Seni Seviyorum.

163 12 0
                                    

(Yukarıdaki video eşliğinde okumanızı tavsiye ederim :))

2 hafta sonra.

Sınavların yükünü omuzlarımızdan atmanın mutluluguyla ev işlerine girişmiştik.Gecen hafta Şule Hanım mahkemede eşini sevdigini ve ayrılmaktan vazgectigini soyledi.Ahmet delirmiş gibiydi.Bir yandan sinirleri boşalmış kahkaha atıyordu.Bir yandan ailesine sıkıca sarılıyordu.
Bunun bu şekilde sonuclanmasına o kadar sevinmişti ki,bende tutamadım kendimi.Onunla aglayıp,onunla gülen biri haline gelmiştim.
O günden beri bir yandan da meal okuyup,sorularıma cevap arıyordum.Dikkatimi çeken birçok mesele olmustu.Mesela Allah madem ki bu kadar merhametli neden cehennem gibi bir yer yarattı ki?
"Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının karşılığını verir, asla kendilerine haksızlık yapılmaz.Ahkaf 19" ben bu düşüncelerdeyken hemen ardından şu ayetin gelmesiyle anlamıstım tüm mevzuyu "İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün,onlara şöyle denir: "Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.Ahkaf 20" Yani Allah tüm bu evreni bizim için yaratmıstı.Yarattıklarının karsılıgını bekliyordu.Bizi daha güzel yerlere ulaştırmak için.Bir dersten sınava giriyoruz.Ya o sınavdan kalacagız ya da bir üst sınıfa gececegiz.Denklem bu kadar basitti aslında.Ya cehennemi seç ya cenneti.Allah sana iki yer secme hakkı tanıyor zaten.Fakat bu diğer sınavlardan farklıydı.Sana kitaba acıp bakma hakkı tanıyordu.İşte burada da O'nun herseyden daha adil oldugunu anlamıstım.Başı boş Yaratıp dünyaya yolladıgı tüm kullanırını tanıyor ve gözetliyordu.

"Râna?" Nasıl dalmışsam baya yüksek volume de cıkmıstı Zeyneb'in sesi.
"E-efendim canım."
"Telefonuna cevap versen,bizi de bu ızdıraptan kurtarsın harika olmaz mı sence de?"
Sahi bu kaçıncı çalışıydı acaba? Hemen koşarak daldım odaya,telefonum çalışma masamın üzerinden titreye titreye kenara gelmiş,tam intihar etmek üzereyken yakalamıştım.
"Canım duymadım ya iş yapıyordum.Napıyosun?" Bugün gerçekten oturup meal okumak istiyordum.Umarım Ahmet buluşmayı teklif etmez diye düşünüyordum.
"Ne işi yapıyorsun? Benim odamı da bi elden geçirsen diyorum.Aradıgım hiçbir kıyafeti bulamıyorum." Hadi ama benden daha düzenli oldugu kesindi. "Senin odanın o hale gelmesi akıl kârı degil.Yeme beni."
"Gercekten o kadar dagınık ki,kıyafetlerimi aramak yerine yeni alışveriş yaptım.Uğrasmadım,rahatım." Eh zengin olmak bunu gerektirirdi zaten.Hiç sıkıntı yaşamadan hayatını idame ettiriyordu.
"Hayat sana güzel be paşam.Ne diyeyim." Gülüyordu.Onun gülüşünü unutmak istemiyordum hiç.Başımın içinde dolansın dursun istiyordum.Çünkü onun gülüşü bir başkaydı.Tebessüm ettigi vakit yanagında minik bir çukur olusur,gözleri kısılır,kirpik kıvrımları tüm güzelliğiyle karsımda belirirdi.Fakat suanki gülüşünde kesinlikle başı havaya dogru kalkmış,bir eliyle telefonunu tutarken diger eliyle kirli sakallarını tarıyordu.Beyaz,mükemmel sıralanmış dişleri görünüyor,gözleri parlıyordu.Gözlerinin parlaklığını kilometrelerce öteden hissedebiliyordum.
"Seni unutur muyum? Sana harika şeyler aldım.Umarım begenirsin." kendine bir çift çorap alsa banada alırdı.Şimdiden evli gibiydik.Hani eşler böyledir ya.Kendine ne alsa eşine ve çocuklarına da alır.Dısarda güzel bir yemek yemişse,hemen bi paket sardırıp evine de götürür. "Ben bunu yedim begendim.Onlarda yesin." diye.Samimiyet.Sadakat.
"Teşekkür ederim Aşkım.Mahcup etme beni bir daha tamam? Sende aldıklarını güle güle kullan.Ha bir de kaybetme! :)" gülüyordu.
"Seni görmek istiyorum.Evimize gidelim mi?" Heyecanlanmıstım.Yüzüm kızarmış,dizlerimin bağı çözülmüştü sanki.Bağdaş kurup,halıya oturdum.Bizim evimiz.İlk yuvamız.Ne zamandır gitmemiştik.Ama içimde bi huzursuzluk vardı.Gitmek istemiyordum.Açıkca söylemek gerekirse onunla tek kalmak istemiyordum artık.Ama şuanda onu görmek için herşeyimi verebilirdim.Özlemiştim.
"Hayatım bugün çok işim var ya.Başka zaman artık." Kaç gündür her teklifini geri ceviriyordum.Artık başka şeyler düşünmesine yol açabilirdi bu durum.Öylede olmustu.
"Râna seni kaç gündür görmedim.Nereye gidelim desem,bugün değil şu gün değil diye geçiştiriyorsun.Ne oluyor? Benden niye çekiniyorsun sen? Bu zamana kadar senin isteklerinin dışında sana asla yaklaşmadım.Şimdi benden çekinme sebebin eger ki buysa,beni hiç tanımamışsın demektir." Aman Allah'ım durumu gercekten tamamen farklı yorumlamıştı.Asla boyle birsey düşünmemiştim.Onu tanıyordum,güveniyordum.
"Ahmet sen ne diyorsun? Asla kafamdan geçmeyen seyler bunlar.Senin bu tür düşüncelere sahip olmayacak kadar eski kafalı oldugunu biliyorum.Ben sana hep 'iyiki sen bu çağın erkegi değilsin.' demiyor muyum? Aklından çıkart at bu fitneyi.Sadece birkaç gündür yoğunum o kadar." Söylediklerim onu ne kadar tatmin etmişti bilmiyordum.
Tek bildigim vücudumun şuanda yandıgıydı.2 yıldır bu tür meselelerin konusu bile acılmamıstı.Hatta Ahmet "iyiki kız kardesim yok" derdi.Erkekleri en iyi tanıyan oydu.
"Tamam Râna o zaman sorun yok.Sonra konusuruz.Kolay gelsin." Of ya neden üzmek istemedigim halde bir şekilde bunu beceriyordum ki.

