(Kardeşlerim beğendiğiniz yerlere yorum yapmayı unutmayın olur mu, seviyorum sizleri :) )
" Gözlerinden akan yaşlar senin imtihanındır. Allah bu dünyada en sevdiklerine imtihan verir. Ve onun en sevdikleri bu dünyada ağlayarak, ahiret de gülerler."
Düğün davetiyesinde Dilan yazıyor. Dilan yazıyor. O an dünya kararmıştı gözümde. Nasıl söyleyecektik bunu Hüseyin'e? Çocukluğunu, gençliğini, yıllarını her şeyini Dilan'a vermişti oysa ki. Hatta Dilan'a olan aşkı sebebiyle dinden uzak yaşarken bile hiçbir harama bakmamıştı. Onun hayalleri vardı Dilan ile. Hatta medreseye gittiğini duyunca ne kadar da sevinmişti. Eğitimini tamamladıktan sonra evlenme teklifi edecekti. Bu süre zarfında Dilan'ı rahatsız etmeyi de istemiyordu hiç.
Musab'a döndürdüm bakışlarımı.
- "Emin misin Musab, dünya da binlerce Dilan var!."
Hüznünü saklamadı Musab.
- "Evet eminim." dedi kısık bir sesle.
- "Davetiyeden hemen sonra Furkan'ı aradım. Furkan medreseden hocalarının onları birbirine uygun gördüğünü söyledi. Ondan sonra bunlar bir yerde konuşturulmuşlar. Biliyorsun dul biriyle evlenmek sünnet. Furkan da bu sünneti uygulamaya canı gönülden razı olmuş. Zaten hocaları kendi tarikatımızdan olan biriyle, kendi tarikatımızdan birileri evlensin istiyoruz demiş. Furkan da bunu kabul etmiş. İşte bu da düğünün davetiyesi..."
SubhanAllah, bu nasıl bir imtihandı böyle? Nasıl sabredecekti Hüseyin bu imtihana?
Sevdiği kişiyi başkasının kollarında görmeye nasıl dayanacaktı? Sevdiği kişiye başkasının dokunacağını bilerek nasıl yaşayacaktı? Yıllar sonra onu bulmuşken kaybetmeyi nasıl göze alacaktı? Ve en önemlisi de şu, biz bunu Hüseyin'e nasıl söyleyecektik?
Söylemek için Görkem Hüseyin'i aradı.
Heyecanlı bir şekil de telefonun önünde beklerken
- "Alo !" sesini duyduk. Görkem bir şey belli etmemeye çalıştı.
- "Hüso; Özkan, Musab, Elif herkes bizde. Hadi hemen geliyorsun bekliyorum seni." dedi. Hüseyin ise
- "Tabiii yaaa evli kardeşimizin aklına geldik. Görkem, babalar sahura atletle kalkarmış diyorlar, sende o aşamaya geldin mi?" karşılığını verdi. Görkem gözlerinden akan yaşları sildi.
- "Geldim lan geldim Hüseyin'im benim. Canım kardeşim.!" dedi. Hüseyin şaşırdığını belli etti.
- "Evlilik sana yaramış, o kıro çocuk gitmiş duygusal bir adam gelmiş. Hadi hadi bekleyin geliyorum." diyerek telefonu kapattık.
Hepimizin gözleri yaşardı. Bunu nasıl anlatacaktık ki? Dokunmaya kıyamadığın sevdiğine bir başkasının dokunacak olması. Sadece bedenine değil, ruhuna, özüne her şeyine değecek olması.
Ağladığımı belli etmemek için banyoya girdim. Can kardeşimin bu yaşayacakları benim de canımı yakıyordu. Hüseyin insanlara iyilikten başka hiçbir şey yapmamıştı oysa ki. Gözyaşlarımı silerken iki ayak sesi duydum. Tuğçe ile Elif mutfağa giderken benim ağlama sesimi duyup kapının önünde beklemişler.
Kapı iki kez tıklatıldı. Açtığımda kıpkırmızı olan gözlerime baktı, ela gözleri.
- "Üzülme." dedi elinde ki havluyu bana uzatırken.
- "Üzülme Allah bizimle beraberdir."
Kapı çalınca toparlandık hepimiz. Hüseyin girdi içeri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofren Müslüman
Tâm linhDerin bir nefes aldım. Ayaklarımın altındaki İzmir manzarası çarpıyordu gözüme. Bakışlarım yerdeydi, kaldırdım: "Beyler, ben annem ve kardeşimden sonra ilk kez bir karşı cinsi sevdim lan!"dedim. Görkem, "Gizemli konuşma oğlum noldu?"ded...