annem işte o anda benim zihnime dünyanın en güçlü kadını olarak kazınmıştı. Ve bende büyüyünce annem gibi bir kadın olacağıma yemin ettim. Erkeklere bu kadar bağlanmamam gerektiğini bilecek kadar zeki, düştüğüm yerden kalkmayı öğrenecek kadar güçlü, yarım bıraktığım şeyi bitirmeye çalışacak kadar da kararlı olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge | myg
FanfictionO yüzden şimdi ağla, ama daha sonrasında hep gül,,, hep." - Bu kitap Jonghyun'a ithaf edildi.