Ahmet'i düşüne düşüne yarım yamalak bitirdim işlerimi.
"Kızlar ben şunlardan alıp cıkıyorum.Ahmet'i üzdüm biraz gönlünü almam lazım."
"Kızım bal gibi çocugu buldun nasıl üzüyorsun?" diye laf sokmustu Sevgi.Ahmet'in karakterine bayılıyorlardı.Sürekli kuzeni var mı diye espri yaparlardı.Manyaklar.

Ne zaman yorucu iş yapacak olursak birgün önceden kendimize yiyecek hazırlardık.İş sonrası yorgunluk ziyafeti cekmek için.Agzıma bi tane mercimek köftesi atıp cıktım mutfaktan.

Hava ilkbahara dönmeye başlamıstı.Yine de biraz rüzgar vardı.Karlar yol kenarlarında iyice erimeye yüz tutmuştu.Hızlıca bi taksiye atlamıştım.Öğrenci insan taksiyle bir yere gidiyorsa ya ailesi para yollamıstır ya da bursu yatmıştır :)

Ahmet'in kapısının önüne geldigimde hava iyice kararmıstı.Bu umrumda degildi.Tek umursadıgım o merdivenlerdi.Neyse ki son iki haftadır sınav koşuşturmacası kondisyon yapmama vesile olmustu.Dairenin önündeyken evin içinden bangır bangır müzik sesi geliyordu.
Ahmet ne kapıyı ne zili duyuyordu.Telefonu da kapalıydı.Artık kapıya yumruk atmaya baslamıstım.Ne biçim apartman hiç kimse ne oluyor diye merak bile etmiyordu bile.Bizim apartman olsa simdi sokağa inmişti.
Büyük ugraslarımdan sonra müzik sesi kısılmıs,Ahmet kapıyı açmıştı.Her yeri ter içindeydi.Üzerinde bi basketçi sortu,gri geniş sıfır kollu,ellerinde eldivenler vardı.Sanırım sporunu yarıda kesmiştim.
"Çalışıyor muydun? Afedersin." Şasırmış bir sekilde beni izliyordu.
"Ne işin var kızım burada? Yani akşam akşam nasıl geldin.Söyleseydin ben gelip,alırdım." Gelirdi biliyordum.Fakat bu sefer ben ona gelmek istemiştim.Tüm hücrelerim ona gitmemi söylüyorken,evde duramamıstım.İçeriye gel bile diyemiyordu.Hala aynı mevzudaydı sanırım.Teklif beklemeden girdim içeriye.Elimdekileri masanın üzerine bıraktım.O hala koridordaydı.Bir uctan bir uca oylece durmus,müzik eşliğinde birbirimizi izliyorduk.Yüzü hala sıkıntılı,kırgındı.

"Çünkü sen çölüme yağmur oldun.
Sen geceme gündüz oldun.
Çünkü Sen canıma yoldaş oldun.
Sen kışıma yorgan oldun."

Çünkü bu şarkıların içinde tek yüz ikimizinkiydi.Ne zaman kırılsak,birbirimizi üzsek dinledigim şarkılardan biriydi.Bana kırgındı.Benimde ona kırgın oldugumu düşünüyor,daha sıkıntı yapıyordu kendine.
Issız Adam filminin son kadrajında hissediyordum kendimi,yavas yavas birbirimize yürürken.Uzaklar yakınlasınca sarılmak istedim ona.Fakat terli oldugu için o pek yanaşmıyordu.Tişörtünden cekip kendime yaklastırdım.Kocaman sarıldım boynuna.Sadece 3 günde bir insan nasıl bu kadar özlenebilirdi ki? Özlüyordum.Devamlı olarak.Hiç azalmadan.Seviyordum aynı şekilde çoğalarak.Hiç azalmadan.

Müzik bizi bir klibin içine sokmustu ve hic bitmesin istiyordum.Birlikte yere oturduk.Basımı terli,ıslak omzuna koymustum.Bir çift cümle kursun istiyordum.Ufacık bir cümle.
"Seni seviyorum." dedi.
"Seni seviyorum." cevabını alacagından emin olarak.

İFFETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin