Her tarafı kaplayan canlı yeşil renkteki ağaçlara baktım. Renkler o kadar güzeldi ki gözlerimi alamamıştım. Bazı ağaçların altlarında çiçekler vardı. Güzelliklerine hayran kalmıştım bu sanki çok iyi bir ressamın en iyi eserine bakmak gibiydi. Doğa'nın güzellikleri her zaman insana diz çöktürecek biçimdeydi.
Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. Kuşların ve diğer canlıların sesini dinlemek harika bir şeydi.
Gözlerimi açtım ve üstümden geçen kuş sürüsüne baktım. Özgürlüğün dibine vuran tek hayvanlardı benim için. İstedikleri yere uçabilirlerdi ve birdaha dönmeme imkanları vardı.
Doğa ile iç içe olmak her zaman beni mest ederdi. Bu yüzden biraz yürüyüp , bu sanat eserini biraz daha keşfetmek istedim. Yerdeki yemyeşil çimlere basarken vicdan azabı çekiyordum ,basılamayacak kadar güzellerdi. Birkaç dalın arasından geçtim ve açıklık bir alana geldim.
Tam karşımda bomboş bir alan duruyordu. Yuvarlak bir boşluk oluşturmuştu ağaçların kenarda kalmasından dolayı. Etrafında çiçekler olan bir alandı ve çimlerle birlikte uyum içerisindeydiler.
Birden arkamdan gelen çalı sesiyle arkamı döndüm. Rüzgar esmiş ve ağaç dallarının sesli bir gürültü çıkmasını sağlamıştı. Rüzgar sayesinde eteğimin uçuştuğunu gördüm ve üstüme bakmayı henüz akıl edebildim. Üzerimde krem rengi askılı bir elbise vardı. Belime kadar dardı sonrası bollaşıyordu. Dizlerimin altında biten elbise rahat hissettiriyordu.
Karşımda ki boş alana kafamı çevirdiğimde şaşkınlıkla dona kaldım. Boş alanın tam ortasında bir piyano vardı ve sarı saçlı bir çocuk piyanonun koltuğunda oturuyordu. Kim olduğunu anlamam için yüzünü görmeme gerek yoktu. Onu ensesinde ki saçların modelinden ve geniş omuzlarından tanırdım.
Yavaş adımlarla bende yanına ilerledim. Kalbim onu uzun zaman sonra tekrar gördüğü için göğüs kafesimde yumruklar atıp, zıplıyordu.
Heyecan basmıştı ve terlemiştim.
Korkak adımlarla yanına yaklaştım. Sanki dokunmaya çalışsam yok olup gidecekmiş gibiydi. Yanına geldiğimde yüzünü bana döndürdü. Gözleri gözlerimle buluştuğunda bana tanıdığım gülümsemesinden yolladı. Nefes almaya çalıştım ve dolan gözlerimle bende ona gülümsedim. Yüzünün her zerresini ezbere biliyordum. Bu eşsiz manzara da kaybolmuş gibiydim.
Bir şey demeden yana kaydı ve oturmamı bekledi. Eteğimi düzelterek yanına oturdum ve tanıdık kokusu burnuma çarptığında titreyerek kokusunu içime çektim.
''Seni çok özledim Andrew.'' Sesimi ben bile zor duymuştum. Gözlerim hala kapalıydı eğer açarsam gidecekmiş gibiydi ama bu sefer gitmedi ve elini yanağımda gezdirdi.
Hareketinin üstüne gözlerimi açtım ve karşımdaki mükemmelliğe baktım. Gülümsüyor, elini yanağımda gezdirmeye devam ediyordu. Yüzüme düşen saç tutamını aldı ve kulağımın arkasına sıkıştırdı.
''Bende seni çok özledim, Günışığım.'' Bunu duymayı o kadar çok özlemiştim ki , kulaklarım bunu duyduğu anda iki gözümden de yaşlar akmaya başladı.
''Shh..'' İki elini yüzüme koyup, baş parmaklarıyla göz yaşlarımı sildi ve alnıma bir öpücük yerleştirdi.
''Sensiz yapamıyorum. Boşlukta gibiyim , her gün daha da ölüyorum. Sensizken ben , ben değilim.''
''Ben her zaman senin yanındayım Günışığım , sen görmesen bile. Sen çok güçlü bir kızsın , güçlü kalmaya da devam ediceksin.''
''Bir gün dayanıcak gücüm kalmamış olucak, kalbim sensizken atmakta zorluk çekiyor civciv.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Life / Justin Bieber & Barbara Palvin
Fanfiction''Eğer yıldızım olmana izin verirsen , sonsuza dek senin gökyüzün olacağım.'' dedi Justin umut dolu gözlerle. Gözlerinde ki umut ışığı, ay ışığı ile birleşip ; Evelyn'in kalbine doğru yol aldı.