'O Kişi Arın Olamaz'

67 16 2
                                    

Okula girdiğim de kolumda ki saate bakarak, saatin 09:24 olduğunu gördüm. Ders çoktan başlamıştı ve epey koşmuştum. Koşmaktan nefret ediyorum, çünkü koştuğum zaman başıma bir iş geliyor az önce olduğu gibi Bu yüzden koşmayı sevmiyorum.

Sınıfın kapısını hiç çalmadan, bir hışımla içeri girdim ve hocadan özür dileyerek yerime geçtim. Hoca bana dönerek " ben sana yerine geçebilirsin diye bir şey söylemedim." Dedi. Bende ayağa kalktım ve hocaya " ama özür diledim hocam." Dedim utanarak. Hoca da " özür dileyerek her şey hallolsaydı polisler ve hakimler olmazdı." Dedi. Sınıfın hepsi bir "oooo" dedi. Hocanın bu salakça sözünden sonra bende " madem özür dilenmekle herşey hallolunmuyor. O zaman neden 'özür dilemek erdemliktir' sözü var?" Dedim ve yerime oturdum. Çünkü hocayı bozmuştum bu saçma cümlemle. Hoca da hiç kendini bozulmuşluğa vermeden "neyse otur" dedi. Şuna bak ya sanki ondan izin alacağım oturmak için?
Dersimiz kimya idi ve bu ders neden bu kadar sıkıcı ve bu hoca neden bu kadar uyuz diye düşünürken zilin çalmasıyla irkildim. Öykü bana dönerek "neden geç geldin?" Diye sordu. Bende 'sizin yüzünüzden geç yattım ve geç kalktım' diyemedim ve " çok uykum vardı ve geç kalktım. " dedim. O da kafasını salladı ve "bundan sonra uykun çok gelmesin. Hele ki, kimyacının dersinde " dedi. Bende kafamı olumlu şekilde sallayarak  peki dedim. Ne yazık ki perşembe günleri ilk ders kimyaydı ve bundan sonra geç gelmemeye dikkat etmeliydim. Hele ki kimyacının dersinde.

"Şişt. Patlak mafya." Diye bir ses duydum. Tabiki de bu sesi tanıyordum. Belliki Arın bana sesleniyordu. Ama ben ursamayacağım. Çünkü uykum var ve başımı sıraya koyup uyumak istiyorum. Geç kalktım ama olsun. Hâlâ kendimde değilim.
" hey kime diyorum? Köle hanım!"
Bu neydi ya? İçimden 'Ne var Allah'ın cezası. Ne var?' Diye geçirdim ve başımı sıranın üzerine koymaktan vazgeçip arkamı döndüm ve " ne var" dedim. O da hafif gülümseyerek "ismini tanımana sevindim." Dedi.
Bu sözünün üstüne herkes gülmeye başladı. Bende gözlerimi kaydırarak "ne söyleyeceksen söyle. Uykum var ve uyuyacağım. " dedim. Arın'da "başka işin yok ki zaten. Neyse canım sıkıldı ve biraz seninde canın sıkılsın istiyorum." Dedi ve elindeki  A4 kağıtlarını bana doğru fırlattı "sana bir ödev konusu söyleyeceğim ve onu yapacaksın. Yarına kadar yetiştir. "
Gözlerimi büyüterek " neden böyle bir şey yapacakmışım?" Dedim. Arın'da gözlerini kaydırarak " çünkü kölemsin. Ve senin köle olduğunu sana hatırlatıyorum." Dedi ve ne yazık ki bir piçin kölesi olduğum aklıma geldi. Aslında keşke buna kölelik değilde yardımlaşma desek. Sadece bir hayvana yardım ediyorum o kadar. Fazlası yok. Kölelik kelimesi bence çok saçmaydı. Bir hayvana yardım etmek ne zaman 'köle' kavramını aldı ki? 

Yanındaki yazılı olan diğer kağıtları da bana uzattı " al. Bu da kağıtlara geçireceğin konular. Hepsini araştır ve harfi harfine kâğıda geçir!" Diye emretti. Bende elindeki kağıtları  alarak, kağıtlara göz gezdirdim.
O da ne ya? Bu konuların hepsini nasıl olur da araştırıp yazarım. Ellerim kopar, ellerimi geçtim, araştırmaktan beynim akar. Hayır yani ben bir Eistein değilim.

Kağıtlara ağzı açık bakarken gözlerimi tekrar Arın ile buluşturdum. Arın " o kadar da zor değil merak etme. Sadece bu matematik konularını güzelce araştırıp temiz kağıtlara geçireceksin. Tarih olsa anlardım ama bu matematik üzülme teknoloji çok ilerledi" Dedi. Yerinden kalktı ve bana göz kırparak yanımdan uzaklaştı.

Önüme döndüm ve elimdeki kağıtları inceliyordum. Öykü kolumu dürterek " bunların hepsini yapma konusunda eminmisin?" Diye sordu. Bende " artık taktiri ilahi. Eğer yapabilirsem, ne mutlu bana. Ama yapamayacağımdan dolayı ne mutsuz bana." Diye geveledim. Öykü saçımı okşayarak "istersen bu piçin ödevi için sana yardım edebilirim" dedi. Ah ne yardımlaşmayı seven bir arkadaş. Seni seviyorum arkadaş ama bunun ödevini tek yapmak zorundayım çünkü, bu pisliğin ödevleri için kimseyi yoramam. Kıraç'a da buna benzer bir şey söylemiştim ama beni dinlememişti ve kütüphaneyi temizlemekte bana yardım etmişti. Ama bu matematik ödevi, bu temizlik değil. O yüzden Öykü'ye " teşekkür ederim ama bu pisliğin ödevini tek yapmak zorundayım. Bu benim görevim. " sonra sırıtarak "hem hödüklere yardım etmek sevaptır. İzin ver ve bu sevapları ben kazanayım. " dedim. O da gülerek " o zaman arkadaşım. Bu görevi sana istemeyerek veriyorum. Sırf sevap kazanasın diye. Allah sevabının devamını getirir inşallah. Ama hep hödüklere yardım ederek değil." Dedi ve gülmeye başladık.

Son Adres Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin